Şemseddin Sami’den sonra yeni deyimler ekleyerek sürdürmüşüz kuyruklu muhabbeti: Kuyruğu kıstırmak, kuyruğu kapana kısılmak, kuyruğu titretmek, kuyruğu dik tutmak, kuyruklu yalan, kuyruğuna teneke bağlamak...
Şimdi siz, bunlardan hareketle sözü “kıtmir” kelimesine ve malum muhatabına dayayacağımı sanıyorsunuz ama üzgünüm, sizi yanıltacağım.
Aslında sadece zikrettiğim kuyruklu deyimleri kullanarak Paralel Yapı’nın kısa tarihini bir solukta anlatıvermem de mümkün. Örneğin, “Yedi düvele kuyruk sallayan Haşhaşi kılkuyruklar, kuyrukları basiretli yöneticiler tarafından tava sapına çevrilince, sinemeki kılıklı kabadayılar olarak birer kılkuyruk olduklarını anlayıp, kuyruklarını kısmaya, sallamaya başladılarsa da hükmen kuyruğu titretmekten kurtulamayıp, kuyruklarına teneke bağlanmış olarak okyanus ötesine sürüldüler” gibi, gibi...
Söz konusu tarihi yazmayacağım, belirttiğim gibi “kıtmir”den de söz etmeyeceğim. Sadece zikrettiğim deyimlerden “kuyruğu dik tutma”nın Paralel Yapı elemanlarda neden olduğu fiili bir sonuca dikkatinizi çekeceğim.
“Kuyruğu dik tutmak”ı, haksız direnişte bulunmak, pes etmemek, diklenmeyi sürdürmek anlamlarıyla birlikte düşündüğümüzde (dilsel yanıyla) hoştur, ama fiiliyle ortaya çıkartılansa pis bir görüntüdür.
Paralel Yapı’nın bu-kalem-unları, televizyonda konuşan Cumhurbaşkanına (alınlarının şakına çakılmış yumruğunun acısını hissederek) nefretle bakarken, onun “Suriye’nin eli kanlı diktatörü Esad ve neye hizmet ettiği belli olmayan DEAŞ terör örgütü, aynı sakat anlayışın iki farklı tezahürüdür. Bunlar aynı üst aklın kullandığı maşanın iki ucudur” sözlerini dinleyip, hemen kaleme sarılarak şunları köşe yazılarına iliştiriverirler:
twitter.com/OmerLekesiz