|
Köpeğin kuyruğuna dikkat
Şu hale bakar mısınız; Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın sayesinde “başkanlık sistemi” tartışılıyor, Kılıçdaroğlu yüzünden de “darbe.”

Sadece bu bile aradaki farkın boyutunu göstermeye yeter de artar bile.

Kılıçdaroğlu’nun “halkın direnme hakkı”ndan bahsetmesi gaf falan değildir, yürüyen merdivene ters binmek hiç değildir.

Sandıktan umut kesenlerin gizli kapılar arkasında arayışlarının devam ettiğinin göstergesidir.

Gerici Gezi kalkışması da sonuç itibariyle söz konusu arayışın dışavurumuydu.

Yoğun bir şekilde gündeme sokulan “sandık her şey değildir” muhabbeti de tesadüf değildi.

O günden beri de darbe tehlikesine dikkat çekmeye çalışıyorum.

Mahut kalkışmada, CHP Genel Başkanı (TCK’nın 214, 215, 217 maddeleri gereği apaçık suç olduğu halde) polisi alenen itaatsizliğe çağırmıştı.

Maksat, kamu otoritesinin sokaklarda kaybolması, yani sokakların vesayetini kurmaktı.

Sokakların vesayeti üzerinden de askeri vesayete yol açılacaktı.

Ne ki, sokak vesayeti sürgit devam edemezdi. En azından, Murat Belge’nin omurgalı olmakla övdüğü “Türk burjuvası” sokakların gürültüsünden rahatsız olacak, haliyle tankların “sessizliğine” geçilecekti.

Konjonktür de buna gayet müsaitti.

Mesela, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye dosyasındaki aktif isimlerinden Andrew Duff, Mısır’daki Sisi darbesine “darbe” yerine, “halkın başkaldırısı” demişti.

Algı oluşturmak için psikolojik harp aygıtı haline dönüşen “vesayetçi medya” matine suare çalışıyordu.

Sayın Erdoğan’a boşuna “diktatör” deyip durmuyorlardı.

Mısır’da gündüz gözüyle yapılan darbeye “darbe” diyemeyen dünyaya muttali olan Kılıçdaroğlu da o günlerde, “İngilizce diktatör broşürü bastırdık, dünyaya dağıtacağız” diyordu.

Şimdi de Pensilvanya’daki muhterem (New York Times’a yazdığı yazıda) “Türkiye’de gayrimüslimler baskı altında” diyor.

Neyin peşindeler dersiniz?

“Halkın direnme hakkı” diyerek yollarına taşlar döşedikleri darbenin değilse, neyin?

Gülenist bir profesör geçen gün Samanyolu Haber’de, “Türk halkının rejime karşı meşru müdafaa hakkı doğmuştur” dedi.

Daha evvel de Dumanlı Zaman’ın köşe yazarlarından biri, “iç çatışma çıkmadan AK Parti’nin iktidardan gitmesinin zor olduğunu” terennüm etmişti.

Neyin işaretidir bu?

Üst akıl, “paralel vesayet” olmadı bari “konvansiyonel vesayet”e geri dönelim mi diyor?

Cami ile kışla arasında kaldıktan sonra kendini “The Cemaat”in kollarına bırakan o ünlü liberalin “İç savaşın cehenneminden geçmeden…” ifadesiyle, Kılıçdaroğlu’nun “halkın direnme hakkı” ifadesi arasındaki irtibat dikkatinizi çekmiyor mu?

Gezi’den beri her vesileyle darbeye dikkat çekmeye çalışıyorum. (Pardon, Jandarma İçişleri Bakanlığına bağlanacaktı, ne oldu, neden vazgeçildi?)

Seçimlere 4 ay kala ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun “halkın direnme hakkından” söz etmesi asla gelişigüzel bir çıkış değildir.

Ergenekon davasının gönüllü avukatlığına soyunarak Silivri önlerinde şov yapan CHP heyetinin şimdi de Samanyolu Yayın Grubu Başkanını Silivri’de ziyaret edecek olmasının da özel bir anlamı vardır.

Kadıköy’de “Mustafa Kemal’in askeri”, Silivri’de “Fethullah Gülen’in askeri” olmak doğrusunu isterseniz çok değişik bir meziyet ister.

“Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” diyen Mahmut Esat Bozkurt adına yaptırılan park ve heykeli açan Kılıçdaroğlu CHP’sinin, HDP’yle işbirliği arayışı içinde olmasının da hususi bir gayesi vardır.

Üst aklın “Yeniden Büyük Türkiye”nin inkişafına engel olmak için her yolu deneyeceğini bilmek zorundayız.

Buna darbe dahildir.
#Erdoğan
#vesayetçi medya
#Andrew Duff
#Kılıçdaroğlu
9 yıl önce
Köpeğin kuyruğuna dikkat
Süveyş Kanalı neden önemli?
İslamcı feminist!
Peygamberimizin Kur"ân"ı çargâh makâmında okuduğunu kim söyledi?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?