|
Tayyip"in "Haremi" ve Gül"ün kestaneleri

Yeni Oluşum, yamalı bir bohça değil; Türkiye''nin yönetiminde söz sahibi olacak bir parti. Dolayısıyla, kurucuların, ağırlıklı olarak Fazilet gövdesine yaslanması çok doğal. Kendi dallarında şöhretli ve sağdan soldan toparlama isimlerle bir büyük mücadele yürütülemez. Mütecanis, uyumlu bir kitle lâzım. Değişim, o çekirdekten yola çıkarak gerçekleşecektir.

Ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, Kurucular Heyeti''nde mutlaka birilerinin beğenmediği isimler de olacaktır. Noksanlar göze çarpacaktır. Ama bunun yanı sıra, bugün "isimsiz" duranlar arasından, nice "kahramanlar" ortaya çıkabilir.

İçinde bulunduğumuz mevcut şartlar gereği, Yeni Oluşum kadrolarına katılmak istemeyenleri, milletvekili seçimleri sırasında aday yaparak kazanmak mümkün. Meselâ böyle bir partide, Hasan Celâl Güzel, Prof. Mustafa Erdoğan, Prof. Mehmet Aydın, Cengiz Çandar ve Fehmi Koru gibi, özgürlüklere emek vermiş, güvenilir insanlar yer almalı. Daha, şu anda aklımıza gelmeyenler de dahil 10-15 isim takviyesiyle, bugün eksik gibi görünen pırıltı, sağlanmış olur.

Aklımıza bir soru işareti takılmadı da değil: Yukarıda sıraladığımız kişiler, neden "kurucular" arasında yok, kendilerine teklif mi gelmedi, yoksa onlar mı istemedi, bilemiyoruz.

İmaj

Bu noktada Tayyip Erdoğan''ın çok özenli davranması lâzım. Cemal Kamacı''nın Yeni Oluşum''da olması, siyasete ancak nostaljik bir katkı sağlayabilir. Veyahut, Tamer Yiğit''in katılımı, sadece iyi niyetli çevrelere, "bunlar sanata karşı değiller" mesajını vermeye yarar. Kötü niyetliler ise gene "takiyye" kokusu alırlar.

Bu kişiler partide olmasın demiyoruz; fakat, fikrî katkı sağlayacak bazı isimlerle, hareketin takviye edilmesi gereğinin altını çiziyoruz.

Parti içi demokrasi için benimsenen tüzük, özgürlük vaad ediyor. Bu özgürlüklerin teminatı olacak, gerektiğinde lidere karşı çıkabilen güçlü, uzun soluklu isimleri, Yeni Oluşum''da görmeye ihtiyaç var.

Sadece lidere karşı direnebilen değil, ilkeler etrafında kenetlenen ve inanılan doğrular için yılmadan mücadele edecek bir kadronun kurulması önemli.

Refah gibi parti (?)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin Refah kararı, gerçek muhtevasından farklı yorumlanarak, 28 Şubat''ın baskıcı sisteminin meşrulaştığı havası yayılmak isteniyor. "Türkiye''de, siyasetin sınırları çizilmiştir" deniliyor ve ilâve ediliyor "Refah gibi bir partiye geçit yok."

Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin 4 hâkimi, Refahlı bazı üyelerin söylem ve eylemlerine bakarak, bu partinin gerçek niyetini saklamış olabileceği kanaatine vardı. Refah''ın, -Türkiye''nin laik cumhuriyetini yıkma ve dinî esaslara dayalı bir devlet kurmak gibi- gizli bir gündemi olduğu kuşkusunu duydu.

Bence, yanlış değerlendirmeleri ve hatalı yorumları gidermek amacıyla, Fazilet Partisi için de, mutlaka Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''ne gidilmeli. Fark açıkça görülecektir. Bu kararda bir din düşmanlığı söz konusu değildir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin içtihatına göre, demokratik kural, yöntem ve süreçleri benimseyen siyasi örgütlenmeler, sistem içinde yer alabilir. Demokratik düzende yasamayı tehdit edecek nitelikte, kaçınılamaz ve önlenemez bir tehlike söz konusu olduğunda veya şiddeti savunduğunda veyahut şiddeti kullandığında, partiler kapatılabilir.

Venedik Komisyonu''nun raporunda da, partilerin özgür ve demokratik düzene veya bireylerin özgürlüklerine yönelik gerçek bir tehlike oluşturup oluşturmadıklarının ve bu tehlikenin daha hafif önlemlerle engellenip engellenemeyeceği hususlarının araştırılması gereği üzerinde durulmaktadır.

"Demokrasiden yararlanarak, demokrasiyi yok etmek" şeklinde bir amacın var olup olmadığını belirlemek için, somut bir faaliyet tesbit edilmeli. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu tür faaliyetlerin, şiddete çağrı ve kışkırtma niteliğinde olması ve halkı isyana teşvik edici bir özellik taşıması gerektiğini söylüyor.

Mahkeme, başörtüsünü veyahut din özgürlüğünü savunduğu için değil, bazı kişilerin eylem ve söylemini hatalı değerlendirerek, şiddete çağrı yapıldığı sonucuna vardığı için, Refah''ı, demokrasi açısından, mevcut ve açık bir tehdit olarak görmüş ve Anayasa Mahkemesi''ni haklı bulmuştur.

Aradaki fark iyi teşhis edilmeli ve Türkiye''deki özgürlüklerin kullanılması açısından tehlikeli olabilecek yorumlar katiyen benimsenmemeli.

Merve Kavakçı olayında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin kararı, göreceksiniz çok farklı olacaktır.

Tayyip''in Merveleri

Evvelki gün, Milliyet''in manşeti provokasyon kokuyordu. Mesleklerinde başarılı, başörtülü iki hanım, Yeni Oluşum''un kurucusu oldukları için, "İşte Tayyip''in Merveleri" başlığı ile teşhir edilmişlerdi.

Dünkü Milliyet ise, bu iki genç hanımın, milletvekili olmalarına engel "bir yasal zorluk bulunduğunu" Abdullah Gül''ün ağzından vermişti.

Oysa Gül, bu konuda kanunî hiçbir mâni olmadığını, tıpkı üniversitelerden atılan genç kızların durumu gibi, başörtülülerin önünde sadece 28 Şubat konjonktüründen kaynaklanan keyfi engeller bulunduğunu bilmektedir. Ama, gene konjonktür gereği, mayınlı tarlaya şimdilik girmemek istemesini de tabiî karşılıyoruz.

"Şimdilik" mayınlı araziden uzak durma gayreti "süreklilik" kazanırsa, kimse ateşteki kestaneleri toplamak için elini uzatmazsa, işte o noktada, Yeni Oluşum için tehlike çanları çalmaya başlar.

Menderes''in tesbiti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin kararı, Refah Partisi''nin üyelerinin bazı eylem ve söylemleriyle, korku yarattığını da ortaya koydu. Korkuların kamplaşmasının, laik - antilaik kutuplaşması doğurduğunu bir çok yazımızda işlemiştik. Esasında, Refah Partisi, ne iktidara kanla gelmeyi düşünüyordu, ne de iktidar olduktan sonra devletin temel nizamını dinî esaslara dayandırmayı. Zaten, 28 Şubat kararlarına bile direnemeyen bir kadro, nasıl bir din devleti kuracaktı? Özel milis güçleri mi vardı? Böyle bir izlenim verildiği, birkaç ipe sapa gelmez cümle yüzünden koskoca bir partinin başının yandığı muhakkak.

Fazilet''e ilk girdiğimde, Aydın Menderes''in yaptığı bir tesbitin doğruluğunu hemen anlamıştım. Menderes, "Kamuoyu Refah''ı değil, Refah''ın çirkin bir karikatürünü tanıyor. Aynı hatayı FP''de işlemeyelim" demişti.

Bence FP, Recai Kutan''ın hoşgörülü ve ılımlı başkanlığında, aynı hatayı işlemedi; ürkütücü, korkutucu bir imaj vermedi. Nitekim, Fazilet''in kapatılması, Refah Partisi''nin kapatılmasının aksine, yoğun ve yaygın bir biçimde eleştirildi.

Buna rağmen, kamuoyundaki imaj ile, gerçek arasında gene de dağlar kadar fark vardı. O pırıl pırıl, fedakâr, samimi insanlar, bambaşka tanıtılıyordu. Son olarak yaşanan Bekir Sobacı örneği. Sobacı''nın ne askerle meselesi var, ne laik devletle. Memleketine, vatanına, ordusuna bağlı, milletini seven bir insan. İdeolojik devlet yapısına karşı olduğunu daima belirttiği "her türlü inanca karşı eşit mesafede duran, gerçek anlamda laik bir devlet" özlemi içinde olduğunu biliyorum.

Ateşteki kestaneler,"Harem"

"Din üzerinden siyaset yok" deyip, tavrını açıkça ortaya koyan Yeni Oluşum, -medyanın kendi çıkarlarının zedeleneceği kaygısından doğan hezeyanları bir kenara bırakıldığında- güven bunalımını bir süre sonra aşacaktır.

Güven tesis edildiği takdirde, doğru bilinen ilkeleri daha kolay savunmak mümkün olacaktır. Meselâ, Abdullah Gül, "başörtüsünün önünde yasal engel var" deyip, kendisini, mazeret üretme mecburiyetinde hissetmeyecektir.

Ateşteki kestanelere el sürmek istemeyenlere ufak bir tavsiyemiz var: Siz geri adım attıkça, dün Milliyet''teki karikatürde olduğu gibi, eşleriniz, kızlarız ikinci sınıf insan muamelesi görmeye devam eder. (Bakınız Haslet''in karikatürü: Önde Tayyip Erdoğan, arkada biri şapkalı diğeri başörtülü iki kadın. Şapkalı "Meclislik", başörtülü "Haremlik")

Oysa, okumak ve çalışmak isteyen başörtülü kadını "Harem''e" kovalayan kendileri. Hem suçlu, hem güçlüler.

Şimdilik güçlü oldukları için "haklı" da sayılıyorlar.

İşte Tayyip Erdoğan''ın mücadelesi, bu güç odaklarına karşıdır.

23 yıl önce
Tayyip"in "Haremi" ve Gül"ün kestaneleri
Kendi sözlerinde tutsak
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!