|
Ahlak da ispat ister
1
7 ve 25 Aralık sürecinden ve hatta 7 Şubat’tan bu yana, adaletli olmaya çalışarak bakıyorum, detay kaçırmamaya çalışarak izliyorum, -ne yalan söyleyeyim-anlama çabası da güdüyorum, ama cemaatin ne söylemlerinde en ufak bir değişiklik, ne de tavırlarında ufacık bir özeleştiri kırıntısı göremiyorum.

Ya karşı tarafın çelişki gibi gözüken tavırlarını dillendirerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar; ya da “7 Şubat’la, 17-25 Aralık’la bizim ilgimiz yok, varsa buyrun ispatlayın” diye topu taca atarak... Ekrem Dumanlı’nın önceki gün Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği röportajda da cemaatin artık hepimizin ezber ettiği tezleri dışında yeni hiçbir şey yok. Mesele Dumanlı’nın ne söylediği değil aslında, mesele -aylardır sürdürülen- “en iyi savunma saldırıdır” yönteminin ahlaki bir yanlışta işe yaramadığı...

Madem çelişki dökülerek haklı çıkılabiliyor; “Cemaat örgütse, bir zamanlar Olimpiyat Stadı’na gidip -Fethullah Gülen için- hasretle bekliyoruz diyen Erdoğan da yargılanmalı” lafına, cemaatin çelişkileriyle karşılık verilebilir üstelik.

Düşünsenize, bu cemaatin yayın organları, hem 7 Şubat’ta Hakan Fidan’ı KCK soruşturması nedeniyle ifadeye çağıran savcıyı günlerce savunup, hem “konuyla ilgimiz yok”, demedi mi? Aynı cemaatin MİT’le ve Fidan’la ne derece ilgili olduğu, TIR’ları savcı-polisler eliyle durdurup, haberi de dünyaya “Hükümet, MİT eliyle El Kaide’ye yardım yapıyor” diye sunduğunda ortaya çıkmadı mı? Erdoğan, “Fidan benim talimatlarımı yerine getirdi, Oslo’nun emrini ben verdim, birini alacaklarsa beni alsınlar” dedikten kısa bir süre sonra patlayan 17 ve 25 Aralık süreçlerinde aynı cemaat, yine hem “bizim konuyla ilgimiz yok” deyip, hem de Erdoğan’a “dönemin Başbakanı” diyebilecek derecede gözünü karartmış savcıları, polisleri cansiperane savunmaya başlamadı mı?

Cemaatin, Erdoğan döneminde ne derece büyüdüğü, genişlediği; daha da önemlisi “tedbir”den, gizlenmekten, saklanmaktan kurtulduğu da belgeyle, dokümanla ispat edilemez, ama biliriz, teslim ederiz, değil mi?

Kimse kimsenin gözünü boyamaya kalkmasın; evet ortada ispatlanması gereken bir darbe girişimi var. Ama cemaatin tamamının değilse de, bir emirle sosyal medya aslanı kesilip, bir başka emirle dağılıveren bağlılarının, Pennsylvania’dan talimatla iş tutan polislerinin, savcılarının, devletin –hem de Erdoğan döneminde- üst kademelerine yerleşmiş bulunan memurlarının, sözcülerinin, yayın organlarında bulunan savunucularının ortak vicdandaki mahkumiyet kararı çoktan okundu bile. İster 30 Mart seçimlerini belge kabul edersiniz, ister durumunuzu görmeyi reddederek ayaklı Shakespeare trajedisi kahramanı haline gelirsiniz, seçim sizindir.

Cemaatin meselesi, daha çok kanıt, daha çok ispat ortaya koymakla ilgili bir durum değil zira. Mesele etikle ilgili, ahlaki kuşkuyu zaman dışı ve metafizik çerçeve içinde belirleyerek, mensupları tarafından sorgulanabilir olmasının önüne geçmekte...

Sürekli, Peygamber’in Türkçe Olimpiyatları'nı teşrifi, twitleri ikiye katlayın tavsiyesi benzeri aşkın stratejilerle, fizik dışı söylemlerle idare edilen cemaat ve hükümete karşı girişilen darbe ortadayken bile, “siz ölümlülerin uyanamadığı gaip sırların bahşedildiği seçilmiş bilgeleriz biz” modunda en ufak bir nefis muhasebesine girmeden ısrarla Hakk’ın tarafında durduğu iddiasıyla gezen bağlıları; şimdiye dek hep hoşgörüldü üstelik. İslam’ın apaçık ayetlerinin bir emirle ihlali bile, yeri geldi, diğer dindar gruplar açısından kutlu bir amaç için katlanılabilir fireler olarak yorumlandı, yorumlanmak istendi.

Oysa gelinen noktada, Erdoğan’a yönelik yok etme tavrının “daha iyi olma” amacı taşımadığı gibi; şişmiş grup egosunun “daha önde olma” hevesinin göstergesinden başka hiçbir şey olmadığı anlaşıldı. Bunun adı bildiğin iktidar savaşıydı ve iktidar uğrunda sadece cemaatin değil, Türkiye’deki bütün dindar grupların “korkmadan” yaşamasını sağlamış Erdoğan’ı -hem de ahlaki olmayan yöntemler, araçlar ve tavırlarla- düşürmeye kalkışmaya bile yol açabildi. “İslam’a hizmet etmeyi o kadar çok istemek ki, bu uğurda İslam’ın kurallarına aykırı davranabilmek” gibi bir tavırları olabilen bir cemaat için ne tuhaf bir durum değil mi?

Sonuçta ne oldu? “Meğer İslam’a hizmet için gizlenmiyorlarmış, güç toplamak içinmiş bütün çaba, üstelik bu yolda hiçbir kutsal, ahlaki kaygı da taşımazlarmış” yargısı gelip ortak vicdana yerleşti. Bundan sonra yani, darbe girişimi ispatlansa ne yazar, ispatlanmasa ne? Birkaç polis hapse atılsa ne değişir, atılmasa ne olur? O çok sevilen tabirle, “maşeri vicdan” kararını verdi bir kere...

#Ahlak da
#ispat
#ister
9 years ago
Ahlak da ispat ister
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’