|
Hür olmak hakkında
Hiçbir reel politik mülahaza veya “ikbal hesabı” Nemrut’un yanında yer almayı mazur gösteremez.

Güçlü, kuvvetli ve kudretli olanın yanında yer almak uğruna takıyye yapmak da nihayetinde ikbal uğruna ideal olanı ayaklar altına almaktır.

Halbuki sahici ikbal ve ideal tektir: Hz. İbrahim’in yanında olmak.

Etrafında kim var, diye bakmaksızın, tek başına kalsan da hakkın ve haklının yanında olmaktır İbrahim’in yanında olmak.

İnsan olmak böyle bir şeydir zaten; zulme karşı mazlumun yanında yer almak, yani, beşer olmaktan kurtulup Hz. İnsan katına yükselmektir.

İnsan olmakla beşer kalmak arasındaki temel fark da tavır almaktır.

Her şey tavır almakla başlar.

Nasıl tavır almıştı o meşhur meseldeki karınca: Nemrut’un Hz. İbrahim’i tam ortasına atmak için yaktığı ateşin alevleri o kadar yükselmişti ki çocuklar bulutların tutuşacağını sanmışlardı. Bütün hayvanlar korkup kaçmışlardı hani. Sadece bir karınca ağzında su damlası ile canhıraş yetişmeye çalışmıştı boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Gökte uçan bir kartal karıncayı görüp sormuştu: “Acele acele nereye böyle?..” Karınca, “Duymadın mı” demişti, “Nemrud, İbrahim Peygamberi ateşte yakacakmış. Ben de ateşin olduğu yere su götürüyorum.” Bu sözleri duyan kartal kendini tutamayıp kahkahalarla gülerek, “Sen şu ateşi görmedin mi?” demişti, “Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?” Karınca, “Olsun” demişti , “Hiç olmazsa safımız belli olur.”

Budur!

Firavunun yanında yer almadığınızdan dolayı kesin yenileceğinizi, sürgün edileceğinizi, kazanımlarınızı kaybedeceğinizi bilseniz de her daim Hz. Musa’yla birlikte olmak zorundasınız.

Zira…

Firavunun yanında olmaktan daha büyük yenilgi, daha korkunç sürgün ve daha felaket bir kayıp yoktur.

İnsan tavrından sorumludur, galibiyet veya mağlubiyetten değil. Ebedi galibiyet de ancak ebedi olanla ölçülür, günübirlik mevzi kazanmakla değil

Hz. Peygamber’in yanında olmak da her türlü dünyevi zaferin her türlü asabiyetin üzerindedir.

Hz. Peygamberin yanında olmak bizzat “olmanın” kendisidir.

Bu gaye uğrunda, Bedir’de, baba oğulla, amca yeğenle, kardeş kardeşle karşı karşıya geldi. Hz. Ebu Bekir’in bir oğlu kendi yanında, diğer oğlu müşriklerin safındaydı mesela.

Hep böyledir.

İnsan safını seçerek kendini de seçmiş olur, ve ancak seçerek “hür” olur insan.

Hür olmak, mesela, Kerbelâ’da Hüseyin’in yanında olmaktır.

Ki, “Hüseyin olmak” isyan ederken dünyevi bir zafer veya galibiyeti gözetmek yerine, zulme herkes boyun eğse de boyun eğmemektir.

Kerbelâ bu tavrın mührüdür.

Hür olmak adaleti şiar edenlerle hilekârlığı şiar edenler arasında tavır almaktır.

Mescid-i Dırâr’la gerçek mescid arasında, yani, kula kulluk yapanlarla Allah’tan başkasına kulluk yapmayanlar arasında tercih yapmaktır.

Hüseyin, tövbe edip bu tercihi yapan Hür’e şöyle demişti: “Annenin koyduğu isim gibi hürsün sen. Sen dünyada da ahirette de hür olacaksın inşallah...”

İnsanın yeryüzündeki serüveni aynı zamanda “hürleşme” serüvenidir.

Her türlü radikal ve entegrist söylemlerden uzak durmak da tavırsız olmak demek değildir.

Nemrut’a veya Firavuna veya Yezid’e karşı çıkan herkes, Hitler’in Yahudilere yaptığı soykırıma da CIA’nın işkencelerine de “güneyde sevilen ülkenin” terörüne de karşı çıkmak zorundadır.
#cia
#işkence
#salih tunanın yazıları
#yeni şafak köşe yazarları
9 yıl önce
Hür olmak hakkında
Kurucu Meclis, "Türk milleti" miydi?
Halid bin Velid’in işten çıkarıldığının belgesidir
Kur"an mı Risale mi okumak sevaptır?
Kürt sorunu, PKK, liberaller ve İslâm-1
Kürt sorunu, PKK, liberaller ve İslâm-2