|
Darbe kalkışmalarıyla kaybedilen

Paralel yapının ilkinde etkili, ikincisinde taraf olduğu Gezi ve 17 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışmalarının ekonomik maliyetleri malumdur.

Elbette bu kalkışmalarla zaten Türkiye’nin güçsüzleştirilmesi amaçlandığı için Paralel yapının ülkeye verdiği bu zararlardan fazlasıyla keyif duyması da normaldir.

Öte yandan Paralel yapının manevi ve kültürel açıdan verdiği zararlardan (bunlar kalemlere dökülemediği, bedel takdir edilemediği için) hiç söz edilmiyor.

Oysa ki entelektüel dildeki sığlaşma, din dilinin gündelik olayların, grup çıkarlarının tezkiyesine indirgenerek etkisizleştirilmesi, sosyal medyada savaş, saldırı ve iftira dilinin bir düzeysizlik düzeyine dönüştürülerek kanıksanmasıyla manevi ve kültürel planda yoğun bir erozyonun meydana geldiği igili durumlara ve olaylara bakıldığında kolayca görülebiliyor.

Bunların örneklerini Gezi kalkışmasından bugüne Paralel yapının omurgasını oluşturan Haşhaşi medyadan mebzul miktarda bulmak ve değerlendirmek de mümkün bulunuyor.

Şöyle ki siyaset bilimci, sosyolog, eski İslamcı meslek ve kimlikleriyle Haşhaşilere (onları cansiparane savunmanın ötesinde) akıl veren, taktik üretenler siyaseti ve dış politikayı kendi gerçekleri içinden okumak, yorumlamak yerine genelde AK Parti’yi (özelde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı) suçlama, yıpratma adına istikrarsızlık taleplerinin, başarısızlık tezlerinin ve daha da ilginci ‘bilimci kehanet’lerinin malzemesi olarak kullanıyorlar.

Bilimcisi ‘üç vakte kadar Türkiye karışacaktır, kelleler uçacaktır’ uydurmalarıyla bilgi ve birikimini Haşhaşilerin ve dolayısıyla onlar adına kendisinin faşistçe heva ve heveslerine peşkeş çekerken, sosyoloğu ya da eski İslamcısı fanatik bir Arap ırkçısı olduğunu fark ettirmemeye çalışarak ele aldığı her konuyu döndürüp dolaştırıp Suriye politikasına bağlamak suretiyle güya Ak Parti’nin yumuşak karnını tekmeleriyle delmeye çalışıyor.

Din dilindeki duruma gelince...

Allah’ın Ayetleri, Peygamber’in (sav) Hadisleri, ulemanın tutumları, evliyanın irfanı yine aynı şekilde AK Parti’yi / Erdoğan’ı hemen her konuda mahkum etmek için gereken söz yüksekliğine erişmede bir merdiven olarak kullanılıyor.

Dini kültürdeki ‘hakikatlerin kişilere göre değil, kişilerin hakikatlere göre anlaşılmaya çalışılması’ hükmü sabit iken Haşhaşi kalemler gözleri dönmüş, basiretleri bağlanmış, idrakleri kilitlenmiş bir şekilde kişileri esas alıp, Ayetleri, Hadisleri, ulemayı, evliyayı onları suçlayarak kötülemek ve yıpratmak kastıyla kendi tarafgirliklerine alet ediyorlar.

Dolayısıyla din dili Haşhaşhaşi kalemşorların ellerinde ‘zahiri ve batıni bir inanış’ın göstergesi olmaktan çıkıp, kendilerinin imanını yüksek, kendilerinden olmayanların imanını düşük gösteren bir ‘imanometre’ haline getiriliyor.

Sosyal medyadaki durum ise adeta açıklandığında bulanıklaştırılacak bir açıklıkta seyrediyor.

Çünkü gerek Gezi kalkışmasında gerek Haşhaşilerin dershane protestolarında sosyal medyanın ilk eşik olarak kullanılasına ilişkin belgeler ve bilgiler tüm somutluğuyla internette halen yer aldığı gibi ayrıca Haşhaşilerin eğitim kampları hükmündeki okul, yurt ve dershanelerdeki öğrencilere belli sayılarda mesaj atma baskısının uygulanması hafızalardan kolayca silineceğe benzemiyor.

Durum böyleyken peki bizler ne yapıyoruz?

‘Bizler’ derken İsrail’in yörüngesine girmeyenleri ve dolayısıyla darbe karşıtı olanları kastettiğimi belirterek örneği kendimden vereyim:

Aydınsız, sanatçısız, yazarsız bir örgüt olarak Haşhaşilerin malum erozyonu kendi seviyesizliklerinin seviyesi olarak hakim kılmaya çalışabilecekleri kanaatiyle buna denk düşmeyen, daha açık bir söyleyişle bu durumu dışımda tutan yazılar yazmak istiyorum.

Ama hemen her gün bakıyorum yine bir Haşhaşi ‘Erdoğan sizi oyuna getirdi’ temalı bir yazıyla muhbirliğe, müfteriliğe soyunmuş; kendi örgütünden olmayanları ‘cihatçı’ olarak niteleyen bir diğeri dindarların tümünü ‘dinci’ olarak niteleyenlerle yanak yanağa fotoğraf çektirmenin utancını, yanlışlığını yazmak yerine onlarınkinden daha galiz kelimelerle yasalanarak Müslümanları suçlamış; bir diğeri ‘kalbim kırık ama azmim dimdik’ şarkısı eşliğinde Ezop’un sansarını oynamış, ‘yarım molla – tam şakirt’ bir başkası her zamanki gibi yine Allah’ın Ayetlerini, Hadislerini kendi kirli düşüncelerine, ‘uzaktaki kara çukurun’ parlatılmasına malzeme yapmış...

İşte o zaman ‘vatanımı ateşe verme inadından vazgeçmeyecek olan bu Haşhaşileri gücümün yettiğince ifşa etmek sorumluluğumdur’ diyerek onların layıkı oldukları, hak ettikleri dil ile yazmaya kendimi maalesef mecbur hissediyorum.

Cumhurbaşkanımız, son olayları ‘normalleşme süreci’ olarak nitelemişti. Buna inanıyorum ve dolayısıyla bizlerin bir süre daha Haşhaşilerin iftiralarını, sapık tezlerini, bozgunculuklarını, jurnalciliklerini, asıl aidiyetlerini, ülke ve millet düşmanlarıyla kurdukları göbek bağını ifşa etmek zorunda kalacağımızı görüyorum.

Elbette, Haşhaşilerin manevi ve kültürel değerlerde neden oldukları erozyonu unutmaksızın ve günü geldiğinde malum zararlarını acilen telafi etmenin yol ve yöntemleri üzerine dikkatle zihin yormayı ihmal etmeksizin...

twitter.com/OmerLekesiz
#Paralel yapı
#Gezi
#17 Aralık
#AK Parti
9 years ago
Darbe kalkışmalarıyla kaybedilen
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler