|
İsrail: ‘Seçilmiş halk’tan fanilerin arasına

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Beyaz Saray’ın hilafına ABD Kongresi’nin ortak oturumunda yaptığı konuşma Türk medyası tarafından ne iyi anlaşılabildi ne de iyi ‘yorumlanabildi’. Oysa bu konuşma, ABD’nin Ortadoğu’da ne yapmak istediğini bir türlü kavrayamayanlar için anahtar niteliğinde. Şükür ki, Ankara’da anlayanlar var...

Netanyahu’nun ABD’nin İran’la anlaşmasına yönelik ikazlarının önemi yok. Çünkü Amerika dinlemeyecek. Tel Aviv ve Washington’un arasında bir soğukluk var ve hep yazdık zaten. İş orada değil. Burada; “Biz (Yahudiler) artık farklı uluslara dağılmış şekilde yaşamıyoruz, kendimizi savunamayacak kadar güçsüz değiliz. Eski topraklarımızda egemenliğimizi kurduk. Ve yuvamızı savunan askerlerimizin sonsuz cesareti var. Yüz jenerasyondan (nesil) beri ilk defa biz Yahudiler kendimizi savunabiliyoruz. Bu yüzden İsrail’in başbakanı olarak size söz verebilirim: İsrail tek başına durmak zorunda kalsa bile ayakta duracak. Ama ben İsrail’in yalnız olmadığını biliyorum. Amerika’nın İsrail’le birlikte duracağını biliyorum...” (‘Tek başımıza dahi ayakta dururuz’, 04/03, Milliyet.)

MUSA’DAN SONRA ABD DE TERK EDERSE...

Durmayacak. Durmadığı için bu kriz yaşanıyor. “İran’ın bahsettiği gibi ‘İsrail’in silinmesine’ müsaade eder anlamında” yazmıyorum, “oyunda artık tek başına”dır. Ruh halini anlamamız gerekiyor, ‘jenerasyon sayısı’ nedir ayrı bakmak lazım ama Musa’dan beri anlıyorum, ABD’nin İsrail’i dış politikada terk etmesini aynı görüyorlar. ‘Ayakta dururuz’a bakıyor herkes, oysa ‘tek başına’yı görmek gerekiyor. Korku oradan...

Başbakan Netanyahu’nun Kongre konuşmasına Başkan Obama’nın verdiği yanıt bıçak soğukluğunda; “Konuşmayı izlemedim. Sonra okudum. Yeni bir şey yok.”

Şu kadarını artık herkes biliyor; ABD bölgede daha az sorumluluk alıyor, işgal saldırıları yapmıyor, sorumluluğu ilgili bölge güçlerine bırakmayı tercih ediyor, alanı da sınırlı destekliyor. Obama yönetimi başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın herhangi bölgesinde bir kriz yaşandığında yakan topun kucağında kalmasını artık istemiyor. O krizin, ilgili bölgesel güçleri eninde-sonun müdahaleye/elini taşın altına koymaya mahkûm edeceğini düşünüyor. Sadece bizim bölgemiz düşünüldüğünde bile durum hemen anlaşılacaktır. Türkiye-Suriye, İran-IŞİD bağlamları odur.

Ancak bu hala alt kat. Üst kat; o bölgesel güçlerin listesi, krizlere müdahale biçim ve koalisyonları ile birbirlerine karşı pozisyonları. Bütün iş burada. Bölgede kaç tane güç olacağı ve ne kadar güçlü olacakları da Amerika’nın umurunda değil. Mühim olan, hiçbirinin diğerinin üzerine çıkarak, bölerek, siyaseten veya askeri olarak işgal ederek bölgeye hakim olmaması.

Kim bu güçler; Türkiye, İran, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır. Bu ülkeler için ABD’nin aradığı şey “denge”. Hem kendi ülkeleri içinde hem de birbirleriyle ilişkilerinde. Eğer diğerlerine karşı dengeyi bozarsanız, bölgesel tahterevalli bozulur, bozulursa sizin de dengeniz bozulur!

İşte bu çok boyutlu oyun İsrail’e büyük geliyor! Bunu idare edemiyor. Terk edilmiş hissediyor ve nihayetinde diğer bölgesel güçlere yanaşmaya çalışıyor. Tabii her biri ile yakınlaşmanın ayrı bedel ve riskleri var. Dün Yeni Şafak’ın manşetinde okuduğunuz bir örnektir. (‘Tazminat 1 milyar$’, 05/03, Recep Yeter.) ABD’nin sınırlı katıldığı bu çok oyunculu stratejik savaşta başına iş açılacağından ödü kopuyor. Bu masaya İran’ın da oturtulması İsrail’in güvenlik streslerinin palamarlarını koparıyor.

Süper bir gücün bölgeye ve krizlere dahil olmadan “sorumluluk alanlara destek vermesi”, bölgesel güçleri inisiyatif almaya zorluyor ki bu da işte yukarıdaki listede sıralanan oyuncuların birbirlerine karşı denge kurmalarını ge(rek)tiriyor. Bu ayarı tutturup huzur bulmaları ise aslında feragat demek; “bölgeye hakim olmak istemiyorum”... (Türkiye’den Ortadoğu’ya bakan “uzmanların”, köşe yazarlarının lenslerini değiştirmeleri gerekiyor. Kamuoyuna yansıttıkları yorumlar bilgi yokken nasıl tutacak? Suudi Arabistan’a yardıma koşmak için konuşlu on binlerce Pakistan askerini de bilmek zorundayız, ABD Genelkurmay Başkanı’nın, “Irak’taki İran eli iyi olabilir’ sözünü ve nihayet arasındaki bağı da!)

KÖTÜ AŞIK: NE BIRAKABİLİYOR NE GİDEBİLİYOR

Hasılı, İsrail’in baş etmesi gerekenler; 1. ABD ile İran arasında bir uzlaşı, 2. Her biriyle ve İsrail’le çetrefilli ilişkileri bulunan bölge güçlerinin tamamını idare etmeye çalışmak, 3. Bunları yaparken ortaya çıkacak gerginliklerde Washington desteğinin artık/hemen bulunmaması, 4. Ama İsrail’in kalbini en çok kıran, ABD’nin gözünde ‘seçilmiş halk’ pozisyonundan düşerek, “biz fanilerin” arasına katılmaya mahkûm edilmesi. Zor bir durum!

ABD, Ortadoğu’yu ‘istediği gibi’ hâkimiyeti altına alamıyor. Ama bırakamıyor da. Yaşananlar ‘bölgenin yeniden yapımı’ ile ilgili. Bu yüzden Tel Aviv ve Washington yeni bir yaşam formu bulmak zorunda. Hayati noktada ABD’nin bir eli yine İsrail’in üzerinde olacaktır ama tufeyli sistem işlemiyor artık. Üstelik iki başkente yeni yönetimler gelse de bu değişmeyecek.

Kaldı ki bu yeni rollerden memnun olmayan sadece kendisi değil. Bölgesel güçlerin hiç biri, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan da mutsuz. (‘Netanyahu, Obama and the Geopolitics of Speeches’, 03/03, Stratfor.) Ancak hayat böyle...

twitter.com/nedretersanel
#Netanyahu
#Beyaz Saray
#ABD Kongresi
9 yıl önce
İsrail: ‘Seçilmiş halk’tan fanilerin arasına
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti