|
Nisan yağmuru içenlerin sarhoşluğuna selam!
Bahar vecdi, Diriliş vecdidir. Tabiatın dirilişi, kar altında buz kesmiş toprağın, iskelet kemiklerine dönmüş ağaçların bahar olunca hayretlere garkeden güzelliklerle donanması gerçek bir mucizedir. Gözümüzün önünde apaçık gerçekleşen bu mucizeyi görmek için özel olarak bakmak; ama içtenlikle ve bütün varlığımızla bakmak yetiyor aslında.

Baharla birlikte hem iç dünyamızda hem de günlük yaşantımızda bir hareket artışı ve buna bağlı olarak bir hızlanma ve tazelenme yaşarız. Ben de bu sene tam böyle bir bahar yaşıyorum.

Karayoluyla Ankara'dan Sivas'a gidip döndüm. Havaalanları çoğalıp THY dünya çapında bir kuruluşumuz olalı, ayağımız yere basmaz olmuştu, ama bir yandan da aşağılarda Anadolu'nun binbir güzelliğini kaçırdığıma her seferinde üzülüyordum. Neyse ki Ankara'dan Sivas'a mesafe kısalığı sebebiyle direk uçuş yoktu da Nisan ayında serpme çiçek desenli seccade misâli güzelim Orta Anadoluyu seyr ede ede harika bir yolculuk yapma fırsatı doğmuş oldu.

Kırıkkale'den Yerköy'e, Yozgat'a, oradan Sorgun, Akdağmadeni ve Yıldızeli'ne kadar yüzlerce kilometre boyunca böylesine inanılmaz bir yeşillik hakikaten bütün bir yıl yetecek enerji verdi bana.

Sivas ise yeşermek için Mayıs'ı bekliyor henüz. Malum, her ne kadar şiddetli kışı ile meşhur ilimiz Erzurum ise de Sivas bu manada Erzurum'la tam bir “kardeş şehir”dir. Hatta fıkrası var, kış'a sormuşlar nerelisin diye. “Aslen Erzurumluyum da Sivas'ta eğleşirim” demiş.

Son bir ayın cumalarını sırasıyla İstanbul, Tunus, Saraybosna ve Sivas'ta kılmak nasip oldu. Haftaya da inşaallah Konya'da kılacağız.

Saraybosna ve Mostar'da Matrakçı Nasuh sergisi açıp Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve Dr. Seyit Ali Kahraman'ın da katılımıyla bir panel düzenlemiştik. Fırsat bulursam daha geniş yazmak istiyorum Bosna'yı.

Sivas'a ise Halveti şeyhi ve mevlid müellifi “gazi” Şemseddin-i Sivasî sempozyumu için gittim.

Esmer oluşu sebebiyle –ve biraz da Ak Şemseddin'le bir ikili oluşturur gibi- “Kara Şemseddin” diye ünlü olmuş bu Veli, 1519'da Zile'de doğup 1597'de Sivas'ta vefat etmiş divan sahibi bir şair. 76 yaşında iken III. Mehmet'le Eğri seferine katılmasıyla ünlü. Yaşlı oluşu sebebiyle onu yanında götürmek istemeyen Sultan III. Mehmet'i “II. Mehmet'in (Fatih) yanında bir Şemseddin vardı, Üçüncü Mehmet'in yanında da bir Şemseddin bulunmalı! Üstelik o Ak Şemseddin idi ben adı üstünde Kara Şemseddin'im” diyerek ikna ettiği anlatılır.

Şems-i Sivasî aynı zamanda Süleyman Çelebi'den sonra “mevlid”iyle ünlü önemli bir şair. Anadolu'da birçok beldede O'nun yazdığı mevlidi de bilinir okunurmuş. Günümüzde hâlâ Kilis, Gaziantep çevrelerinde Şemsî'nin mevlidi okunuyormuş.

Sivas'ın saygıdeğer evlatlarından Prof. Dr. Recep Toparlı ve Prof. Dr. Alim Yıldız hocalar, divanı başta olmak üzere eserlerini yayına hazırlamakla ve hakkında bir sempozyum düzenlenmesine öncülük etmekle büyük bir hizmet gerçekleştirmiş oldular. Sempozyumun, Şems-i Sivasî'nin türbesinin de bulunduğu Meydan Camii'nde Cuma namazı öncesi mevlid-i şerif okunmasıyla başlaması ise ayrı bir güzellikti.

Sivas'ın güzelim camilerini, muhteşem Selçuklu medreselerini gezerken kendimden geçtiğimi söylemeliyim. Hele bir şehir meydanı var ki, dört bir yanındaki yapıların son bin yılı bir arada yansıtmaları bakımından galiba Türkiye'de bir eşi yok. Ünlü Çifte Minare'li Medrese ile Şifaiye ve Buruciye Medreselerinden başlayıp sola dönerek dört bir yana bakınca sırasıyla Selçuklu, Beylikler, Osmanlı klasik devir, Osmanlı son devir ve Cumhuriyet devri yapılarıyla çevrili bir şehir meydanı görüyorsunuz. Daha aşağılarda iç kalenin alt kısmında kalan ünlü Gökmedrese'nin ve Behrampaşa Kervansarayı'nın ise acele restorasyona ihtiyacı var. Keza Ulucami'nin Horasan tarzı çinili tuğla minaresi de acele kapsamlı bir restorasyon ve sağlamlaştırma çalışması gerektiriyor. Şerefeden üstteki bölümü, Allah korusun, her an caminin üstüne yıkılabilir. Bu minare, sanat tarihçilerinin söylediğine göre Türkistan ve kuzey Hindistan sahasındaki Türk minaresi (Horasan minaresi) tarzının Anadolu'daki dört nadir örneğinden biriymiş. Diğer üçü Erzurum iç kalesindeki “Tepsi Minare”, Elazığ'da Harput Ulucamiinin yarısı yıkılmış minaresi ve Antalya kale içindeki Yivli Minare.

Bahar, eskiyi yenileme, yeni bir ruhla bir kere daha hayata başlama ve belki eskinin tohumundan yeninin filizini üretme sürecidir de.

Yazımı, temiz bir kaba nisan yağmuru biriktirip Ayet el-Kürsî eşliğinde bir bardak içmenizi tavsiye ederek bitiriyorum. Nisan yağmuru içip sarhoş olanların sallanışı ne güzeldir, vecdi ne güzel!
#şaban abak
#şaban abak yazıları
#şaban abak yeni şafak
9 yıl önce
Nisan yağmuru içenlerin sarhoşluğuna selam!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler