|
Hakikat en büyük sığınaktır

Turgut Cansever ömür boyu gerçeği aradı. Önemle işaret ettiği gerçeklerden biri, insanın temel sanat alanının mimarî olduğu; bunun yerini mesela resim, sinema veya tiyatroya bırakmasının insanı ''alçaltmasıydı''. Birincisinde aktif, yaşayan bir varlık olan insan; ikincisinde pasif, seyreden, temaşa eden bir varlığa dönüşüyordu.

Fakat kültürel değişme sadece temel sanat türünün mimarî olmaktan çıkması değil, aynı zamanda yaşama kültürününün de biçim değiştirmesiydi. 1990 yılında Sanat Dünyamız dergisine verdiği mülakatta özetle şöyle diyordu: İstanbul''un seçkinleri, büyük bir mimarlık geleneğinin ürettiği mimarî eserleri terkedip Osmanbey''de apartman katında oturmaya gittiler. Bazı arkadaşlarım ''Köylüler kente geldiler de mimarlık yıkıldı'' diyorlar. Gerçek bunun tersidir. Türk aydınları Batı hayranlığı altında kendi kültür çevrelerini terkedip Fransız modeli havasız, koridorlu ve sosyal münasebetleri içermeyen yoz yapılar içerisinde oturmayı tercih ettiler. Onlar yüzünden bütün toplum yozlaştı.

Beyaz Türklerin Cansever''e sonuna kadar mesafeli durmalarının sebebi anlaşılıyor, değil mi? Onlar büyük bir şuursuzluk içinde Batı merkeziyetçiliğine sarılırken; bunun hem yönetimde hem mimaride ortaya çıkardığı kişiliksizlik ve sürüleşmeyi kutsarken, Osmanlı kültürüne sinmiş İslamî değerler halkın içinde yaşamaya devam ediyordu. "Çözülme veya sapma aydın kesimdedir. ODTÜ ormanının karşısındaki gecekonduların bir tek kusuru var: pencerelerinin ölçüsü yanlış. Eğer orada bir fabrika doğru pencereler imal etse, o gecekondular harika Osmanlı evleri olacak. Orada (çağdaş mimar ve plancıların koyduğu) tepeden inme yanlışlar olmadığından, evler arası münasebet var. Herkes komşusuyla beraber yaşayacağının idraki içinde, komşusuna göre evini yerleştiriyor." (İzlenim, Haziran 1995.)

Bilge mimara göre, İslam tarihinin müstesna bir ürünü olan İslam şehrinin iki özelliği var: 1. Hakim iradenin görünür olmaması. 2. Kendiliğinden oluşmuş bir güzellik olması. "Türk aydınları İslam şehirlerinin gelişmeye açık yapısını anlamayıp, bunun göçebeliğin getirdiği bir olumsuzluk olduğunu ileri sürdüler. Osmanlı şehri hayatın, varlığın, yaradılışın gerçeğine uyan bir oluşumdu. Merkezi karar alma sürecinin değil, mikrokozmosun realiteleri fark edilerek karar almanın eseriydi." Altınoluk dergisinin Temmuz 1994 sayısında mimari ile devlet yönetiminin muhteşem bir analizini yapan Cansever, 14. Lui ile Kanuni''yi şöyle kıyaslıyordu: 14. Lui Fransa''sı Osmanlı''nın bir vilayeti kadardı. Buna rağmen kendini "güneş batmayan ülkenin imparatoru" ilan ediyordu. Kanuni Sultan Süleyman ise, 200-300 metre cephesi olan kocaman bir sarayın sonsuz ufuklara bakan merkezî aksının yerine, mütevazi Topkapı Sarayı''nın iki üç odasında yaşıyor ve gerçekten dünyayı idare ediyordu. "Kanuni halifeydi ve mütevazıydı. İddiacı değildi, çekingendi. Sadaret divanında ağzını açıp tek söz söyleme hakkı yoktu; yalnız dinleme hakkı vardı. Söz söyleme hakkı kazaskerindi. Gururlanmak yerine mütevazı olmak onun hayatının tadıydı, lezzetiydi."

