|
Üstad'tan hatıralar
Ülkede ve bâbıâlîde (üstad) adiyle meşhur olan necib fazıl kısakürek'in bugün ölüm yıldönümüdür.. her senenin mayıs ayı bir nevi necib fazıl ayı sayılagelmiştir.. büyük şairi, büyük nâsiri ve güçlü mütefekkiri mayısın bugününde yâdederek, allah'tan rahmetler dileyerek vazifemizi îfa edelim..

şairimiz, fikirle duyguyu ve ahengi mezcederek gerçek şiire ulaşmış bahtiyarlardandır.. nesri de âdeta şiirleştirerek sağlam cümleler, sağlam muhakeme ve mantık örgüleriyle inşa ederek üstün bir nâsir hüviyetine bürünmüştür..

üstadın, mücerred (soyut) ifadenin müntehasına ulaştığını, türkçeye soyut anlatımın çok değişik cümle kalıplarını kazandırdığını kabul etmek lâzımgelir.. o, en basit bir beyana bile edebi bir ifade hususiyeti vermesini bilmiştir.. bugünkü türkçenin üç büyük isminden birisidir.. edebiyatçılar üç büyük ismi şöyle telâffuz etmekle mükelleftir: refik halit karay – peyami safa – necib fazıl kısakürek..

üstad hakkında çok yazılar yazıldı.. çok yorumlar yapıldı.. biz bugün büyük şairle dostluğumuzun bizde bıraktığı hatıralardan bir kısmını sevgili okuyucularımızla paylaşmak niyetindeyiz..

*

1950”li yılların başları idi sanıyorum.. necip fazıl bey bazı talebe temsilcilerine moda'daki evinde bir yemek vermişti.. ilk ciddi görüşmemiz o yemekle başlamıştı.. bu satırların yazarı olan bendeniz de o sırada yüksek öğretmen okulu ve eğitim enstitüsü talebe cemiyeti başkanı bulunuyordum.. yemekte, ömer öztürkmen, (eski milletvekili ve yazar), m. metin ören ( büyükdoğu dergisi müdürü), kubilay imer (eski konya milletvekili, merhum), hüseyin rahmi yananlı (hukukçu yazar), vecdi benderli (yazar), fehmi varlık (teknik üniversite), doğan altuncuoğlu (merhum yazar) ve daha ismini şu anda hatırlayamadığım birkaç kişi vardı..

daha evvel vilâyetin karşısındaki izzettin han'ında (şimdi vilâyet hanı) bulunan büyük doğu idarehanesinde adana lisesinden arkadaşım olan hüseyin rahmi ile birlikte ziyaret ettiğimizi de hatırlıyorum..

moda'daki bir sohbetten sonra üstadla bir taksiye bindik kadıköy iskelesine indik.. moda caddesinde ilerlerken önümüzde bir adam pervasız rahat yürümekte idi.. şoför korna çaldı.. adam aldırmadı.. biraz kenara çekilir gibi yaptı.. taksi tam yanından geçerken necib fazıl bey pencereden başını uzattı “çekil yolumdan” diye bağırdı.. sonra da belindeki tabancayı çıkardı.. “vururum, dedi, adamı ben vururum”..

yürüyen adam istifini bozmadı, üstadın sesini duyunca başını hafif sola çevirdi.. sol elini salladı: “-geç!..geç!..” necib fazıl, tabancayı bir kere daha salladı: “-vururum, ben adamı vururum” derken araba hızla uzaklaştı..

üstad bana döndü: “-sait faik'i tanıdın mı?”

meşhur hikâyeci sait faik, uzun boylu sarışın beyaza çalan kızıl yüzlü bir adamdı.. ilk defa görüyordum.. büyük doğu dergisinde birçok hikâyesi yayınlanmıştı.. üstadın kendisiyle teklifsiz olduğu anlaşılıyordu..

sonra taşındığı feneryolu'ndaki üç katlı köşkte birçok siyasi ve edebiyatçıyla karşılaşmıştım.. sık gelenler arasında şair celâl sılay, romancı nahid sırrı örik, cevad rifat atilhan, raif ogan, halük nurbaki, raif karadağ, osman yüksel, sinan ömür (hür adam gazetesi sahibi) abdürrahim zapsu (ehli sünnet gazetesi sahibi), şekip tunç eski valilerden nedim evliya, kâzım ismail gürkan (eski rektör), mustafa müftüoğlu (yazar ve tarihçi) konyalı nazif çelebi, abbas sayar (romancı), süleyman yalçın (karaciğer doktoru, prof.), abdurrahman şeref laç gibi şahsiyetler vardır..

celâl sılay'la pek teklifsiz görüşürdü.. celâl, kısa boyu, çıplak başı ve katmerli ensesi ve kalın sesi ile, boyuna hareket eden elleri ve ayakları ile japonya'dan veya çin'den gelen bir canbaza benzerdi.. kahkahalar savurur, sandalyesinden boyuna kalkar kalkar tekrar otururdu.. bazan da fransızca konuşurlardı..

abdurrahman şeref laç güçlü bir avukattı.. mahkemelerde necib beyi hep o müdafaa etmiştir.. mustafa şekip tunç, felsefe şubesinden hocası idi.. prof. tunç, daha sonraları bana anlatmıştır: “ben yüksek muallim müdürü iken odama gelip beni paris'e gönder diye tepinip durmuştu.. o itikadını ve yerli ruhunu maraş'lı dedesinden, mücadeleci kavgacı tarafını da girit'e yerleşen diğer büyükbabasından almıştır..”

nahid sırrı'ya çok kibar muamele etmiştir.. üstadın bir de osman yüksel serdengeçti ile senli benli konuştuğuna şahid olmuştum.. ankara'ya gidince muhakkak, serdengeçti'nin denizciler caddesindeki idarehanesine uğrar, onu görmeden dönmezdi.. sivas milletvekili ve eski moskova sefiri sedad zeki örs de sık sık yemeğe gelenlerdendir.. sefirin çok geniş bir kültürü ve mükemmel ingilizce ve fransızcası vardı.. kardeşi vedad zeki örs erken yaşta vefat etmiş olup türk dili hakkında enteresan görüş ve teklifler ileri sürmüştür.. sedat zeki bey, necib bey'in menderes'le görüşmesinde tevfik ileri ile birlikte tavassut rolünü ifa etmiştir.. nedim evliya, üstadın akrabasındandır.. eski valilerdendir..

üstadın dostları arasında murad sertoğlu'nun ayrı bir yeri vardı.. ne zaman bir gazete çıkaracak olsa çağırır, ona vazife teklif ederdi..

bir başka hatıramı ilave edeyim:

üstad sık sık ankara''ya giderdi.. başbakan menderes''le ve diğer temasta bulunduğu bakanlarla görüşmek için... birgün yine hepimizi toplantı masasına çağırdı.. ''ben, dedi ankara''ya gidiyorum.. ya hemen dönerim, yahut birkaç gün kalmam icabedebilir.. size telefonla başmakaleyi yazdırırsam mesele yoktur.. eğer yazdırmayacak olursam, büyük doğu mecmuasında çıkan yazılarımdan birisini başmakale sütununa koyarsınız..'' dedi.. ve daha bazı tembihatta bulundu.. o esnada aklıma gelen bir fikri açıkca ortaya attım.. ve ''üstadım, dedim.. siz telefon etmezseniz eğer, hiç merak buyurmayın, başmakaleleri ben yazarım.. bir hatâ yapmayacağımdan emin olabilirsiniz..'' dedim..

bir baktım o sakin sakin konuşan adamın yüzü birdenbire alabora oldu: ''anlamadım, anlamadım, dedi.. bir daha söyler misin?..''

masadaki bütün gözler bana çevrilmişti.. iyi niyet ve nefse güven belirten bir söz sarfettiğimin farkındaydım, ama yersiz bir söz söylediğimin farkında olmadığım anlaşılıyordu.. sözlerimi tekrar ettim.. üstadın yüzünde bu sefer buruk bir tebessüm belirdi: ''demek kendine bu kadar güveniyorsun?..''

üstadın bu çıkıştan hiç memnun olmadığı ve şaşırdığı anlaşılmıştı.. bu sefer sustum ve hiç cevap vermedim..

o günden sonra ne zaman kendisiyle karşılaşsak: ''demek benim yerime başmakale yazacaksın?..'' demekten hiç vazgeçmedi..

bugünlük bu kadar diyelim.. türk dilinin bu emsalsiz virtüözünü hayırla yâdedelim.. çok taraflı, çok cevherli bu hareket ve fikir adamına, bu büyük şaire tekrar rahmet dileyelim..
#necib fazıl kısakürek
#peyami safa
#mustafa şekip tunç
9 yıl önce
Üstad'tan hatıralar
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’