|
Halkın direnme hakkı, öyle mi?

Evet, zalime karşı, zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, vicdansızlığa karşı halk direnme hakkına sahiptir. İsyan hakkına sahiptir.

Bu ülkede bu halk böyle karanlık günlerin baskısı altında kaldığı günler de yaşamıştır. Hayfa ki, zalim öylesine baskı uygulamıştır ki, halk, değil isyan ve direnme hakkını kullanmak, gıkını bile çıkarmaya güç yetirememiştir. Bilakis, evinde yasal yollardan geçilerek yayınlanmış ve yıllarca piyasada satışı süren kitaplarını bile, bir arama esnasında ola ki ”niye bu kitabı okuyorsun?” sualine maruz kalma endişesiyle ateşe atma zorunda kalmıştır.

1950, 1940 öncesini bırakalım. ’50 sonrasına bakalım. Ülkede seçilmiş bir iktidar var. DP hükümetleri... 1950, 54, 57 yıllarında halkın teveccühüyle üç defa iktidara gelmiş. 1960 yılı sonbaharında, muhalefetin şirretliği yüzünden erken seçimlere girme ihtimali gündemde. Zamanın muhalefeti (şimdiki aynı CHP), iktidarı diktatörlükle itham ediyor. Bir kaşık suda fırtınalar koparıyor. O tarihte Türkiye’de üç üniversite var: İstanbul, Ankara ve İstanbul Teknik Üniversiteleri... Üniversite öğrencileri iktidara karşı örgütlü hale getirilmiş; yalan haberlerle kışkırtılıyor. Üniversite hocalarıyla öğrenciler işbirliği halinde... Bir haber uçuruluyor: “Arkadaşlar, iktidar rektörümüzü başından yaralamış...” Haber, İÜ Hukuk Fakültesi koridorlarında ve amfilerinde dalga dalga yayılıyor. Öğrenciler sınıflardan boşalıyor. O arada polisin havaya açtığı ateş, binanın yekpare mermer direğine çarpıp sekerek Turan adında Malatyalı bir öğrencinin ölümüne sebep oluyor. Derken sıkıyönetim... Beyazıt Meydanı'nda tanklar... Tezviratın hududu yok... İktidarın öğrencileri Et ve Balık Kurumu tesislerinde kıyma makinelerinden geçirerek cesetlerini yok ettiği söylentilerine kadar, her şey... Ve nihayet 27 Mayıs 1960 Cuma günü sabahına, ülke, Alparslan Türkeş’in idareye ordunun el koyduğunu ilan eden meşum sesiyle uyanıyor...

İşte o gün, o 27 Mayıs günü, halkın direnme ve isyan hakkı ortaya çıkıyor; amma halk örgütsüz, çaresiz, kimsesiz bırakılmış... İsyanını lisanen olsun dile getirme bir yana, yüksek sesle konuşmaya bile cesaret edemiyor. Evindeki yasal kitapları ortadan kaldırması gerektiğini düşünüyor, kitapları yakıyor veya toprağa gömüyor...

Ardından 1971 yılı 12 Mart muhtırası, zulmün cümbüş yılları... Ardından 1980 12 Eylül darbesi... Zulmün, idamların ayyuka çıktığı yıllar...

Halkın, tam da direnme ve isyan hakkını kullanması gerektiği günler... Fakat halk kıstırılmış, susturulmuş, sahipsiz bırakılmış...

Şimdi bu gün, bir muhalefet lideri çıkıyor, halkı direnmeye çağırıyor. “Direnenlerin önünde ben olacağım” diyor. Kime karşı direnecek? Halkın üç defa artan bir destekle iktidara getirdiği, dördüncü defa getirmesine dört ay kalmış bir hükümete karşı direnmeye çağırıyor. İnsanları sokağa dökecek... Dökmek istiyor... İnsana sormazlar mı, sen, asıl o direnme ve isyan günlerinin fink attığı hengâmede neredeydin, diye... O günlerde darbecilerle, zalimlerle kol kola yürüyenlerin, seçime ramak kalmış bir dönemde, halkı isyana çağırması cidden akıllara durgunluk verecek bir zihinsel sefaletin alameti değilse, müstakbel mağlubiyetin çaresizliğine delalettir...

Halkın direnme hakkı, öyle mi? Hadi diren, 7 Haziran'a tam dört ay var. Diren ve boyunun ölçüsünü al!

#DP
#CHP
#Alparslan Türkeş
9 yıl önce
Halkın direnme hakkı, öyle mi?
"Artık kendini rahat bırak"
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!