|
Ölülerle yaşamayı bil(me)mek...

Ölümün kesin bir ayrılık doğurduğunu herkes bilir. Ölüm, bu dünyâda telâfisi olmayan bir kayıptır. Ölüm karşısında inanan insanların payına düşen; ahiretteki kavuşmayı beklemektir. Bunun bir dereceye kadar teselli edici olduğunu düşünüyorum. Zor olan, inanmayanların durumudur. Onların payına düşen, kayıplar karşısında telâfisi olmayan bir acıyı bütün çaresizliğiyle yaşamak; bir yerden sonra ise kaybı bilinçaltında bir yerlere gömmek, ya da unutmaktır. Genellikle olan budur.

Ölülerin yaşamadığını düşünürüz. Halbuki, onlar bu dünyâda, sağlar üzerinde bıraktığı izlerle yaşarlar. Ölümün, metafizik bir başka hayâta geçiş olduğuna hükmetmek bir inanç meselesidir. İsteyen inanır, isteyen inanmaz. Bundan bahsetmiyorum. Benim bahsettiğim bizzat bu dünyâda ölmenin, dünyevî sınırlar içinde bir başka hayâta geçiş olduğudur. Ölüm ile hayât arasına kesin bir sınır koymanın ne kadar zor olduğunu gösteren delillerden birisidir bu. Hayât, ölülerin bıraktıklarını içeriyor. Her gidenden bir şeyler kalıyor geriye. Bu îtibarla, hayât, sağlara özgü kalmıyor. Sağlar, istese de, istemese de onu ölenlerle paylaşıyor. Eğer hayâtı, bu diyalektiğe oturtamazsak eksik anlamış oluruz.

Hayât, en geniş anlamıyla, en kodlanmamış olandan, en sıkı kodlanmış olana doğru hukuk oluşturmakla âlâkalıdır. Geçim dünyâsı bu. Sağlar kendi aralarında, geçinmeyi mümkün kılabilecek bir hukuk oluşturmak için çetin mücâdelelere giriyor. Eşitlik içinde olmuyor bu. Gücü yeten bastırıyor ve hukuk oluşturmada kendisini avantajlı hâle getiriyor. Güçsüzler ise buna îtiraz ediyor. Durumu değiştirmek için çetin mücâdelelere girişiyorlar. Aslında en sürdürülebilir hukuklar, elbette güçlünün gücünü elden bırakmadan aklını kullanabildiği, güçsüzü de hesâba kattığı durumlardan türüyor. Değilse egemenler zaman içinde güç kaybına uğruyor. Hukuksuzlaşmak, güç kaybının göstergesi değil midir?

Sağlar arasındaki hukuk mücâdelesi eşitsizlik içerse de, gücün el değiştirme kapasitesi; yâni güçsüzleri güçlü kılan; güçlüleri ise güçten düşüren bir esnekliğe sâhip olması insanları bir noktada rahatlatıyor.

Pekiyi, hayât sağlar ve ölüler arasında paylaşılıyorsa, ölülerin hukûku nasıl olacak? Buradaki eşitsizlik çok daha keskindir. Onların artık hiçbir savunusu kalmamıştır. Ne söyleyecek bir sözleri, ne de verebilecekleri herhangi bir tepki. Onların hukûkunu da, eğer yapacaksa, sağlar yapmak durumundadır.

Dinlerin en önemli niteliklerinden birisi, ölülerin hukûku üzerinedir. Bunu gelenek ve diğer hukuk kodifikasyonları da destekler. Ölülere saygı bunun asgarisini verir. Cenâze törenleri bu saygının pekiştirildiği, hukûka kavuşturulduğu kültürel düzenlemelerdir. Ölene verilen helâllik onun hukûkunun tanınması anlamındadır.

Ölülerin hukûkunun abartılması da, hayâtın bir diğer yüzüdür. Bunu da anlıyoruz. Sağlar, sıklıkla ölülerin hukûkunu abartabilirler. Saygı, tanımı gereği suskundur. Saygı duygusunu taşkınlıkta kaybederiz. Ölülerin hukuku, en olgun düzeyde suskunlukla gösterilen bir saygıda dile gelir. Öleni sevmek zorunda değilizdir. Hattâ, sağlığında ondan nefret ediyor bile olabiliriz. Ama, ölülerin hukûku, her durumda susmayı gerektirir. Öleni sevenler taşkınlık yapabilirler. Çünkü sevgi, saygıdan farklı olarak daha ele avuca sığmaz bir duygudur. Ölenlere yönelik taşkın sevgi gösterileri saygıda karşılığını bulmaz. Ama, taşkın sevgi gösterilerini olgunluk ve anlayışla karşılamak saygının gereğidir.

Modernliğin geç evrelerinde hukuk oluşturmakta daha da zorlanıyoruz. Hukuk tanımazlık daha da yaygınlaşıyor. Hem sağlar arasında; hem de ölülere karşı. Taşkın sevgilerle, kabalıklara tavan yaptıran saygısızlık iç içe giriyor. Çok hazin.

Yaşar Kemal’i kaybettik. Sevenleri onu bir sevgi seline boğdu. Bu çok anlaşılır bir durumdur. Katılmayabilirsiniz. Bir profesör; üstelik hukukçu bir profesör ise sosyal medya hesabından “O’nun hayâtına bakıyorum da rahmet dileyecek bir neden göremiyorum” diye saygısız bir açıklamada bulundu. Ölüm karşısında kendisini bu kadar kaybetmiş olmanın herhangi bir ıslahı olabileceğine inanmıyorum. Onun için lâfı uzatmanın gereği yok. Ayıp, çok ayıp. Yazık, çok yazık.....

#Yaşar Kemal
#Ölüm
#Ölülerin hukuku
9 yıl önce
default-profile-img
Ölülerle yaşamayı bil(me)mek...
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar
Gazze’deki soykırıma ‘istisnaî’ kılıflar..