|
Zulüm ve dehşet günleri
Kimileri hâlâ darbelerin iyisi ve kötüsü ayrımı yapabiliyor.

Örneğin DP'ye karşı yapılan darbe iyidir, diyenler var. Niçin? Çünkü DP yönetimi ülkeyi “çoğunluk diktatörlüğüne” götürmüştür; öyle diyorlar. Oysa darbe yapılmasaydı aynı yılın Ekim veya Kasım ayında erken seçime gidilecekti... Bu gerçek göz ardı edilerek Demokrat Parti'nin diktatörlüğe gittiğine ilişkin boş iddialarla algı oluşturulmaya girişiliyor. Üstelik girişim başarılı oluyor. Çünkü ona inanmak isteyen belli bir kitlenin varlığı da ayrı bir gerçeklik. Bu algıya kulak verilmesinde önemli etkenlerden biri de, yapılacak genel seçimde CHP'nin kazanma ihtimalinin neredeyse sıfıra yakın olmasıydı. Bu itibarla DP'yi ne yapıp edip düşürmenin yolları araştırılıyordu. O yol da darbeden başka bir şey olamazdı. Yapıldı.

O hengâmede Adnan Menderes'in şu sözünü unutmamamız gerekiyor. Şunu söylemişti: “Demokrat Parti 2000 yılına kadar iktidardadır...” Bu söz o koşullarda tam da siyasal gerçekliğin ifadesiydi. Çünkü Türkiye o süreçte tarım devrimini gerçekleştirmiş, sınai devrim yolunda da mesafe kat etmeye başlamıştı. Türkiye, tarihinde ilk defa –Sultan Abdülhamit Han dönemindeki demiryolu başarısını saymazsak- ülkeyi karayollarıyla örmeyi başarıyordu. Ne ki, bu başarılar göz ardı ediliyor, Menderes'in diktatörlüğü üzerinden bütün basın onun üstüne çullanmaya kalkışıyordu. Nitekim darbe gerçekleştirilip Yassıada'da sözüm ona mahkeme kurulunca (mahkeme de mahkemeydi hani!), bütün o Anayasa ihlalleri iddiaları bir bebek ve köpek davasına indirgeniverdi. O mahkemede dişe dokunur hiçbir iddia kanıtlanamadı. Buna rağmen Menderes ve iki bakan arkadaşı Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan idam edildiler.

Bir de, şimdilerde Demokrat Parti'nin iktidarda kaldığı on yıl boyunca sınıfsal yapıyı geliştirmek yerine gerilettiği iddiası ileri sürülüyor. Bu fikre sahip çıkanlar kim? Anlı şanlı, deneyimli sosyoloji hocaları... Sanıyorlar ki, sınıf ya da sınıflı toplum “hadi sınıflı toplum olalım” diyerek gerçekleştirilebilecek bir olgu! Gülünç düşmek de umurlarında değil bayların.

Bu kafa yapısının aslında 1980 darbesi de umurunda değil. Onlara göre '80 darbesiyle düzen sağlanmış, pek çok kişinin hayatı kurtulmuştur. Bu darbeyi sahiplenenler, darbenin koşullarını da onlar oluşturmamış kabulünden hareket ediyor. Bu nedenle de ülkeyi ve insanların hayatını kurtardığı zehabını taşıyorlar. Binlerce gencin kanına onlar girmemiş ve darbeden sonra da binlercesinin ölümüne, sakatlanmasına, hayatının kararmasına onlar sebep olmamış gibi...

Şimdi, 1982 Anayasası'nın 1961 Anayasası'nı ortadan kaldırdığına ağıt düzüyorlar. '82 Anayasası'nın temel hak ve özgürlükleri budadığından bahisle devletin birey karşısında güçlendirildiğini ileri sürme yüzsüzlüğünü gösterebiliyorlar. '82 Anayasasını değiştirelim teklifine karşı da dirsek çevirebiliyorlar. Bir yandan vesayet düzeninin Anayasal kurum haline getirilmiş olmasından yakınırken, bir yandan da bunun bekçiliğini yapan Anayasanın değiştirilmesine karşı çıkıyorlar.

Ben bu yazıda Kenan Evren zamanında yaşanan zulüm ve dehşet günlerini anlatacaktım. Fakat anlatmaya çalıştığım tablonun idamesini isteyen zihniyeti (şimdiki ortamda CHP'nin, MHP'nin, HDP'nin ortaklaşa sahiplendiği zihniyet) anlatmış oldum. Demek ki, Kenan Evren'in getirdiği ilkeler söz konusu Anayasa'nın ('82 Anayasası) hâlâ sahiplenildiği anlamını tazammun ediyor. Böylece Evren'in gövdesi ölmüş olsa da, zihniyeti bazı kesimlerce sürdürülmeye devam ediyor. Paradoks! Ama gerçek...
#Kenan Evren
#12 darbesi
#darbe anayasası
9 yıl önce
Zulüm ve dehşet günleri
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset