|
Anneannem

Baudelaire, her birini savura savura harcadığımız anların içindeki sonsuzluğu ortaya çıkaracak ressamlar hayal ediyordu. Anneannemi kaybettiğimden bu yana, artık çoktan gitmiş bir anın içindeki sonsuzluğa seyahat edebilmek istiyorum ben de.

Mesela, neredeyse bir aydır görmediğim anneannemi ziyaret etme düşüncemi; sınavlar, şu sorumluluklar-bu görevler var diye diye ertelediğim o ana geri gitmek. Sonsuza kadar yanlış o kararı, sonsuza kadar doğru olanla değiştirmek...

Ama hayır, Baudelaire’nin ressamları yardıma gelmeyecek.

Kitaplar, ölümlü bireylerden oluşan ulusların devamlı kılınmasından söz eder. Onların sonsuzluğunun, üyelerinin hep birlikte ve ayrı ayrı adanmışlığıyla mümkün olabileceğini söyler. Kitaplara bakarsanız, bireysel ölümlülük, ancak bu yolla ulusun kalıcılığına zarar vermeden sürer gider. Geçmişe kurulan köprüler, kalan şüphe kırıntılarını da yok eder.

Aile için de durumun aynı olduğu söylenir. Her tekil akraba ölümlüdür, ama aile ölümlülükten esirgenebilir, denir. Kişinin kendi kırılgan bedeninden çok daha kalıcı bir şeyin, ailenin içine doğduğu ve sürekliliği sağlayanın fotoğraf albümleri ve ortak bellek olduğu da bu teze eklenir. Hatta, daha da ileri gidilir; ailenin, insanın ölümlülük fikrinin yakıcılığına dayanabilmek için güvenli bir sonsuzluk limanı olduğu ima edilir.

Ulusları bilmem, ama aile ölüm fikrinin yakıcılığına dayanabilmek için bir liman olduğu kadar, o yakıcılığı bizzat tecrübe ettiğiniz yer de oluyor sanırım. Tarih sürüyor ama, aranızdan ayrılan her kuşakla birlikte azalarak, zayıflayarak, dolayısıyla başka bir şeye dönüşerek devam ediyor.

Kalıcılık için ortak bellek mühimdir tabi; fakat, önceki kuşaktan bir yakınınızın belleğiyle sizinki bir midir, ortak bir hatırlama eylemi yeterli midir mesela? Yaşlı insanlar nedense konuşmayı sever, keşke dizinin dibine oturup daha çok anlattırsaymış, daha çok dinleseymişim, dediğiniz o kişisel bellek, sonsuza kadar elinizden kayıp gittikten sonra, fotoğraf albümleri aile tarihinizi aynı biçimde sürdürebilir mi?

Sizin kuşağınızdan çok farklı ve sizin kuşağınızdan çok daha bilgece olan –ve hep sürsün istediğiniz- o oturup-kalkma, neşelenme, kederlenme, iletişim kurma, inanma biçimleri sonraki kuşaklarda mumla aransa bulunabilir mi?

Nesnelere bağlanmanın gereksizliği hakkında, kalıcı olmayı önemsememe konusunda, insanın küçük, sefil hırslarını kontrol altında tutma hususunda bambaşka bir dünyadan geliyormuş gibi konuşan, güneşin doğuşu ve batışına bile farklı anlamlar yükleyebilen bir dünya yorumunun, bir varlık algısının yok oluşudur eskilerin gidişi.

Ve onlar gittiğinde o aile bir yandan çoğalsa bile bir yandan eksilir, tarih elbette o ailenin son ferdi kalana kadar devam eder, ama –bence- kesintiye uğraya uğraya sürer. Geri döndürülemez ve değiştirilemez, dolayısıyla üzücü olan ölümün kendisi olduğu kadar budur sanırım biraz da.

Tanıdığım en cömert insandı anneannem; modern dünya perspektifinde yeri olmayan bir cömertlikti onunki. Hayatı boyunca her gün ve bol bol, ama hiç tanımadığı insanlara, ama akrabalara, ama sokaktan geçen çocuklara, ama kurda-kuşa bir şeyler verdi; tuhaf bir biçimde hayatı boyunca sahip oldukları hiç eksilmedi, ama arttı.

Nur içinde yatsın.

#Baudelaire
#anneannem
#ressam
9 yıl önce
Anneannem
İlk Nobel, Orhan Pamuk, gurur ve utanç...
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...