|
Yanlış hesap Bağdat’tan döner ama…
Gece gece ağırlıkla sosyal medya üzerinden parlayıp gelişen bir hukuk tartışması, sonunda spekülasyonu oluşturan kararı veren üç hakimin HSYK tarafından açığa alınmasıyla sonuçlandı.

İlk bakışta bile bir hukukçu böyle bir kararı nasıl alabilir diye düşündüren gelişmelerin ciddi ciddi tartışılır, olabilir mi acaba diye kafaları karıştırması iyice inanılmaz hale getirdi her şeyi.

Olup biten bir açıdansa çok basit.

Yetkisi hakkı ve görevi olmayan bir kararı verebilmek için önündeki bütün engelleri başka yollarla kaldıran ve sonra gelinen noktada kendi yorumuyla kendini yetkilendiren bir bakış hamle.

Yanlış hesap Bağdat'tan dönüyor ama.

Burada önemli olansa bu tuhaf girişimin nasıl sonuçlandığından çok işleyiş mekanizması.

Tatil gününe, birlikte davranacak hukukçuların nöbetlerine, kimselere haber vermeden yüze yakın dosyaya tek tek karar verecek bir gece mesaisine denk getirilen ve hukukun görünüşte işe yarar boşluklarından sonuç alacak bir sızma girişimi bir hukukçu için ne kadar makul anlaşılır sağlıklı ve geçmişte örneği görülmüş şey?

O yüzden yaşadığımız tahliye macerasının bir hukuk tartışması olmadığı çok açık.

Olup bitenlere bakınca bir hakim davranışıyla karşı karşıya olduğumuz iddia edilebilir mi?

Sadece bu tuhaf operasyonun icra tarzı değil buna cesaret etmek de yeterince açıklayıcı.

Tıpkı 17/25 Aralık'tan sonra sorduğum soru burada da geçerli; bu bir intihar eylemi ve bunu motive eden ne olabilir?

Böcek, KPSS, Adana tır derken bu örgütlü kriminal vakalarda yer alan polis ve askerlerden sonra sıranın bu işleri onlarsız yapamayacakları ayan beyan ortada olan hukuk bağlantısına gelmeye başladığı günlerde bu girişim kaçınılmaz sonu geciktirmeye yönelik bir gürültü mü?

Yoksa seçimlere doğru kafaları biraz daha karıştırmak ama asıl yurt dışında başlatıp kısmen sonuç aldıkları yönlendirmeye yeni malzeme sağlamak mı?

Çok sayıda sebep bulunabilir, gerekçe öne sürülebilir.

Gördüğüm o ki tahliye denemesinin ortaya çıktığında bunun sonuç alması imkansız bir girişim olduğu gibi toplamda Paralel Yapı'nın artık dengeleri değiştirecek bir gücünün kalmadığıdır.

Mayıs ayı sonunda toplanacak MGK'da Kırmızı Kitap'ta yer alacaklarını onlar da biliyorlar muhtemelen.

Her yıl revizyona tabi olmakla beraber 5 yıl boyunca devletin aleyhindeki örgütler arasında devletin temel metinlerinden birinde zikredilecekler.

Dolayısıyla o tarihten itibaren bu mesele resmen de devlet meselesi haline gelmiş olacak.

HSYK seçimlerinde 4 bin 500 hakim ve savcının oyunu yani toplam katılımın yüzde 40'ından fazlasının oyunu almış bir örgütlülüğün devletin dikkatini çekmemesi imkansızdı zaten.

Burada kast edilen 'örgütlülük' meşru, şeffaf, legal olmayan bir iç bağlantı tabii ki.

Velhasıl hesap tutmadı, tutması imkansız bir girişimdi ve çıkardığı toz dumana rağmen kendini deşifre eden, kendileriyle ilgili nasıl çalıştıklarını, nasıl adanmış olduklarını, nasıl örgütlü olduklarını da açık eden bir girişimdi.

Tahliye operasyonu Paralel Yapı'nın tasfiyesini hızlandırmaktan başka işe yaramadı özetle.

Hatta nasıl bir tehdit tehlike olduklarına dair güçlü bir delili bizzat vermişler oldular.

Bu olup bitenlere bakarken Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın dün yaptığı konuşmadaki vurguları iç açan pırıl pırıl cümlelerle gelecekte hukuk yolunda atılması şart olan adımları da gösteren tebriği hak eden cümlelerdi.

Seçimden sonra sonuç ne olursa olsun Türkiye'nin acil bir hukuk reformuna duyduğu ihtiyaç hemen her gün kendisini yeniden hatırlatıyor, dayatıyor.

Atasözüne atıf yaparak başladık yazıya; “bir musibet bin nasihatten evlâdır”la bitirelim.
#sosyal medya
#hsyk
#Zühtü Arslan
#anayasa mahkemesi
٪d سنوات قبل
Yanlış hesap Bağdat’tan döner ama…
Yüksek faiz mi düşük faiz mi?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü