|
Fethin müjdeleri
İstanbul'un fethi, bilindiği gibi Peygamber Efendimiz tarafından müjdelenmiştir. Bir de değil iki kere müjdelenmiştir.

İlk müjdeli haberi Peygamber Efendimizden işitip aktaran, Bişr el-Ğanevî isimli sahabedir. Bilim adamlarının söylediğine göre bu hadis, Kütüb-i Sitte'den daha eski; ilk kaynaklarda yer almaktadır. Bu kitaplardan üçü Ahmed Bin Hanbel'in “Müsned”i, İmam-ı Buharî'nin et- Tarihü'l Kebîr adlı eseri ve Ebi Heyseme'nin Kitabu't-tarih adlı eseridir. Daha çok sayıda muteber kaynakta bulunan bir hadistir. Hadis-i şerif şöyledir:

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur!”

Arap İslam orduları bu hadis sebebiyle Resulullah'ın vefatından kısa sayılacak bir süre sonra (önce 668'de karadan, sonra 674-78 yıllarında 5 yıl boyunca gemilerle denizden) İstanbul'u kuşatmışlardır. Yine kısa bir süre sonra ünlü Arap komutan Mesleme bin Abdülmelik, bu hadisi Bişr el-Ğanevi'den sordurmuş ve hemen ordusunu toplayarak 717 yılında gelip İstanbul'u ikinci kere kuşatmıştır. Tarih kitapları, fethin biz Türklere nasip olmasından önce böyle tam 11 kuşatma sayıyorlar.

Bilindiği gibi Eyyub El Ensarî, Peygamberimiz Mekke'den Medine'ye göç etmek zorunda kaldığında O'nu evinde misafir etme şeref ve saadetini yaşayan bir sahabedir. İşte o sahabe de bu hadiste övülen ordunun bir neferi olabilmek için çok yaşlı olduğu halde bu seferlere katılmış ve İstanbul'da şehit düşmüştür.

(Burada bir parantez açmam gerekiyor. Hazreti Ali'den sonra yönetimi ele geçirip saltanat kuran (devlet başkanlığının babadan oğla geçmesi sistemini getiren) Emevî yöneticilerin körüklediği Arap ırkçılığı, özünde Türk karşıtlığına dayanıyordu. Köle ticaretinde kullandıkları ve paralı asker yaptıkları Türklerin Müslüman olmasından adeta rahatsızlık duyulmuş, “ikinci sınıf Müslüman” anlamında “mevâli” diye bir isim takmışlardı atalarımıza. İşte bu ırkçılığın uzantısı sonucu Türk ordusunun bu büyük zaferini adeta hasetle karşılamışlardı. Günümüzde de bu “gizli ırkçılık” sürmektedir. Kendilerinin İstanbul'u fethedip Peygamberimizin iltifatına mazhar olmak için defalarca sefer düzenlemelerinin motivasyon kaynağı olan bu hadis-i şifre dil uzatanlara, onu zayıflatmaya çalışanlara günümüzde de rastlıyoruz. Oysa Arap İslam orduları ilk 400 yıl boyunca Anadolu'yu da alamamışlardı. Bilindiği gibi Anadolu yarımadasının tümüyle ebedî İslam yurdu olarak fethedilmesi, Türkmenistan, İran ve Azerbaycan'ı kapsayan Büyük Selçuklu Devleti'nin Irak ve Suriye'yi kontrol etmesinden sonra gerçekleşmiştir. Tam olarak Sultan Tuğrul Bey'in miladî 1055 senesinde Rey'den hareket edip Bağdat'a gelmesi ve halife Kaim Bi Emrillah'ın tüm yetkilerini Tuğrul Bey'e devretmesi sonrasında Selçuklu'nun batı sınırları Filistin ve İznik'e ulaşmıştır. Öyle ki ki 20 yıl içinde yani 1075 yılında şimdi Bursa'nın bir ilçesi olan İznik, artık başkenttir.)

Peygamber Efendimiz'in İstanbul'un önemine ve birgün mutlaka İslam'a açılacağına işaret ettiği ilk müjdesi Hendek Gazvesi sırasında gerçekleşmiştir. Hendek kazılışı sırasında karşılarına çıkan zorlu bir kayanın parçalanmasında sahabe, Peygamberimizin yardımını istemişler, o da balyozu alarak üç hamlede taşı parçalamıştır. Bu sırada balyozu her vuruşunda kıvılcımlar saçılmıştır. Daha sonra dinlenirlerken Allah Resulu, bu üç kıvılcımı Müslümanlar'a yorumlamış, bu kıvılcımların ışığında aydınlanan Yemen, Kisra (iran) ve Keyzer (Bizans, İstanbul) kapılarının İslam'a açıldığını müjdelemiştir.

Manzara gerçekten umut ve coşku vericidir. O esnada İslam Devleti, Medine şehrinden ibarettir. Üzerlerine bir düşman ordusu gelmektedir. Onlar da savunma için kendi etraflarına hendek kazmakta, dışarıdan bakınca adeta kendilerini hapsetmektedirler. Üstelik şehirde bir de Yahudi mahallesi vardır. Askerlik yaşı çocukları da kapsayacak kadar düşürülmüş, herkes hendeğin kazılması işiyle meşgul olduğundan toza toprağa gömülmüşlerdir.

İşte bu manzara içinde bile, hayatı boyunca insanları asla kandırmamış olan Allah Resulü Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.s), Müslümanlara etraflarındaki üç büyük imparatorluğu yeneceklerini müjdelemektedir. O sırada hiçbir şart, bunu mümkün kılacak bir belirtiye sahip değildir. Ama işte o mucize gerçekleşmiştir.

Bu olay bütün siyer kitaplarında bulunur. Yani Peygamberimiz'in İstanbul'a işaret etmesi yalnızca zikrettiğimiz hadisle sınırlı değildir. Ama işte “gizli ırkçılık” öyle hastalıklı bir tutumla apaçık gerçeklerin üstünü örtmeye yönelir ki küfre düştüğünün farkına bile varmaz.
#İstanbul'un Fethi
#Sultan Tuğrul Bey
#Büyük Selçuklu Devleti
9 yıl önce
Fethin müjdeleri
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset