|
Türkiye’de take off arifesi önemlidir

İlgi çekici bir gözlem var.

Bu ülkede her ne zaman kalkınma ve bağımsızlık dönemecinde bir ileri adım atılsa, bu adım, askerî bir darbe ile akim bırakılıyor.

Bu darbenin içerdeki işbirlikçisi, gene ilgi çekici bir durum, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezahür ediyor. Dışardakiler de belli odaklar... Ben, bazı ülkeleri bazılarından ayrı düşünmüyorum, onları iç içe girmiş bir örgüt olarak algılıyorum. Öyle bir örgüt ki, uluslararası bir yapılanmaya sahip... Uluslararası ve aynı zamanda devletlerarası işbirliği biçiminde yürüyor, yürütülüyor...

İsim vermiyorum. Çünkü isim verdiğim takdirde benden delil soracaklar. Bu iş, benim açımdan delille, olguyla kanıtlanabilecek bir konumda bulunmuyor. Ben “araştırmacı gazeteci” değilim. Ben, kendi halinde, kendi sezgileriyle düşünen biriyim... Benim özel haber ajansım, muhbirim falan yok.

İlgi çekici dediğim gözlem şu: 1960 yılı 27 Mayıs günü gerçekleştirilen hükümet darbesi arifesinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes hakkında korkunç bir iftira kampanyası başlatıldı. Menderes, ulusal basın zemininde öyle bir itibar erozyonuna maruz bırakılmak istendi ki, dönemin ana muhalefet parti (CHP) başkanı İnönü, Menderes’e “Seni ben bile kurtaramam!” cümlesini ağzından kaçırdı. Kurtarmak ister miydi, o ayrı. Kurtarabilir miydi, o da ayrı bir soru konusu... Menderes için “despot” “müstebit” “diktatör” gibi kelimeler kullanılıyordu. Şimdinin İstanbul’u açısından minicik bir cadde olarak görünen Vatan Caddesi inşa edilirken, o aynı mahut ağızlar, bu caddenin NATO’nun “gizli amaçlarına” hizmet için açıldığını, aslında oranın bir cadde değil, fakat hava alanı pisti olarak kullanılacağını yayıyordu. Böylece Menderes’in ülke aleyhinde gizli bir ajandaya sahip olduğu ima edilmek isteniyordu.

12 Mart döneminde de (1971) ülke belli bir kalkış (take off) noktasına gelmişken bir askerî muhtırayla tüm kalkınma çabaları akim bırakıldı.

1980 yılı 12 Eylül’ü de aynı kara yazıya ortak çıktı. Ecevit’in CHP’sinden hükümeti devralan AP hükümeti (ki başında Demirel bulunuyordu), ekonominin yönetimini Turgut Özal’a teslim etmişti. Özal, ünlü 24 Ocak kararlarını uygulamaya başlamış ve ülke bir daha “take off” (uçağın kalkış anı) noktasına gelmişti. Ve yeni bir darbe...

Şimdi, bir daha bazı karanlık ağızların çığlıklarını işitiyoruz. Diktatörlük edebiyatı flama sallıyor. Olağan trafik kazalarından, her zaman karşılaşılabilecek iş kazalarından hükümet doğrudan sorumlu tutulmak isteniyor. Elbette, Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu yese, bunun nihai sorumlusu hükümettir, denebilir. Fakat o kuzunun çobanı hiç mi dile getirilmez de, aslında illiyet rabıtası açısından zincirde yer almayacak merciler tefe konur?

Diktatörlüğe karşı 1930’lardan bu yana duyarlığı fevkalade gelişmiş olan bu ülke insanı, bu duyarlık karşısında ve belli kişiler nezdinde bir daha bilenmek isteniyor. Hem de ağaç muhabbetiyle... Ağaç muhabbeti dile getirilerek Üçüncü Köprü inşası, yeni havaalanı inşası, İstanbul Kanalı inşası durdurulmak isteniyor. Bunların tümü garip bir bulamaç haline getirilerek “dam üstünde saksağan, gel bize bazı bazı” tutarsızlığı ile bir fesat ortamı yoğruluyor.

Türkiye şimdi yeni bir take off noktasına geldiği için, olur böyle şeyler diyoruz. Ama bu ülkede olur böyle şeyler demek, işleri oluruna bırakma anlamına çekilmemeli...

#CHP
#Adnan Menderes
#İnönü
9 yıl önce
Türkiye’de take off arifesi önemlidir
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…