|
Toplumsallığın örselenmesi
Merhûm düşünür Cemil Meriç bir yerde “solcuların sağcılaşması”; “ sağcıların ise solculaşması” gerektiğinden bahsetmişti. Bir zamandır bu konuyu tartışıyorum. Aslında Türkiye’de bu sanki bir miktar başarıldı. Solun târih ve kültür meseleleri; sağın ise toplumsal sorunlarla ilgilenmeye başlaması bunun göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ama neticede, bu süreçten beklenen sağlanabildi mi, şüpheliyim.

Aslında solun sağcılaşması, ya da sağın solculaşması hakkıyla, kompleksiz bir şekilde yürütülse, eminim ki süreç toplu bir buharlaşma olur. Yâni sol solculuğu, sağ ise sağcılığı bırakır. Ortaya başka şeyler çıkar. Bunu, sol ve sağ kavramlarının aslında birbirini emziren kavramlar olmasıyla ilintilendiriyorum. Ama bu bence mümkün değil. Çünkü, temelde sağcılık, ya da solculuk değil, bâzı meseleleri “sağcılaştırma” ya da “solculaştırma” yatıyor. Dolayısıyla solun sağcılaşması , aslında sağın meselelerini solculaştırması; sağın solculaşması ise, solun meselelerini sağcılaştırması olarak görülebilir.

Solculaştırma ve sağcılaştırmanın ortak paydası ise toplumsalı toplumsallığını ıskalamak olarak görüyorum. Her ikisi de, sosyolojisi sakat bir dünyâ görüşüne sahip. Meselâ solun, kimlik başta olmak üzere kültürel meselelerle ilgilenmesi aslında geleneksel toplumsal bakışını, neredeyse sınıfsal farklılıkları dışlayarak kültürel dünyâ ile ilişkilendirmesini ifâde ediyor. Yeni solun bakışında toplumsallık, neredeyse serâpa kültüreldir. Kültürel meselelerin hak ettiğinden daha fazla siyâsallaşıp ideolojikleştiği; bir noktadan sonra , kültürün kültürelliğinden bile şüpheye düşüren toplumsallığı kırık bir vâziyet ediştir bu.

Benzer olarak sağın toplumsal meselelerle ilgilenmesi bu meseleleri sağcılaştırmakla sonuçlandı. Sağ toplumsal meseleleri sağcılaştırdıkça toplumsalın toplumsallığı yine tartışmalı hâle gelebiliyor. Burada toplumsal durumlara, muhtemel bir moral-siyâsal takip karşısında neredeyse dokunulmazlık kazandırılıyor ve çok sık yapıldığı gibi ekonomizm de devreye sokulup girişim, başarı ,kariyer vb üzerinden, “toplumsal” insafsızca nesneleştiriliyor. Bu cüretkarlığın sosyal sorumluluk projeleri gibi plâstik bir toplumsalcılıkla telâfi edilmeye çalışılması da ayrı bir bahis. Hâsılı, “toplumsal” sağın elinde ekonomizm aracılığıyla toplumsallığından ediliyor. Sağın toplumsala dönük ilgisi elbette açılımcı değil. Yeni sağın toplumsala, eski sağdan daha fazla yaptığı vurgu, “güvenlik” noktay-ı nazarında paternalizm, organik topluluk olma bilinci ve yabancı düşmanlığı gibi yerleşik ideolojik sermâyesini çağırmaktan alıkoymuyor kendisini.

Ben bütün bunları bunu savrulmalar olarak okuyorum. Böyle olunca da meseleler içeriden okunamıyor. Zihinlerle meseleler arasına, meselelerin sağcılaştırılması ve solculaştırılması perde çekiyor. Gâliba, esas mesele de toplumsalın üzerindeki sol ve sağ ideolojik vesâyetleri kaldırmakla alâkalı. Bu aynı zamanda bildik siyâsal jargonların tasfiyesini gerektiriyor. Görebildiğim kadarıyla bunun hayli uzağındayız. Solculaştıran ve sağcılaştıran jargonların saltanatı devam ediyor. Biraz da bilinçli olarak devam ettiriliyor. Toplumsalın özgül dinamiklerini halâ bu jargonların belirlemeleri üzerinden algılamaya mahkûm ediliyoruz. İşte en dramatik nokta da burası. Çünkü zihniyet ve dilde kendisini açığa çıkaracak karşılığını bulamayan toplumsal dinamikler, onu kendisine göre tanımlayıp yorumlayan kireçlenmiş diller ve zihniyetlerce kolonize edilme tehlikesine maruz kalmaktan ve örselenmekten kolay kolay kurtulamıyorlar.
#Cemil Meriç
#solculuk
#sağcılık
#toplum
9 yıl önce
Toplumsallığın örselenmesi
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı