|
Yabancı düşmanlığı

Son zamanlarda, özellikle Avrupa’da yabancı düşmanlığının çok düşündürücü boyutlar kazandığı yolunda haber ve yorumlar basın ve yayın organlarında yer almaya başladı.

Yabancılarla ne yapılacağı ve yabancılara ne yapılacağı insanlık târihinin en derin sorunlarından ikisi olarak temayüz ediyor. Geleneksel dünyâlarda yabancı, kültür antropoloğu Victor Turner’ın da işaret etmiş olduğu gibi birkaç ideal tip üzerinden temellendirilebilir. Bunlar “gezgin”, “tüccar” ve “hacı” tipleridir. Geleneksel dünyâlarda gezgin ve hacı yarı-mistik bir misafir olarak algılanır ve ağırlanırdı. Ne idüğü belirsiz olarak görülen tüccarlardan ise hiç kimse hoşlanmazdı. Ama onlarsız da olunmuyordu. Tüccarlar kıtlık olmaması için kendilerine çar nâçar katlanılan kişilerdi.

Geleneksel dünyâlarda yabancılar hayâtın marjında yer alırdı. Yâni rastlaşmalar sınırlıydı. Dolayısıyla, niyetlerinden emin olunması koşuluyla yabancılar bir şekilde “geçiştirilirdi”. Meselâ misafirperverlik bu bakıma, kendisine yapılan olağan dışı ikramlar ve edilen, yer yer ölçüsüz iltifatlarla, yabancının yabancı olduğunun kendisine hissettirildiği bir kültürel pratiktir. Modern dünyâda ise demografik bir harmanlanma dikkat çekmektedir. Coğrafî olarak dağınık topluluklar yerlerinden yurtlarından kopmak zorunda bırakılmış ve sınâî hayâtın hüküm sürdüğü büyük şehirlerdeki yığın toplumlarını oluşturmuşlardır.

Modern yığın toplumlarında herkes, herkesin yabancısıdır. Daha önemlisi yığın toplumlarında yabancı, geleneksel dünyâlarda olduğundan çok farklı olarak “ertelenebilir”, “ötelenebilir” ve “geçiştirilebilir” değildir. Yaşadığımız apartman dâiresinde bize komşu olan, işgâl ettiğimiz bir toplu taşıma aracında yanımızda oturan, kalabalık sokaklarda omuz omuza yürüdüğümüz insanlardır yabancılar. Herkesin yek diğeri için yabancı olduğu bir dünyâda hacı ve gezginin yerini, belki bu kılıkları çağrıştırsa da, sâhici karşılıklarının çok dışında kalan “turist” tipi almıştır. Tüccarın ise tâlihi dönmüş, îtibârı artmıştır.

Kabul etmeliyiz ki sanayi toplumları, sağladıkları üretim disiplini ile bu yığın toplumlarına iyi, kötü bir çeki düzen verdiler. Bunu da Norbert Elias’ın “uygarlaştırma”, Michel Foucault’nun “disiplin toplumu” olarak tanımladığı bazı uygulamaları kesinleştirerek sağladılar. Sınâî üretim toplumlarında yabancıların doğuracağı muhtemel sıkıntılar inceden inceye hesaplanır ve eğitim aracılığı ile nesillere önceden öğretilir. Böylece eğitim görmüş herkes, bu tehlikeleri nasıl gidereceğini kavramış olur. “İşine bak”, “sağınla solunla ilgilenme”, “ evinde gürültü yapma”, “insanların gözüne bakma”, “hata yaparsan özür dile” vb telkinleri temel yurttaşlık ilkeleri olarak hepimiz biliriz. Yâni bütün bunlar bize şunu söylüyor; “Yabancı ile arana bir kayıtsızlık eğrisi çiz. Yabancı ile başa gelmenin yolu, sıkı sıkı kurallardan destek alarak onu kendine ve kendini ona yabancılaşmaktır”.

Modern dünyâda yabancı ya turist ya da yarı-yasadışı çalışan işgücünden ibârettir. Disiplinli üretim toplumunda bunlarla şöyle böyle geçinilir. Turist ile sun’i yılışık ilişkiler kurulur ve kendisinden para kazanılır. Yabancı işgücü de, kimsenin yapmak istemediği pis işleri gören insanlık artığı kişilerdir. Gettolarında kaldığı sürece bunda da çok büyük bir sorun yoktur.

Gelin görün ki, son çeyrek yüzyıl itibarıyla disiplinli üretim toplumu iyiden iyiye çözülmekte. Sermâye, düşük mâliyetleri kovalayarak yeryüzüne dağılıyor. Sınâî yapılar parçalanıyor. İş dünyâsı ve meslekler ağı parçalanıyor. Bu merkez-kaç sermâye davranışı, çekirdek kapitalist toplumlarda, işgücü açısından derin bir belirsizliğe ve büyük bir işsizlik dalgasına yol açıyor. Diğer taraftan, her ne kadar engellenmeye çalışılıyor gözükse de, düşük mâliyet hesaplarıyla yasa dışı göç el altından sürdürülüyor. Kutsanan küreselleşmeden garip gurebânın payına düşen de bu.

Yeni dünyâda yabancı konumu, disiplin toplumundaki konumundan elbette ki farklı olacaktır. Yeni dünyâda yabancı artık kendisinden nefret edilen bir varlıktır. Yavaş, yavaş listeler oluşuyor. Elbette her yabancı düşmandır, ama bazıları özellikle düşmandır. Avrupa’daki yabancı düşmanlığında listenin başında ne Polonyalı muslukçu, ne de Romanlar var. Listenin başındakiler Müslümanlardır. Müslümanın Türk olması ayrıca tabloyu keskinleştiriyor. Avrupa’da sâdece lümpenler değil, enikonu iyi eğitim görmüş hatırı sayılır bir çevre de ciddi, ciddi Avrupa’nın Müslümanlaştırılma tehlikesi altında olduğuna inanıyor. Almanya’daki gösterilerde sâdece dazlaklar değil, görünüşleri derli toplu orta sınıf insanlar çoğunluğu oluşturuyordu. Düşündürücü olan da zâten budur. Bu kavga daha da büyüyecek. Anlaşılıyor.

#Avrupa
#Victor Turner
#Michel Foucault
#Norbert Elias
9 yıl önce
Yabancı düşmanlığı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’