Der ki, Sünbülzâde Vehbî Efendi “Yok iken tilki gibi hile-güzâr / Yine postu soyulur âhir-kâr” (Yokken tilki gibi hilebaz / Yine postu soyulur sonunda).
Faşistliğinde itibar görmeyip, liberalliğinde yüz bulamayıp, AK Parti yağcılığında kar tutamayıp ancak Paralel Yapı'ya en şedit Haşhaşiden bile daha takiyeci olarak eklenmekle layığı olduğu tencereye kapak olabilmiş biri, Sünbülzâde Vehbî Efendi’nin bu beytine muhatap olarak, post kokusuyla mümtaz hezeyanlar üretmeye bir başladı pir başladı.
Dönmelerin bağnaz ve dolayısıyla yeni inançlarını savunmada dizginsiz, yeni sahiplerini parlatmada frensiz oldukları bilinir. Mümtaz hezeyancı bunları da aşıp hayaller alemine demir atmış olarak onun yeni inancına ve yeni sahiplerine (her hal ve şartta madara oldukları ve olmaya devam ettikleri için) bıyık altından gülenleri kendi hevasınca itham ediyor, yargılıyor ve haklarında “kırk katır mı, kırk satır mı?” falları çekiyor.
Gerçi, “cek, cak”lı bir söylemle hezeyanlarını belirsiz “üç vakte” bağlayan, ilki daha yazdığı anda fos çıkınca bir yenisini, o da fos çıkınca bir diğerini yumurtlayan bu mümtaz hezeyancı, daha önceden de farklı hezeyanlarıyla biliniyordu.
Bunların her biri mümtaz hezeyancı için basit bir kına yakma tutkusundan ibaret olsa da bu aynı zamanda onun Paralel Yapı'nın geçmişte ve halen ürettiği şerleri unutturma, gözardı etme kaygısını da eleveriyor. Bu nedenle hezeyanlarını güncel durumlar üzerine kuruyor. Örneğin seçim yaklaşıyorsa “kaybedecekler”, döviz kurlarında Türk Lirası aleyhine bir hareket varsa “batacaklar”, eğitim-öğretimde bir olumsuzluk varsa “beceremeyecekler” diye sevinç çığlıkları atıyor.
Çığlıklarıyla da güya Paralel Yapı'nın 17-25 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışmasını, tapeli tecavüzlerini, mahremiyetlere tasallutunu, memleket sırlarını başka ülkelere satmasını, şerlilerle ortaklıkları tescil edilmiş yapılarla ittihadını, yıllarca dine hizmet adına milletten söğüşlenmiş paraların kimlere, nasıl bir kirli ittifak niyetiyle peşkeş çekildiğini... unutturmaya çalışıyor.