Osmanlı yöneticisi, Osmanlı evi gibiydi: Tepeden bakmıyor, başkalarının iradesini kısıtlamıyor, toplumun faydasına büyük önem veriyor ama ferdî şahsiyeti de sonuna kadar koruyordu. Gandi, yönetim felsefesiyle bana son Osmanlı gibi gözüküyor. 1904 yılında Güney Afrika''da bir dergi yayınlıyor. Hayatını ileri ölçüde basitleştirmekle beraber, içindeki insanî cıvıltıyı bir türkü kelimelere dökemiyor. Bir ara Ruskin''in Unto This Last başlıklı kitabını okuyor ve eseri şu üç ilkede özetliyor: 1. Bireyin iyiliği toplumun iyiliğinde yatmaktadır; 2. Her tür çalışma aynı değerdedir; 3. Yaşamaya değer hayat, alnından ter boşananların hayatıdır. Yayınevini hemen bir çiftliğe taşıyor. Her gün, çiftliğin bütün el işleri tamamlanmadan, dergiye el atılmıyor. Herkes el işi yapıyor ve aynı ücreti alıyor. Tıpkı bir Osmanlı mahallesi gibi: "Osmanlı şehrinde mahalle, herkesin birbirini tanıdığı bin kişilik büyük bir aile tarzındaydı. Herkes birbirinin hakkını korur ve bütün meselelerini kendi içinde hallederdi."

Bütün bu güzelliklere modernlik yahut ilerleme adına son verdik. Ama bakın o öykündüğümüz Batı''nın 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli yönetim filozoflarından biri olan Charles Handy bugün bize ne diyor: "Minneapolis''in açık hava heykel bahçesinde Kelimesiz diye adlandırılan heykel var. Üç şekilden oluşuyor; başat konumda olanı bronz bir yağmurluk. Dimdik duruyor, fakat içi boş, kimse yok. Bana göre, o boş yağmurluk bizim dayanılmaz paradoksumuzun simgesidir: Bu dünyaya boş yağmurluklar, maaş listelerindeki isimsiz sayılar, rol kapanlar, iktisat veya sosyolojinin ham maddesi, hükümet raporlarının istatistikleri.. olmak için gönderilmedik. Eğer ödenen bedel buysa, o zaman ekonomik ilerleme boş bir vaattir. Paradoks şu ki, başımıza geleni daha çok biliyor gözüktüğümüz an, daha fazla karışıyor aklımız; teknik kapasitemiz arttıkça güçsüzleşiyoruz. İhtiyacımızdan fazla yiyecek üretiyor, fakat açları doyuramıyoruz. Galaksilerin esrarını çözüyoruz da, ailelerimizin sırlarına aklımız ermiyor." (The Empty Raincoat)

Ana ilkesi tevhid olan Turgut Cansever makrokozmosla mikrokozmosu, evrensel ile yereli, toplumla bireyi, yönetenle yönetileni ebedî bir ahenk içinde birleştirmek istiyordu. Modeli, bir ahidnâme ile merkezî yönetime bağlanan küçük birimlerden oluşmuş Osmanlı toplumu idi. "Binlerce ahidnâme insan gruplarını birbirinden bağımsız, kendi şahsiyet ve haklarını muhafaza eden insan toplulukları haline getiriyordu. Tanzimat, halkın parçalardan oluşan yapısı yerine, hepsini tek taraflı bir yığın kabul ederek, mahalli şartlardan doğan haklarını devam ettirme imkânını yok etti."

Cansever sayesinde şu üç gerçeği kavramış olduk: 1. Mimari sadece bina yapma değil, bireyi ve toplumu insanca yaşatma sanatıdır. 2. Bu sanatın zirvesine Osmanlı''da ulaşılmıştır. 3. Osmanlı mimarî ve idarî çözümlemesi birinci sınıf çağdaş mimar (Le Corbusier, Frank Lloyd Wright) ve yönetim filozoflarının (Handy, Senge, Covey) ulaşmaya çalıştığı, bizimse gözardı ettiğimiz bir hazinedir.

15 yıl önce
Hakikat en büyük sığınaktır
Erdoğan’a “görgüsüz” demek de eleştiriye dahil mi?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…