2015 Seçimleri ilk bakışta görüldüğü gibi sadece AK Parti ile; C.H.P , M.H.P ve H.D.P arasındaki yarışa oturmuyor. H.D.P ile M.H.P arasındaki “uzlaşmaz çelişki” çok açık. Bahsettiğimiz bu da değil. Esas yarış, biraz daha derinlerde yaşanıyor. Eğer mercek biraz daha yakınlaştırılacak olursa, bunlar oldukça berrak görülebilir.
Organik yapılar arasındaki gerilim ya da çatışmalar, ne kadar keskin tonlamalarla, ya da mutantan bir şekilde yürütülürse yürütülsün, temelde siyâsal irâde kaybıdır. Bunu biraz açalım: Meselâ millîyetçilik ya da ulusalcılık siyâsetleri hangi organik yapıyı odağına alırsa alsın; ister Türklük, ister Kürtlük üzerinden yürüsün aynı sonucu verecektir. Bu temelde bir parametre kısırlığını ifâde ediyor. Halbuki Türkler ya da Kürtler kendi içlerinde alabildiğine zengin bir farklılaşmayı taşımaktadır. Organik bakış, avantajlı Türkler ve avantajlı Kürtler ile dezavantajlı Türkler ve dezavantajlı Kürtler arasındaki daha somut karşılıklara oturan bir mukadderat ve çıkar birliğini gölgelemektedir. Meselâ denetimsiz bir taşeron sisteminde çalışarak aynı kaderi paylaşan insanların organik kimlik referansları, fazlaca anlamlı değildir. Millî ve gayrı millî mafya ayırımı kadar anlamsızdır bu.
Sünni-Alevî ayırımı üzerinden yürütülen siyâsetler için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Hayât aslında bu konulardaki uyarıcılarını gönderiyor. Mecidiyeköy’deki asansör faciasında ölen işçilerin etnik ya da dinsel kimliklerini, organik aidiyetlerini sorguladık mı? Kocası ya da erkek arkadaşı tarafından katledilen bir kadının Sünni ya da Alevî; Türk ya da Kürt olmasının ne kadar anlamı olabilir ki?
Artık çok berrak görülüyor ki, siyâsetin kısırlaştırılması, onun organik temellerde yürütülmesiyle doğru orantılı gidiyor. Siyâset bir tarafıyla dezavanjlı ve avantajlı insanlık durumları arasında hesaplaşmaların yapıldığı bir alandır. Sıkıntı ise dezavantajlılarla avantajlılar arasındaki ayırımların kütleştirilmesi ve birer sabite olarak okunmasıdır. Bu kütleştirme, siyâsetin skolastiğidir.
Kürt ve Alevî meselelerinin artık ertelenemez ve ötelenemez çözümünü istemek, esasta bu bulanıklığın ve tıkanmanın giderilmesi içindir. İki siyâsal skolastik arasında ittifak kurmakta değil; bizzat siyâsal skolastiklerin çözülmesi noktasında başlar Türkiyelileşmek. Türkiye’de özlediğimiz, kutuplaşmalardan arındırılmış kültürce çoğul bir hayât tecrübesi de, siyâsal skolastiklerin ambargosundan arındırılmış, bireysel yorumların bereketlendirdiği, bu bereketin de hor görülmediği bir ortamda filizlenebilir.