|
Davutoğlu"nun kabahati mi?

Suriye devriminin gecikmesi ve Mısır''daki askeri darbe Türkiye''nin Ortadoğu politikasını olumsuz yönde etkiledi/etkiliyor.

Muhalefetin eleştiri oklarına hedef yaptığı dışişleri bakanı, maalesef desteklemesi beklenen kimi çevrelerin de eleştirel yaklaşımlarının hedefi oluyor.

Kimi dost çevreleri de ''Acaba dış politika özellikle de Ortadoğu politikaları hocanın akademik yaklaşımlarıyla başarısızlığa doğru mu gidiyor?'' kabilinden sorgulamalar yapıyor.

Son derece isabetli bir hedef olan ''Komşularla sıfır sorun'' politikasının İran, Irak ve Suriye ile amacına ulaşmamasının, aksine daha da sorunlu hale gelmesinin mesuliyetini hükümetin dış politikasına daha doğrusu dışişleri bakanına bağlamak muhalefet için sığınılacak bir mevzi olabilir ama dost çevrelerinin bakan hakkındaki tereddütleri kanaatimce kabul edilecek cinsten değildir.

Başlangıçta Suriye ve Irak ile elliye yakın anlaşma imzalayıp birlikte bakanlar kurulu toplayacak düzeyde ilişkiler gelişmiş iken birden bire kopma noktasına gelmesinde Türkiye''nin dolayısıyla dışişleri bakanının hiçbir kabahati yoktur.

Arap baharı adı verilen Arapların silkiniş ve diriliş sürecinde Türkiye isabetli bir politika ile diktatörlerin değil halkların yanında durmuştur. Tunus, Libya ve Mısır devrimlerinde ilkeli bir duruş sergileyecek milli iradeden yana tavır koymuştur.

Aynı ilkeli tavrını Suriye''de de sürdürmüş ve diktatörün değil halkın tarafını tutmuştur.

Doğru olanı yapmıştır.

Ayrıca şimdilerde diyalogdan ve barıştan bahseden çevreler sessiz kalırken Türkiye o dönemdeki yakınlığı sebebiyle Esed''i dostça ikaz etmiş, olaylar başladığında daha kan dökülmeden altı ay boyunca diyalog ve barışı ikame etmek için çaba sarf etmiştir.

Bunlar Türk hükümetinin dolayısıyla dış politikamızın ve dışişleri bakanımızın takdir hanesine kaydedilmesi gereken yerinde ve zamanında yapılmış diplomatik çabalardır.

Bu süreçte ilişkilerimiz İran ile de Irak ile de zirve yapmıştır.

Ne zamanki diktatör halkına karşı silah kullanmaya ve masum insanları katletmeye başlamıştır, işte o zaman Türkiye diğer diriliş hareketlerinde olduğu gibi halkın yanında yer almıştır.

Bu ilkeli duruşun akabinde İran aynı ilkeli duruşu sergilememiş maalesef Esed''in tarafını tutarak zulmün ve zalimin yanında yer almıştır. İran''ın yörüngesindeki Irak hükümeti de otomatik olarak zalimin tarafına geçmiştir.

Tabiatıyla ilişkilerimiz Suriye, İran ve Irak ile istenmeyen bir düzeye gerilemiştir.

Sorumlusu asla Türkiye değildir, olmamıştır. Sıfır sorun politikasının bu üç komşumuz ile bugünkü düzeye gelmesinin müsebbibi komşularımızın ilkesizliğidir.

Aynı şekilde Mısır ile ilişkilerimiz de askeri darbeden sonra gerilemiştir.

Onun sorumlusu da Türkiye değildir. Darbeyi Türkiye yapmamıştır. Türkiye Mısır konusunda da ilkeli duruşunu devam ettirmiş ve milli iradeden ve meşruiyetten yana tavır koymuştur.

Türkiye bu politikalarıyla ekonomik olarak zarar da etmiştir/etmektedir.

Ama Türkiye aslında son on yılda dış politikaya yeni bir boyut eklemiştir.

Devletlerin dostları olmaz çıkarları olur, dış politikalar çıkarlar üzerine bina edilir ilkesi meşhurdur.

Oysa sadece bu ilke ile politika belirlemek insanı, ahlakı ve vicdanı rafa kaldırmak demektir. İnsansız, ahlaksız ve vicdansız politika yapmak demektir.

İran''ın Suriye politikası ve körfez ülkelerinin Mısır''daki askeri darbeyi destekleyen politikaları çıkar üzerine bina edilen politikalardır ve ne insani boyutu vardır ve hatta ne de İslami.

Türkiye son on yılda dış politikaya yeni bir boyut getirmiştir.

Dış politikaya insani ve ahlaki bir boyut eklemiştir.

Birilerinin anlayamadığı ya da anlamak istemediği çok önemli bir gelişmedir bu.

Dış politikanın çıkar yerine aynı zamanda insani ve ahlaki ilkeler üzerine bina edilmesi Türk hükümetinin dünyaya verdiği tarihi bir derstir.

Türk hükümeti Arakan''a, Somali''ye, Gazze''ye ve diğer mahrum bölgelere elini uzatırken bütün dünyaya insanlık dersi vermiştir/vermektedir.

Meseleye sadece maddi çıkar gözlüğüyle bakanların anlamayacağı tarihi bir tavırdır bu.

Çıkar üzerinden hareket etseydik belki birkaç milyar dolar fazla kârımız olurdu ama bugünkü itibarımız asla.

Hükümetin dış politikasının başında elbette ki dış işleri bakanı var.

Başbakanın en isabetli tercihlerinden birisi hiç şüphesiz Davudoğlu''dur.

Ve öyle zannedildiği gibi başarısız falan değil aksine cumhuriyet tarihinin en başarılı dışişleri bakanlarından biridir ve Türkiye için bir şanstır.

96 yıl önce terk ettiğimiz Ortadoğu''ya son on yıl içinde döndük.

Ortadoğu alanındaki kahtı ricale rağmen başbakanın karizması ve dış işleri bakanının çabalarıyla on yıl içinde bölgesel bir güç olduk ve küresel bir güç olma istidadımızı ispat ettik.

Keşke her hükümet bu kadar başarı gösterseydi.

Not:
Mustafa Miyasoğlu''na rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Siz değerli okurlarımızın bayramını da şimdiden kutluyorum. RT
11 yıl önce
Davutoğlu"nun kabahati mi?
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü