|
Demirtaş, aynı yanlışı yine mi yapacak?

Önce bir hafıza tazeleme: 10 Ağustos seçimlerinde, Selahattin Demirtaş’ın adaylığı demokrasimizin bir kazanımı olarak görülmüş; Barış sürecinde gelinen noktanın en somut delili olarak okunmuştu. Etnik siyaset yapan bir partinin başkanının; bütün Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmak için adaylığını koyması, hatırı sayılır bir oy oranını da yakalaması siyasetin normalleştiğinin göstergesiydi.

Bu nasıl olmuştu? Elbette, “Tek başıma kalsam da, siyasi hayatıma mal olsa bile çözüm sürecini sürdüreceğim” diyerek, barışın bir seçenek olarak önümüzde belirmesini sağlayan, bu yolla legal siyasetin alanını genişleten bir atmosfer yaratan lider, yani Erdoğan sayesinde.

Tabi ki bu değişimler Kürt siyasi hareketine bir lütuf olarak değil; Türkiye’nin önünde barışmaktan ve demokratikleşmekten başka bir seçenek bulunmadığı için yapılmıştı; ama sonuçta Kürt siyasetine, bundan 10 yıl önce mümkün olmayacak bir hareket imkanı sunan Barış süreciydi ve sürecin mimarı da Erdoğan’dı.

Sonra Demirtaş; adaylık maratonunda; Erdoğan’a paralellerin argümanlarıyla muhalefet etti. Bugün, binlerce vatandaşı tehdit ve şantaj amacıyla dinlediği, 2010 yılında ve kimbilir başka hangi yıllarda KPSS’nin ve kimbilir başka hangi sınavların sorularını çaldığı düşünülen örgütün suçlamalarından derlenmiş bir söylem buketiyle…

Demirtaş yani, demokrasinin imkanlarıyla çıktığı yolu; demokrasiye kastedenlerin; Erdoğan’a Kürtler konusundaki fikir ayrılığı yüzünden savaş açanların; KCK operasyonlarıyla binlerce Kürdü cezaevlerine tıkanların; eski devlet kafalı paralellerin jargonuna tutunarak yürüdü.

Demirtaş’ın Kürtler konusundaki fikirleri belli olan, haklı olarak “Opus Dei” ve benzeri yakıştırmaların yapıldığı, karanlık ve derin örgütün jargonuyla muhalefet yapması, varoluşsal bir çelişki barındıran bir tutumdu. Ve belki de, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını da, aldığı oy oranını da “demokratik kazanım” diye okuyanlar –ben dahil– “normalleşiyoruz” sevinmekte biraz acele etmişti.

Bugün de aynı şey oluyor. Kafaca hala “iç ve dış düşmanlar” mesabesinde bulunan Kemalizm artığı eski tüfekler de; “Türkiye Türklerindir” dolaylarında bulunup kendine solcu diyen geziciler de; Erdoğan siyasette var oldukça rahat uyuyamayacak vesayet sevdalıları da; birer birer 07 Haziran’da Demirtaş’a oy vereceğini açıklıyor.

Anlayacağınız, vaktiyle Kürtlerin ellerinden çok çektiği kafa yapısına sahip kim varsa, ortaya çıkıp HDP’ye destek atışı yapıyor. Bu stratejinin nedeni HDP’ye bayılmaları değil tahmin edileceği gibi… HDP barajı geçemezse, AK Parti’nin Başkanlık için yeterli vekil sayısını yakalayacak olma ihtimalinden duyulan ölümcül korku… Bu korkuyla, her türlü ittifaka gönül indirebilirler…

Demirtaş da, bu pası karşılıksız bırakmıyor elbette, Erdoğan’a yönelik –üç kere söyleyince oluyormuş– “seni başkan yaptırmayacağız”dan tutun; “diğer partilerle belki ama, AK Parti’yle asla pazarlık yapmayız”a dek hırçınlık skalasını genişlettikçe genişletiyor.

Yeri geliyor, hükümete muhalefet etmek için çözüm sürecini dahi baltalamayı göze alabiliyor; hatta süreç ilerlerken atılan her adım sonrası; “hükümet bizi oyalıyor” dışında neredeyse hiçbirşey söylemiyor. Şikayet dışında, olumlu tek bir cümle duyamıyoruz ağzından…

En az Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında cemaatin jargonunu tekrarlayarak oy devşirmeye çalışmak kadar kirli bir tavır bu. Siyasette kirli ittifaklar olabilir, diyenler olabilir. Doğrudur, hatta Türkiye’de siyasetin tarihi, birbirinin yanından bile geçmez sanılanların birlikte poz vermelerinin tarihidir, desek bile çok abartmış olmayız sanırım.

Gelgelelim, seçim stratejisini, Başbakan Yarımcısı Yalçın Akdoğan’ın ifadesiyle çözüm sürecini “zehirlemek” pahasına anti-AK Particilik üstüne kurmak; HDP’yi, gönlünde hala “asker gelse şöyle okkalısından bir darbe yapsa, o eski güzel günlere dönsek” diye iç geçirenlerin safına yerleştiriyorsa, orada strateji yok, sorumsuzluk, kişisel ikbal hırsı, çıkarlar ya da başka faktörler var demektir.

Kürt ve Türk halkının geleceği konusunda böylesi kritik bir süreçte, Kürt siyasetinin sacayaklarından biri olan HDP yönetiminin, özellikle de Demirtaş’ın böyle bir lüksü olabilir mi? Bunu kendisine sorması, sormuyorsa Kürt siyasetinin aklı başında insanlarının Demirtaş’a sorması gerekir...
#Kürt sorunu
#çözüm süreci
#HDP
#Demirtaş
٪d سنوات قبل
Demirtaş, aynı yanlışı yine mi yapacak?
Gençlik dizileri, gençleri kurşuna diziyor!
Yeni bir dünya düzeni kurulurken…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti