|
Ahlakın en dibindeki ilke (2)
Bundan bir önceki yazımızda (Ahlakın en dibindeki ilke, 05.04.2015) ahlâkın nisbî ve izafi bir olgu olduğunu, kişiler arasındaki her türden muameleden doğan ilişkilerin en dibinde esaslı bir ahlaki ilkenin yattığını ileri sürerek görüşümüzü mafya, streap-teasci, gizli kamera gibi oksimoron örneklerle açıklamaya çalışmıştım. Fakat hayret!

Bu sütunun okuyucusundan beklediğim feraset ve basireti bazılarının gösterememiş olduğunu gördüm. Örnek olarak ele aldığım mafya, hırsızlık ve cinayet çetesi gibi dramatik örneklerde sanki adı geçen çetelerin yaptığı işleri meşru ve mazur görüyormuşum hissine kapılanlar olmuş.

Oysa andığımız yazıda, net biçimde söylüyoruz: burada ahlâken sorgulamaya açık tuttuğumuz husus insanların soyunup soyunmaması, kumar veya suç örgütlerinin faaliyet konuları değildir. Bunlar, farklı düzlemlerde, farklı ölçütlere göre ayrıca sorgulamaya tâbi tutulabilir. Burada öne çıkan husus, söz konusu faaliyetler yürütülürken onların kendi iç ahlâkî zorunluluklarına riayetin mevcudiyeti meselesidir. Dediğimiz bu...

Gene hırsızlık örneğinden gideyim. İki kişi, biri hırsızlık için içeriye girmek diğeri de ona gözcülük etmek üzere anlaşsalar; iş bittikten sonra malı çalan anlaştıkları kavil üzerinden bölüşmek istemese veya gözcü “işini” bırakıp gitse; burada, o ikisi arasında ahlaki bir sorun ortaya çıkar. Burada sorgulanan husus hırsızlığın meşru olup olmaması durumu değil; o, her hâlükârda gayrimeşru bir iş, konu o değil... Konu o iki hırsızın birbirine verdiği sözü tutup tutmama meselesi...

Veya kumar örneği... Adam, utulduğu parayı “vermiyorum, zaten kumar oynuyoruz” diyemez. Veya aksi, kumar gayrimeşru bir faaliyet diyerek utulduğu parayı “geri ver” diyemez. Burada, kumara iştirak edenler arasında ahlaki bir ilişki ve dolayısıyla ahlakî bir sorumluluk doğmuştur; her biri onun sonuçlarına katlanır.

İşin ahlaki yönü böyle. Hukuk açısından durum farklıdır. Hukuk açısından: parayı bölüşmek istemeyen hırsız veya gözcülüğü terk eden hırsız açısından, karşı taraf dava açamaz. Veya kumar masasında kaybedenin ödemek istemediği kumar borcunun tahsili hususunda dava açılamaz. Ama bu dolayımdan doğan borçlar ödenmişse, onların istirdadı hususunda da dava açılamaz. Bu tür işlemlerden doğan borçlara hukukta doğal (tabii) borç deniyor. Ödenmişse geri alınamıyor, ödenmemişse talep edilemiyor...

Ama hukuken dava açılamıyor, açılsa bile neticesiz bırakılıyor olması; söz konusu ilişki dolayımında doğan ahlaki borçtan kurtulunması anlamına da gelmiyor.

İlişkilerin en dibinde yatan ahlaki ilke her hâlükârda yürürlükte bulunmayı sürdürüyor.
#ahlak
#hırsızlık
#borç
9 yıl önce
Ahlakın en dibindeki ilke (2)
CHP yerini HDP’ye bırakacak mı?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak