|
Kılık kıyafet mağdurları için bir derkenar
Geçen günlerde Yalova'da “giyimine özen göstermediği” gerekçesiyle bir öğretmen, öğrencilerinin gözü önünde vâlinin hışmına uğradı, azarlandı ve sınıftan kovuldu. Daha sonra gelişen protestolara katılan sözkonusu öğretmen bir kalp krizi neticesinde hayâtını kaybetti…

Diğer taraftan küpe takan ve hakkında soruşturma açılıp, disiplin cezası alıp, bir köy okuluna sürülen bir başka öğretmen ise yürüttüğü hukuk mücâdelesini kazandı. Şimdi haklarının iâdesini bekliyor….

***

Kadim dünyâda, özellikle de onun en “uygar” görüntüsünü oluşturan imparatorluklarda kıyâfet çok önemli bir göstergeydi. Mevcut işbölümü çerçevesinde insanlar “cursus honorum”daki yerlerini vurgulayan kıyâfetlerle kamusal mekanlarda boy gösterir ve buna uygun muamelelerle karşılaşırdı. Hiç şüphesiz, başta aristokrasi olmak üzere seçkinlerin bu konudaki yeri bambaşkaydı.

Burjuva kültür devrimi kıyâfet işini hayli basitleştirdi. Bu, biraz da eşitsizlikten beslenen aristokrasiye karşı birikmiş hıncının ifâdesiydi. Eşitlikçi burjuva zihniyeti her şeyi “özüne” indirgemekte kararlıydı. Burjuva özcülüğü, değer duygusunu özde yatan değerlere göre düzenleniyordu. Yâni, görünüşler aldatıcıydı. Dolayısıyla, insanların kıyâfetlerine göre değil, kâbiliyet, istidât ve hünerlerine göre değer bulması gerekiyordu. En baskın örüntüsünü Viktoryen Anglo-Sakson dünyânın verdiği 19. Asır püritanlığı bu konuda hayli ileri gitmişti.

Burjuvaların giyim târihini yalınlaştırıcı etkisi aslında o kadar da özgürlükçü değildi. Özellikle içerdiği bürokratik yapı, “sâdeleştirici” etkiyi “özgür” giyim anlayışına taşımadı; sınırlandırdı ve bazı standart giyim kurallarını dayatmaya girişti. Yaygın eğitimde öğrencilerin üniformaya sokulması bunun neticesidir. Büyük kitlelerin işçileşmesi , “tulumu” yaygınlaştırdı. Bu, işçi ile yedek işçi arasındaki farkı belirginleştiriyordu. Nihâyet militarist yapılar da standart giyimin bir başka boyutunu oluşturdu.

Gerek tulum, gerek üniforma aslında basit, işlevsel ve düzgün giyimlerdir. Bu basit giyimler üzerinden eşitlik aynılaş(tır)maya evrilmiş; özgürlük ile eşlenme şansını kaybetmiştir.

Zaman içinde, özellikle 20. Asır'da dikkate değer bazı gelişmelerin yaşandığını görüyoruz. İşçi sınıfının orta sınıflara dönüşmesi; “Mavi” ile “Beyaz” yakalılar arasındaki ayırım, giyim kuşam târihindeki keskinlikleri bir hayli törpülemiştir. 1960'lar ise tam bir patlama noktasıdır. Bir yandan Beat ve Hippi nesiller giyim kuşam burjuvalığına büyük bir itiraz doğurdu. Diğer taraftan 1960'lar, modern moda târihinin de milâdı olarak tezâhür etti. Derken, bu alâkasız gözüken iki kulvar birleşti. Kapitalizm 68 Hareketi'nin îtirazlarını soğurdu ve bunu giyim kuşam dünyâsındaki tasarım zenginliği ile birleştirmeyi bildi. Her moda tasarımcısında; özellikle de söyleminde, muhtevası buharlaşmış; ama esintisi devam eden stilize bir 68 Ruhu dolaşması da bu yüzdendir.

Beğenmeyebiliriz ama; postmodern dünyâda, insanlığın en buluşçu tarafını mutfak ve moda oluşturuyor. Uçuk moda yerleşik burjuva dünyânın kodlarını aşındırıyor. Kapitalizm, başta kendi kurucu rasyonellerini inşâ ederken, burjuva dünyâdan çok faydalandı. Ama zaman içinde, onun tüketimi engelleyici taraflarını gördü ve bundan kurtulmayı bildi. Ortaya, tüketim ile çok daha barışık; giyim ve kuşamda her formel standartı delen, sulandıran; takım elbiseye kirli sakalı, uzun saçı, küpeyi, çorapsızlığı ve spor pabuçları yakıştırmayı bilen yeni burjuva nesiller çıktı. Batı'da, özellikle Anglo-Sakson dünyâda çocuklar ve gençler okullara üniformayla gitmiyorlar artık. İşyerleri giyim kuşam konusunda çalışanlara her zaman olduğundan daha fazla serbesti tanıyor.

Türkiye'de çok şeyin değiştiğini kabûl ediyorum ama bunlar fiilî durumlarla alâkalı. Burjuva kültür dünyâmız henüz bürokratik zihin kodlarını aşabilmenin hayli uzağında gözüküyor. Pek çok sivil alan kurtarıldı; ama özellikle çalışma ve eğitim hayâtında bu zihinsel kodlar tam kapasite çalışıyor. Giyim kuşam tartışmalarının siyâsallaşması da son derecede aldatıcı etkiler doğuruyor. Başörtüsü yasağı biraz da bu noktadan görülmelidir. Ona hışımla bakan zihniyetin ideolojik tanımından çok bizzat sosyolojisi bana daha mühim gözüküyor. Bugün artık başörtülü kızlara dönük o “kara” günlerin geride kalmasına sevinmeliyiz. Ama bu yeter mi? Bürokratik zihniyet kolonizasyonun sona ermediğini yazının başında değindiğim iki olay anlatıyor. Halâ 12 Eylül faşizminin koyduğu yönetmeliklerle devam ediyoruz. Garip olan; ilkeli bir temelde sahiplenici tepkilerin gelmemesi; ölenin öldüğü ile; hak kaybına uğrayanın da kaybettiği ile kalması. Dün başörtüsünü ve sakalı yasaklayan zihniyet ile bugün küpeye takan zihniyetin ideolojisi farklı olabilir; ama sosyolojisi birebir aynıdır. Bu görülmeyip susulunca, meydan yine bunların siyâsal istismârını yapanlara kalıyor…
#Yalova
#Vali
#öğretmen
9 yıl önce
Kılık kıyafet mağdurları için bir derkenar
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset