|
Beş benzemezli Mayıs
Hiçbir şey tekrarlanmıyor.

İspatı Mayıs ayı.

1 Mayıs, 14 Mayıs, 27 Mayıs, 29 Mayıs, 31 Mayıs…

Beş ayrı tarih beş önemli olay.

1 Mayıs sadece bizim için değil dünyadaki tüm emekçiler için en önemli olayın simgesi. Bizde de 1977'deki ön darbe girişimi nedeniyle bizim tarihimize de bu güzelim bahar ayı çok karanlık çok kanlı şekilde geçmişti.

14 Mayıs”a, seçimleri ezici bir zaferle kazanan Demokrat Partililer “Beyaz Devrim” adını vermişti.

O Beyaz Devrim'i, yine bir bahar günü Cumhuriyet tarihinin ilk askerî darbesi olan 27 Mayıs'la ezenler yaptıkları işe 2. Cumhuriyet diyordu.

27 Mayıs darbelerin anasıydı ama o bile tekrarlanmadı.

Her darbenin kendi koşulları, gerekçeleri, yöntemleri ve sonu vardı.

Ne 12 Mart ne 12 Eylül ne 28 Şubat ne e-muhtıra veya kapatma davası girişimi doğdukları 27 Mayıs'a benzedi.

Hatta 12 Eylül onu bayram olmaktan çıkardı, “devrim şehitleri” diyerek Anıtkabir'e gömülenleri bile Cebeci'deki mezarlığa taşıttı.

Hiçbir şey tekrarlanmıyor ama insanoğlu ders almayı da bilmiyor.

27 Mayıs'ı devrim, inkılâp, ilerici diye selamlayanlar onun çocuğu 12 Mart'ta da ilk günler aynı sarhoşluğu yaşamıştı. Geçti o büyük yanlış anlama Balyoz Harekâtı ile.

Torun 12 Eylül'ün ilk günden itibaren ne olduğunu biliyorlardı 1980'e gelindiğinde.

Yine şaşırıp 28 Şubat veya e-muhtıra'ya, Danıştay saldırısına, 367 uydurmasıyla çıkarılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, Danıştay suikastına, kapatma davasına örtük destek veya olumlu anlamda sessiz kalsalar da darbeler ve darbe girişimleri birbirine benzemiyordu.

29 Mayıs 1453 Pazar günü, iki aylık kuşatmanın ardından İstanbul düştü.

Haberi alan Papa da oturduğu koltuktan düştü denir rivayete göre…

O gün bugündür bu fethi tersine çevirmek ya da farklı biçimde tekrarlamak mümkün olmadı.

Onca deneme boşa çıktı.

Cihan savaşı mağlubu imparatorluğun iyice dağılıp çöktüğü o günlerde başkentinin galip ordularca 1918'deki işgali bile üç yıla kalmadan söndü geçti.

Türkiye Cumhuriyeti o küllerden yeniden bir devlet olarak kurulurken İstanbul başkent olmasa da en önemli şehri olarak yine o devletin sınırları içindeydi işte.

Kudüs'ün kaybı kadar acı verici bulduklarından şüphe duyulmayan İstanbul'un Müslümanlarca fethi konusunda Hıristiyan bakış açısıyla artık yapılabilecek bir şey yok.

O fetih tamamlandı beş buçuk asır önce ve artık geri dönülmez yolda herkes de İstanbul da.

Ama Mayıs ayının kaderi işte…

Baharın mı yeni açan goncaların mı canlanan toprağın uçuşan kuşların mı verdiği bir sersemlik bilinmez… Mayıs'ta yaşananların tekrarlanacağı yanılsamasından kurtulamıyor insanlar çoğu kez.

31 Mayıs'ta Gezi Parkı'nda buluşma çağrıları, isteklerine yönelik onca haber geçiyor.

Gezi Olayları'nın tekrarlanmasının mümkün olmadığını bugün veya dün değil 2013 Eylül ayında yazdığım için ne olabileceği hakkında da bir fikrim var.

O da tekrarlanabilir bir şey değil artık. Her toplumsal olay gibi kendi özelinde özgünlüğünde ve özel şartlarında yaşanıp geçti gitti.

O yüzden kitleleri yeniden o olaylarla motive etmeye çabalayan hiçbir girişimin sonuç alması mümkün olmuyor iki yıldır.

Haziran Hareketi ismiyle girişilen denemenin de bir sonuç almayacağı çoktan belli.

Önümüzdeki birkaç gün 29 Mayıs'ta Fetih kutlanırken, eğer kaldıysa hâlâ, İstanbul'u tekrar ele geçirme hayalleri kuranların bir parça da olsa bu rüyadan uyanması anlamına gelecek.

Hemen peşinden de Gezi Olayları'nın tekrarlanması ihtimalinden hızla uzaklaşıldığı bir kez daha teyit edilecek.

Arkası bir genel seçim.

Seçimleri birbirine benzetmek de aklın oynadığı bir genelleme.

Hiçbir seçim diğerine asla ama asla benzemez.

Bu da benzemeyecek; ne koşulları ne matematiksel sonuçları ne doğuracağı sonuçlar açısından.

Bu farklılığını da seçime kadarki yazılarımızda tartışmak üzere hem Cumanızı hem Fetih Günü'nü kutlarım.
#seçimler
#gezi olayları
#29 mayıs
#fetih
9 yıl önce
Beş benzemezli Mayıs
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi