|
Tarıma dönmeliyiz

Niçin?

Kestirmeden söyleyeyim: Kıtlık zamanı bir beşibirlik versen bir teneke buğday alamazsın. (Geçen yıllarda bir kıtlık lafı çıktı. Tüm dünya marketlere hücum etti). Bu sebeple kendini besleyen, hatta tarım ürünü ihraç eden bir ülke olmalıyız.

Sanayide geç kalmanın telaşı ile tarımı yıllarca ihmal ettik; bu yetmezmiş gibi zaten az olan tarım arazilerini ya yerleşime, ya sanayie açtık. (Bursa ovasına baktıkça insanın içi sızlıyor).

Türkiye su zengini bir ülke değil, buna rağmen akarsularımızı o kadar kirlettik ki, tarımda kullanılamaz hale geldi. Şimdi bunları temizlemenin derdine düştük (Misal: Ergene).

Ak Parti hükumetleri tarıma gerekli önemi veriyor mu?

Vermek istiyor ama yeterince veremiyor. Öncelikler sıralaması dünya düzenine uyarlanmıştır. Enerji başta geliyor; savunma-ulaşım-sağlık-konut derken liste uzuyor.

Yine de bu dönemde geçmişe nazaran bir bilinçlenme, bir atılım yapılmıştır, yapılıyor. Tohumdan toprağa kadar her unsur ele alınıyor. Meselâ tohumda dışa bağlılığımız giderek azalıyor.

Ülkemizin sulu tarım yapılan arazisi fazla değildir. Bunun süratle artırılması gerekiyor. Bu çerçevede yürüyen “bin günde bin gölet” önemli bir projedir. Pek çok baraj inşa halinde, pek çoğu da proje halindedir.

Yapılacak çok iş var. Tarımda verim bugünden yarına alınamaz. Türkiye’nin pek çok işi öyle. Meselâ Milli Eğitim bu günden yarına düzelir mi? Hayır. Ama ısrarlı, planlı, canlı bir eylem yıllar, içinde mesafe alabilir.

Şu işleri bir sıralayalım bakalım.

Tarım arazilerinin şu veya bu sebeple yağmalanmasının önüne kesinlikle geçilmelidir. Tohum, ilaç, damızlık vesaire gibi altyapı girdileri çiftçinin mali durumuna göre ayarlanmalıdır. En önemlisi mazot. Ülkenin her karış toprağı kadastro görmemiştir. Mevcut miras hukuku toprakları bölüyor. Tam tersine kanunlarla topraklar bölünmeden, hatta birleştirilerek verimli çiftliklere dönüştürülmelidir (Bu yolda çalışmalar hızla yürüyor). Üretici ile tüketici arasındaki mesafe kısaltılmalı, hatta doğrudan alış-verişe kavuşturulmalıdır.

Adamın dağ köyünde üç beş küçük tarlası var. Aile geçiniyor ama çocuklar (erkekler) büyüyüp evlenince bu arazi bu aileyi beslemiyor. Mecburi bir göç başlıyor. Türkiye’nin dağ köyleri, susuz tarım yapılan yerleri hızla boşalmakta, topraklar âtıl hale gelmektedir. Bundan birkaç yıl önce yapılan bir araştırmada Sivas’ın 216 köyü tamamen boşalmış görünüyordu.

İktidar ile Sayın Tarım Bakanı “Toprak Koruma Kanunu”nu çıkararak büyük bir iş başarmıştır. Bu kanun yapılacak işlerin anahtarı olmuştur.

Fazla teferruata girip yazıyı bir “tarımda ne yapılmalı” raporuna çevirmeyelim.

Şunu bileceğiz.

Tüm dünyada kapitalizmin (modern teknolojik düzenin) doymak bilmeyen iştihası kanlı ağzını tabii kaynakları tüketmeye çevirmiştir. Suyu, toprağı, ormanları, havayı her doğal unsuru çiğneyip tükürüyor. Bu tükürükten imal edilen tüketim maddeleri ihtiyaçmış gibi gösterilerek büyülenmiş kalabalıkları mağazalara koşturuyor.

Yağmur ormanları, akarsular, temiz hava, toprak, tükeniyor. Bu çerçevede tarımsal üretim giderek düşecektir. Ve düşüyor da. Bunun önüne geçmek için gıdaların genetiği ile oynayarak zehirli bir çözüm teklif ediliyor. (Teklif nerde, çoktan tatbike başlandı). Bu ürünler değil insanlar için hayvanlar için de öldürücüdür.

Konu ile ilgili tartışmalar şirketlerin adamları, bir kısım çevreciler tarafından yapılıyor ki, tartışmaların tamamı güneşi balçıkla sıvama gayretidir.

Dünya nüfusu artıyor. Fakir ülkelerde bir günde binlerce çocuk açlıktan, susuzluktan ölüyor. Zenginler bu taze cesetlerin üzerinde ter ter tepinerek dans ediyor. Merhametin terkedildiği bir dünyadayız. İnsafsızın insafına kendimizi bırakamayız.

Tarıma dönmeliyiz.

Vakit daralıyor.

#Ak Parti
#Toprak Koruma Kanunu
#Tarım Bakanı
9 yıl önce
Tarıma dönmeliyiz
Hokkabaz, tavşanı öldürdü mü?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak