|
Küfrün ittifakı
Kendi takvimi ve işleyişi içinde “normal şartlarda” sürmesi gereken seçimin, onu bir ölüm-kalım savaşı olarak kendi geleceğinin belirlenme aracına dönüştüren Paralel Yapı tarafından, şeytanın bile öngöremeyeceği ittifaklarla, komplolarla normal olmaktan çıkartılmaya çalışıldığı malumdur.

Bu nedenle, Başbakan Davutoğlu'nun da söylediği gibi, üçü legal (CHP, HDP, MHP), üçü illegal (DHKP-C, Paralel, Kandil) olmak üzere altılı bir cephe, AK Parti'ye karşı var güçleriyle, seçim olgusunu ve olayını aşan bir kin ve düşmanlıkla, iç tertipler ve dış destekler eşliğinde, adeta bir “savaş” veriyorlar.

Her insan kendi kültürünün içinden, onunla şekillenen kendi gönül bağlarına, sevgisine, umutlarına, düşmanlıklarına, ittifaklarına ve taahhütlerine göre konuşur.

Benim de kendi kültürümün içinde durarak, öncelikle bu “altılı savaşkan cepheyi”, ittifak maksatları ve ölümüne çabaları açısından bir tanıma oturtmam gerekir ki, bu manada yapabileceğim en ideal tanım “Küfrün İttifakı” olacaktır.

Bu tanımlamamdan dolayı, Küfrün İttifakı içinde yer alan, din ile şu ya da bu oranda irtibatlı kimi kişilerin, mal bulmuş mağribi gibi bunu dillerine dolayacaklarını adım gibi biliyorum.

Bu potansiyel tutumlarını onların cehaletine, kasıtlı hareket etmelerine, siyasi amaçlarının gözlerini kör edişine yormadan önce şu “küfür” kelimesine bir açıklık getireyim, ardından da Küfrün İttifakı'na mahsus örneklerimi vereyim:

“Küfür”ü İbn Arabi'nin okuduğu ve açıkladığı gibi okuyor ve açıklıyorum.

İbn Arabi, “(K)küfür kelimesini bütün akidevi ve dini içeriğinden boşaltmış ve onu bütünüyle sözlük anlamıyla sınırlamıştır. Kefere=Örttü. Kafir=Örten. O halde herhangi bir şeyi örten kimse kafirdir. (…) Küfür imana denk değildir (iman geneldir).” (Geniş bilgi için bakınız, Fütuhat-ı Mekkiye ve Suad el-Hakim, İbnü'l Arabi Sözlüğü)

Buradan baktığımızda alnı secdeli, dili dualı (son iki yıldır beddualı) olanın küfrüyle=örtücülüğüyle, gündelik hayattan kovulan Kemalizm'in intikamını almak için yana yakıla iktidar olmak; ülkeyi kabilecilik anlayışı içinde ırkçı bir geriliğe ve gericiliğe mahkum etmek; Batı'nın tamamlanmamış yıkım projesini gerçekleştirmek için son vatanı parçalamak isteyenlerin kafirliği=örtücülüğü müşterek bir hale gelmenin ötesinde siyaseten bir ittifaka dönüşmüş olarak önümüze düşüyor.

Bizim de bu durumda imani bir ayrım içermeyen, dini bir sınıflandırma maksadı taşımayan söz konusu ittifakı, kendi kültürümüzün içinden “Küfrün İttifakı” olarak tanımlamamız kaçınılmaz hale geliyor.

Nitekim Endülüs dahil Babür, Safevî ve Osmanlı imparatorlukları (bu üçü neredeyse eş-zamanlı olarak) kimi Müslüman grupların İslam düşmanlarıyla yaptıkları Küfür İttifakı nedeniyle yıkıldı. Şimdi aynı ittifak Türkiye üzerinde yeniden kurulmaya ve seçimle sağlanacak ilk zafiyetle tekrar sahnelenmeye çalışılmaktadır.

Bu belirlemeyi yaparken, AK Parti'yi de İslami bir siyaset çizgisinde elbette değerlendirmiyorum. Neticede AK Parti demokratik, laik bir sistemin partisidir. Ancak onun Türkiyelilerin özgürlüğünü, istikrarını ve huzurunu aradığını, karşısındaki altılı Küfür İttifakı'nın karnından konuşan, gizli niyetler barındıran, gerçek taleplerini saklayan bir yapıda olması nedeniyle söz konusu tanımı hak ettiğini söylüyorum.

Daha anlaşılır olması bakımından bunu şu şahsi örnekle açıklayabilirim:

Ali Bulaç, Mürsi için idam kararının verilmesinden sonra, “Yanlış politikaları nedeniyle Mürsi'nin asıl katili AK Parti olacaktır” demeye varan şeyler yazdı.

Ali Bulaç'ın burada ilk örttüğü İslam dünyası açısından İhvan'ın önemidir ki, bu önem şartları, sonuçları ne olursa olsun her Müslümanın İhvan'ı desteklemesini zorunlu kılmaktadır.

Bulaç'ın ikinci örttüğü şey ise söz konusu hükmünün, kendisinin esas aldığı (çok tehlikeli) bir mantıkla, farklı bir konuda doğrudan kendisine dönüyor olmasıdır.

Şöyle ki, 28 Şubat'a çıkan süreçte, radikal ve şiddetten yana umudu olan bir grup Müslüman gencin özellikle Bulaç'ın yazılarından, kitaplarından, konuşmalarından ne denli etkilendikleri malumdur.

Bulaç'ın malum mantığından hareketle, süreçte meydana gelen faili malum ya da meçhul cinayetlerde onun da sorumlu olması gerekir ve bu durumda “Bulaç'ın elinde kan var” diyen haklılık kazanır; dolayısıyla Bulaç kendi kalemindeki kanı temizlemeden konuşan kişiye dönüşür ve AK Parti'yi suçlarken, asıl kendisiyle ilgili olanı örtmekten başka birşey yapmamış olma pozisyonuna düşer.

Genel tanım üzerinden bir sonuca erişecek olursak:

Küfrün İttifakı belli dönemlerde Müslümanları da içine alabilen bir ittifak olarak, bugün de tekrarlanmak istenilmektedir.

Peygamberimiz'in (sav) uyarılarıyla Müslüman, “bir delikten ancak bir defa sokulabilecekken”, dünyalık vaatlere, kişisel çıkarlara, şahsi küskünlüklere bağlı olarak bir değil bin defa aynı delikten sokulmuştur.

Bu noktada “artık yetmez mi?” diye sormak istiyorum.

Gerçekten artık yetmez mi?

twitter.com/OmerLekesiz
#Küfrün ittifakı
#ali bulaç
#ak parti
#seçimler
٪d سنوات قبل
Küfrün ittifakı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset