Fikir, insanın kendini adamaya niyet ettiği bir şeyin fikridir. Böyle olunca insan o fikri merkez alarak onun etrafında kafa yorar.
Eğer insanın onu bir hedefe yöneltecek bir fikri yoksa ve o fikir dış âlemde bir gerçekliğe tekabül etmiyorsa, aklına gelişigüzel takılıveren hayalciklerin ardından koşuşturur. Aslında, bu, bir koşuşturmaca bile sayılmaz. Belli bir hedefe yönelmediğin için, hava şartlarının oluşturduğu akıntıya göre bir yerden bir başka yere doğru savrulur.
Ama berikinin elinde bir müşir yoktur.
O, hava şartlarına göre bir yürüme tutturmuştur ama havanın en küçük değişimi, bir lodos, bir rüzgâr, onun istikametini şaşırtır. Esasen adamımızın belli bir istikameti olmadığından, o, hava şartlarına göre savrulur. Çıkıştaki amacı belirlenmiş olmadığından, çıktığı kapı ona Doğu istikametini gösteriyor idiyse, şimdi şartların sürüklemesine göre pekâlâ Kuzeye veya Batıya savrulmuş olabilir. İşin trajikomik yanı şurada: adamımız için istikametin de önemi yoktur. Bakarsın hava şartları onu bir çatı kirişine sığınmaya mecbur bırakmışsa, o, sığındığı o yerden de memnunluk duyabilir. Orada kendini emniyette hissettiği sürece...
Siyasal hayatın hareketli ortamından geçildiği bir ortamda her görüşten politikacının çağrı konfetisi ortalığa saçılıyor. Reel bir temele istinat etmeyen çağrılarla, reel bir temele dayanan çağrıların farkı, gören göz için hemen seçilebiliyor.
Kendi hedefini tayin etmede acze düşenlerin başkası için hedef tayin etmedeki beceriksizliği ise söylem düzleminde bile kendini belli ediyor.