|
Suudi Amerika ne kadar Arabistan?

Neşemiz yerindeyken, sağlık derdimiz, fiziki problemlerimiz yokken ağız tadının olmayışından söz ediyorsak, halden değil hal içinde bir olumsuz halden söz ediyoruz demektir.

Zihnimizde çöreklenen bir şeyler bizi saçımızdan ayağımıza kadar etkisi altına almıştır; yarım tebessümlerin, birden gölgelenen yüzlerin, boşluğa düşü veren bakışların, sentaksı bozulan cümlelerin, unutulan önemli bir şeyi hatırlamış gibi aniden durmaların... içine düşmüş gibiyizdir. Diğer bir söyleyişle görünenimiz, bir görünmeyenin tahakkümü altına girmiştir, ağız tadının yokluğundan söz ettiğimiz yerde; bununla ruhsal kırgınlığımızı, tamama ermeyen hayalimizi, zihnimizi kasan bir durum ve düşüncemizi, iç-dirliğimizin yitişini, psikolojik rahatlığımızın bozuluşunu kastediyoruz demektir. Bu, içinden geçtiğimiz günlerde çoğumuzun yaşadığı şeydir aslında, ağız tadının olmayışıdır.

CİN ALİ’NİN MARİFETLERİ
Bu hükmümüze bakıp, “işte, Cin Ali’nin bedduası meyvesini veriyor” diyecek birilerinin varlığını bilmek, ağız tadınızın olmayışında tek başına yeter de artar örneğin.

O birilerinin, kibir halesi içinde kendi güçlülüklerini, kör inatlarını ortaya koymak için “Geçende Cin Ali’ye uğramıştım, Allah’ın iradesinin her iradenin üstünde olduğunu söyleyerek, biz müritlerinin ilahi iradeyi gözetmelerini, bizim hakkımızda irade sahibiymiş gibi görünenlerin toz zerresi kadar hükümlerinin olmadığını, bizim dualı bir nefesle onları uçurabileceğimizi belirtti. Cin Ali, bizim sayıları mahdut, küçücük bir müminler grubu olsak da, zalimlere karşı güçlü olacağımızı, sahabenin hayatındaki örneklerin de bunu gösterdiğini söyledi. Sonra kippasını hafif sola yatırıp, sol eliyle sol omuzuna vurup, kabine işaret edip, dualar etti. Onun böyle ekmel mi ekmel duruşu karşısında, göz pınarlarım çağlaya yazdı, hamiyet kaynağım coştu...” kabilinden sözlerle, kendi örgüt elemanlarını bir iyilik merkezine oturtup, dışta kalan herkesi kötülük rüzgarına savrulanlar olarak nitelemeleri; bunu psikolojik bir savaşın propaganda malzemesi olarak biteviye güncellemeleri ve dolayısıyla toplumsal bir huzursuzluğu doğurma, süreklileştirme çabası göstermeleri, işte ağız tadının olmayışında sebeplerden bir sebeptir.

Üç kuruşluk dünya menfaatini elinde tutmak için gemi azıya almış, senin düşmanlarının sofrasına oturmuş, senden topladığı sadakalarla satın aldığı imkanları sana karşı birer silah olarak yöneltmiş, hain kişilerin varlığı ağız tadının olmayışından başka ne sonuç verebilir ki?
SUUDİ AMERİKA NE KADAR ARABİSTAN'DIR?
İçerideki bir örnek böyleyken, dışarıda da ağız tadının olmayışını adeta garanti altına alan örnekler birbirini çoğaltmaktadır.

Yemen krizi malumdur. Osmanlı’dan bugüne Yemen’de yaşananlar yazılıp çizilirken, İran ve Suudi Arabistan destekli mezhep çatışmalarının Müslümanlarda neden olduğu acı ve zulüm de televizyon ekranlarında tablolaştırılmaktadır.

Daha İmam Humeyni yaşıyorken, Suriye zalimlerinin Müslümanları katletmesine arka çıkmakla devrimci devlet niteliğini kaybeden İran’ın, Zeydiler dahil, İslam coğrafyasındaki farklı inanışlara sahip Şiileri Fars Şiiliği'nde birleştirerek onları belli bölgelerdeki hakimiyetinin aracı olarak kullanmaya başlamasıyla ateşlenen mezhep çatışmaları, ABD ve İngiltere’nin devlet oyununda ellerini güçlendirirken aynı zamanda, adını kazıdığımızda altında British damgası çıkan Suudi Arabistan gibi bir kabile devletine güya Ehli Sünnet’in koruyucusu vasfını kazandırdı.

Gençliğimizde adını “Suudi Amerika” olarak telaffuz ettiğimiz Suudilerin, Mısır’daki darbede İhvan’ı nasıl sattığı, Balkanlar’da nasıl bir mezhepçilik gayretine düştüğü, el-Kaide ve IŞİD gibi örgütleri nasıl ürettiği ve beslediği bilinen bir durum olduğu gibi, Batı desteğiyle İslam’ı kutsaldan arındırılmış, maddileşmiş ve materyalistleşmiş bir dine dönüştürme gayreti güttüğü de bilinen bir durumdur.

Bunları dile getirmekse imani sorumluluk açısından çok risklidir. Çünkü, Mekke ve Medine’nin Suudi Amerika tarafından işgal edilmiş olduğu gerçeğine çarpmak, ferden ferda her Müslümanı cihada mecbur kılar. Böyle bir cihat ise kendini feda ederek sorumluluğunu yerine getirmekle sınırlı kalırken, ümmetin gücünü zayıflatmak bakımından da kabule şayan değildir.

Dolayısıyla, Suudi Arabistan eşittir Suudi Amerika şeklindeki bir kabul gerçek manada bir dilemmanın ifşa edilmesidir.

O halde Suudilerin, suni bir Arap paktıyla Yemen’e saldırmasını neye yoracağız? Şiiliği terörize ederek Orta Doğu’nun belli noktalarında hakimiyet kurmaya çalışan İran’ı durdurmaya yönelik bir girişim olarak mı, yoksa materyalistleşmiş bir dinin alanını genişletme gayreti olarak mı?

İşte ağız tadını kaçıracak bir husus daha.

Bu arada İran’ın geçmişteki kimi atakları karşısında “Türkiye’nin on yılda biriktirdiklerini, üç günde sildi süpürdü” yollu yorumlar yapanlar da “Mısır destekli Suudiler İran’la anlaşır, olan yine Türkiye’ye olur” demek için eli kulağa atmak üzeredir. Çünkü, bunlar için Müslümanın bir değeri yoktur, devlet oyununun bir değeri vardır.

İyisi mi ben bari daha fazla soru ve yorumla Pazar Pazar ağız tadınızı kaçırmayayım.

twitter.com/OmerLekesiz
#Suudi Arabistan
#ABD
#İran
#Yemen
#Ortadoğu
9 yıl önce
Suudi Amerika ne kadar Arabistan?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir