Yozgat İmam Hatip’in beşinci sınıfında aynı dolabı paylaşmakla samimi olduğumuz bir öğrenci vardı. Nur Medresesi’ndeki bir karşılaşmamızdan sonra samimiyetimiz daha artınca geleceğine ilişkin tasarımlarını, hayallerini de bana açmaya başladı.
Zeki ve çalışkan bir öğrenci olmadığını, okuldan öğreneceği mesleki bilgileri, Nur Medresesi’nden öğreneceğini sandığı Risale-i Nur belâgatiyle birleştirerek köy imamlığı yapmayı planladığını söylemişti bir sohbetimizde.
Ailesi fakir olduğundan hayata çabucak atılmayı planlıyor, sınıfını ikmal sınavlarıyla ancak geçebildiği için üniversiteyi hiç düşünmüyordu.
O ders yılının son aylarında hastalandı. Avuç avuç ilaç, burnunu ve dudaklarını nemlendiren kremler kullanmaya başladı. Yaz tatili başlayınca ayrıldık. Yeni ders dönemimde ise gelmedi; dolabı uzun süre boş ve kilitsiz olarak kaldı.
Paralel yapının 17/25 seçim ayaları darbe kalkışmasından beri ne zaman Risale-i Nur sevgisiyle Haşhaşilerin tuzağına düşmüş saflarla karşılaşsam aklıma bu arkadaşım geliyor ve bunların hangi dünyevi hayallerle Haşhaşilere kapıldığını büyük oranda tahmin ederek, şimdi kanserden daha eşet hale gelmiş bu yapıdan kurtulmalarının güçlüğünü görüp, üzüntü duyuyorum.
Bilmiyorlar, eğer serrehber saydıkları kişi ve kişilerin gerçek halini, aidiyetini, intisabını, ittihadını ve ittifakını gereğince bilselerdi, onların kendilerini Asr-ı Saadet’in şerefli Müslümanlarıyla eşitlemesine izin vermezler, sahtekar damgasını bizzat kendi elleriyle onların alınlarına basarlardı; hiç değilse en son Abdülkadir Selvi’yi yıpratmak, kötülemek için başvurdukları ahlaksız yöntemlere bakarak “Siz kim sahabe kim? Ebu Cehil ne zaman Ammar bir Yasir’in yerine geçti” diye yaka toplarlardı.
Bilmiyorlar, eğer kendi ferdi var oluşlarının gereğini doğru bilselerdi muhabbet fedaileri, ışık süvarileri, gül fatihleri vb. benlik şişirme terimleriyle dolduruşa gelmez, mevcut niyet ve istikametleriyle, Paralel yapımı yeni 300 Spartalı’da birer figüran olarak oynatıldıklarını görürlerdi.
Bilmiyorlar, eğer bilselerdi sadaka, kurban, bağış, abone vb. adlarla kendilerinden ve kendileri vasıtasıyla halktan söğüşlenen paralarla kurulan medya şirketlerinin, bankaların, vakıfların, derneklerin anavatan ABD’nin şer şubesinden başka bir şey olmadığını düşünebilirlerdi.
Bilmiyorlar, eğer bilselerdi “Haşhaşi Performans Topluluğu”na mensup Cevşenli gösteriler serisinde konu mankenleri olarak Paralel medyaya yem olmazlar; sadece Müslüman oldukları, Kur'an okudukları, sarık takatıkları için dedelerine, babalarına yarım asır boyunca zulmetmiş olan CHP’ye oy toplama şaklabanlığını üstlenmezlerdi.