|
Gündemler...

Mehmet Barlas Türkiye’de basının en kıdemli isimlerinden birisi. Hoş sohbeti, nüktedanlığı ve zevkleriyle artık pek rastlanmayan “eski gazeteci” türünün de son örneklerinden. NTV’de, Mehmet Barlas, araştırmacı Bekir Ağırdır ve bendenizin de katıldığı haftalık bir programda Oğuz Haksever’in konuğu oluyoruz.

Bilenler bilir, Mehmet Bey tam bir Osmanlı Türk mûsıkisi âşığı. Kendi ifâdesiyle “profesyonel” bir dinleyici. Çok zengin bir arşivi var. Program öncesinde Mehmet Bey bize, mûsıki dünyâsından hoş anektodlarla da destekleyerek arşivinden bazı kayıtları dinletiyor. Doğrusu ben de fena bir Türk mûsıkisi âşığı sayılmam. Mehmet Bey’in kayıtlarını zevkle dinliyorum. Ama, îtiraf etmeliyim ki, bu durum garip bir hâlet-i rûhiye doğuruyor. Gönüllerimiz tam da o güzelim melodi ve icrâlarla yumuşamışken, birden kendimizi program boyunca tartıştığımız sert siyâsal gündemlerde buluyoruz. Bu hoş tecrübe, hayâtın paradoksal bazı taraflarını da gösteriyor bana.

Bu memleketin insanlarını çok “aşırılıkçı” bulduğumu defâlarca dile getirmişimdir. Bu durum, Balkanlar'dan Anadolu’ya; oradan kuzeyde Kafkasya, güneyde ise Mezopotamya’ya kadar yayılan Diyâr-ı Rum coğrafyasının ortak niteliği aslında. En sert usullerle, en doğrudan en kesin sonuçları almaya dönük bir eylemeler dünyâsı bu. Yanıbaşımızdaki coğrafyanın kültürü, Diyâr-ı Fârisî kültürü ile aramızdaki en mühim fark da bu: Onlar abartıyor, biz aşırılaştırıyoruz. Fars palavracılığı ile Türk gerçekçiliği de aslında bu farkın başka bir tezahürü.

Doğrusu, modernleşme öncesinde, bu sertlikleri yumuşatacak, bir “üst” kültürel ana damar ve “alt” kültürel kılcal damarlar mevcuttu. Bu kültür, her biri zekâ ürünü olan, cilveli kavrayışlar, duruşlar ve selim zevklerle bezeliydi. Modernleşerek bu zevk ve incelik ikliminden iyiden iyiye uzaklaştık. (Tanzimât'ın, bazı haklı gerekçeleri olsa da yaptığı Bektâşî kıyımı bunun milâdı olsa gerekir). Zâten meyyal olduğumuz kültürel sertlikler serbest radikallere dönüşerek iyice bilendi; daha önemlisi siyâsete taşındı. Bugün ister kutuplaşma diyelim, ister gerilim; siyâsal gündemlerimiz Doğu Roma tribünlerinde olduğu gibi hep kavgacı, meydan okuyucu ve saldırgan. Bundan ne kadar bıktığımızı söylesek de Yaradan’dan rol aşırmaktan vazgeçemiyoruz. (Bu arada, O’nun hayâtı var ederek ve içine nefs’i koyarak ne kadar ilâhî bir cilve yaptığını da unutuyoruz). Halbuki maharet, tabiatı gereği zaten sert iklimlere sahip siyâseti, hayâtın cilveli taraflarını işleyen başka alanlarla hemhal edebilmektir.

Bu arada gündemlerimizin ne kadar daraldığının farkında mıyız? Her şey bu kadar siyâsal olmak zorunda mı? Diyeceksiniz ki, sanat yok mu? Evet var. Ama, ya kendisini alabildiğine siyâsallaştırarak, ya da paket ve plâstik ürünler olarak var. Onca faaliyetin içinde yaşanan ne kadar az! Bunun hayâta etkisi ise neredeyse hiç mertebesinde. Çünkü, sanat kamusal bir etkinlikler dizisi. Sanat, dağılan, yitip giden bireysel mahremiyetler içinde tutunamıyor. Endüstriyel olarak var ediliyor ve tüketiliyor. Bizler de onun içinde arz-ı endam etmeyi sanatla iştigal etmek sanıyoruz. Konser müptelâlarının kâhir ekseriyetinin aslında yalnız kaldıklarında müzik falan dinlemediğini biliyorum.

Gâliba, hayâtın hakîkâtleri çok halkalı. Uygarlık şimdiye kadar bu halkaların içindeki hakîkâtleri kapsayıcı büyük ve üst bir halkada toplama başarısı gösteremedi. Gittikçe ayrışan ve parçalanan bir dünyâda ise bundan sonrası için umut daha da azalıyor...

#Mehmet Barlas
#NTV
#Bekir Ağırdır
#Oğuz Haksever
9 yıl önce
default-profile-img
Gündemler...
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti