2015 seçimlerinin sonuçlarının siyâsal partilerin sıralamasını değiştirmeyeceği çok açık gözüküyor. Bütün mesele oy oranlarının ne olacağı noktasında düğümleniyor. Elbette bu hususta alan araştırmalarının ne söyleyeceği belirleyici olacaktır. Burada söyleyeceklerim herhangi bir somut araştırmaya dayanıyor değildir. Sâdece bazı sezgi yüklü kavrayışlar üzerinden hareket ediyorum. Bu sebeple yanılma riskini de üstlenmiş durumdayım.
HDP’nin Türkiyelileşmesi meselesine ayrıca bir siyâsal iddia olarak bakmak gerekiyor. Doğrusu bu “Türkiyelileşme” kavramı bana son derecede plâstik; hatta derme çatma gelmektedir. Türkiyelileşme kavramının kullanıldığı her söylem bende, yalap şap, üzerinde düşünülmemiş bir aydın fabrikasyonu izlenimi bırakıyor. Türkiyelileşmenin açılımı , “Türklerin yaşadığı yer” anlamına gelmiyor mu? Siyâsal kimlik meselesini çözememek, işi, hem de böylesine eğreti bir şekilde coğrafyaya yıkmak en hafifinden bir basitleme değilse nedir? Elbette bu ayrıca tartışılması gereken bir mesele, ama buna girmemin sebebi, Türkiyelileşme iddiasının içeriğini daha berrak ortaya koymak içindi. Türkiyelileşmek iddiası, Kürt siyâsetinin, kendisini Türk siyâsetine onaylatma çabasından başka bir şey değildir. Buradaki hassas nokta, bu benimsetme işinin bir “Türk Sorunu” doğurmadan başarılmasıdır. O zaman soru şudur: Türk sorunu doğurmayacak bir Kürt siyâseti ne kadar Kürt siyâseti olarak kalabilir? Bu, en temel düzeyde iki yeni doğrultuyu düşündürüyor. Ya, Kürt siyâsetini göreli olarak geriye çeken yeni bir siyâset geliştireceksiniz ya da Kürt siyâsetini ancak başka siyâsetlerle donatmayı ya da birleştirmeyi başaracaksınız. İlki görece olarak partiyi kemik tabanı, Kandil, özellikle radikal genç tabanıyla arasını açabilir. Ayrıca Kürt siyâsetinin görece geriye çekilmesi, pragmatik ya da dinsel sâiklerle hareket eden Kürt seçmen kitlesinin seçmen tercihlerinde AK Partiyi daha baskın hale getirebilir. Bu da HDP açısından Dimyata giderken eldeki bulgurdan olma riskini doğurur. Nihayet bu bir strateji değişiminden çok esaslı bir doktriner değişim ve onun hazmını gerektiriyor.
Gelelim ikinci doğrultuya: Bu, Güneydoğu ya da Doğu’daki Kürt sorununun, Orta Anadolu, Karadeniz, Ege ya da Trakya’daki muadillerini bulmayı zorunlu hale getiriyor. Bu hiç de kolay değil. Ezilenler genellemesi ya da eğretilemesi ile bu işin içinden çıkabileceğini sanmıyorum. (Soma faciasında hiç kimsenin aklına ölenlerin etnik kimliği gelmedi). Dolayısıyla, HDP’nin temelde Kürt siyâsetini koruyarak Türkiyelileşmesi vaadi, etnik kodların dışında siyaset yapmayı öngören önemli bir dönüşüme işâret etmesi sebebiyle önemsenmelidir. Ama bu konjonktürel olarak bir siyâsal çekim ve destek sağlasa da, kısa vâdede sanıldığı kadar kolay içi doldurulabilecek bir iddia olarak gözükmüyor.