|
Camianın algı yönetimi: Bozuk aynalara güzelliğini söyletmek

Gülen hareketinin baştan beri en uzman olduğu hususlardan birinin algı yönetimi olduğunu söylemiştik. Hareket yıllarca kendisinin nasıl görüneceği hususuna devasa yatırımlar yaptı. Bir devletin kamu diplomasisi faaliyetleri çapında ve bütçesinde faaliyetler yaparak nasıl göründüğünü, nasıl algılandığını yönetmek istedi. Algılanış biçimiyle ilgili hoşuna gitmeyen en ufak bir haber veya söz duyduğunda bunu düzeltmek için inanılmaz bir enformasyon çabası sergiledi. Kendisi hakkındaki algı sayfaları tam bir tabula rasa olarak kalsın ve onu istediği gibi kendisi doldursun istedi.

İşin ilginci, üretmeyi hedeflediği algı ile kendi elemanlarına kendini anlatış biçimi arasında her zaman bir mesafe oldu.

İçerde herkes bu oluşuma bir dini cemaat olarak inandırılmıştır mesela. Ama dışarıya bu hareketin bir sivil toplum hareketi olduğu algısını özenle işlemeye büyük yatırımlar yapıldı. Hareketin üyeleri birbirine en sıkı örgütsel bağlılıklarla bağlı oldu.

Yurt içindeki veya dışındaki okullara veya bütün görevlere harekete intisap etmiş olan üyeler kendi tercihlerine ve ailelerinin rızasına hiç bir şekilde bakılmaksızın atama usulüyle yollandı. Hareketin üyeleri bu anlamda hiç bir kararı sorgulamadan kendilerine sıkı bir hiyerarşik düzen içinde takdir ve tensip edilmiş olan görevlere gittiler.

Bir anlamda bu gerçekten hareket mensuplarının hizmet idealine ne kadar müthiş bir fedakarlıkla bağlı olduğunu ve sorgulamaksızın her göreve koştuklarına dair müthiş bir sahnedir. Ancak bu sahneye rağmen hareketin Gülen’in doğrudan yönetimine bağlı olmaksızın kendi kendine işleyen bir gönüllüler hareketi olduğu izlenimi vermeye çalışıldı. Biricik evlatlarının kendi rızaları dışında yurtdışındaki işlere yollanmasından şikayet eden ailelerin haddi hesabı olmuyordu bu arada.

Hareketin müntesipleri arasında Yahudilik hakkında, Gayr-ı Müslimler, Aleviler ve hatta Kürtler hakkındaki kabuller ile dışarıya yansıtılmaya veya başkalarında idare edilmeye çalışılan algılar arasında da hep dağlar kadar fark olmuştur. Hareketin bir sır hareketi olması, her düzeyde herkesin herkesten bir şeyler saklamasını da beraberinde getiriyor. Asıl sır zaten hocaefendide saklıdır. Ama hiyerarşik düzeyine göre herkesin bir altından gizlediği sırlar vardır. Çifte dil, tüm sırcı, esoterik, batıni hareketlerde olduğu gibi böylece Gülen hareketinin karakteri haline gelmiştir.

Tarihte de Batınilerin bizzat kendi üyelerinden sakladıkları sır silsilesinin son ve büyük halkasını elinde tutan liderler bu sırrı hep bir siyasi oportünizmin, iktidarın ve başkalarıyla işbirliği imkanlarının en büyük aracı olarak değerlendirmediler mi?

Gülen hareketinin algı yönetimi şimdiye kadar hep kendini başkalarına en iyi şekilde göstermeye dönüktü. O yüzden halini görmeyip karşısına geçtiği aynaya baskı yaparak dünyada kendisinden daha güzeli olmadığını itirafa zorlayan çirkinin hali vardı üzerinde. Baskı yaptığı bozuk aynalardan istediği cevabı ala ala kendisini de buna inandırdı. El attığı herhangi bir alanda kendisinden güzeli, iddialısı çıktığında onu bertaraf etmenin hiç bir yolundan çekinmedi. Kumpaslar kurdu, medyasıyla, polisiyle, yargısıyla onu yok etmeye çalıştı.

Dünyanın en ılımlı, en akıllı, en derin, en büyük alimi ve İslam’ın da en büyük temsilcisi olduğuna inandı hocaefendileri. Yaptıkları sempozyumlarla, diyalog turizmleriyle, PR çalışmalarıyla, kamu diplomasileriyle karşılarındaki dünya aynasına tam bunu kabul ettirmiş olduklarını düşünürken, Erdoğan diye biri çıktı, bütün dünyada hem siyasi bakımdan hem İslam’ın temsili bakımından o hocaefendinin bütün asabını bozacak işler yaptı. İslam’la demokrasi, insan hakları, insani yardım ve kalkınma gibi konular konuşulacaksa, bu işlerde ilk akla gelenin Erdoğan olması hazmedilebilir değildi. Hocaefendinin şimdiye kadar Wall Street Journal, Economist, The New York Times gibi aynalara bile binbir ısrar ve çabayla, duygusal ilişkilerle, söylettiği güzelliğin (!) kaldırabileceği bir durum değildi bu.

Gülen hareketi, o bozuk aynalara halen bir şeyler söyletebiliyor belli ki. Ancak onlara bir şeyler söyletirken de çirkinliği ortalığa dökülmüş durumda. Kendi algısına dair ortada yönetebileceği hiç bir şey kalmamış durumda. Her tarafın döküldüğünü fark ediyor. Kimseyi artık bu hareketin İslam’a insanlığa veya herhangi bir iyi amaca hizmet hareketi olduğuna inandırması mümkün değil.

Bir bakıma batık bir yapı var, ama son anda yapabileceği ve yapmakta olduğu şey histerik bir intikam çıkışıdır. Şu anda camia bütün PR ve algı yönetimi maharetini kendi algısını düzeltmeye değil, Erdoğan ve AK Parti algısını bozmaya, onu yıpratmaya adamış durumda. Kendi algısını düzeltmekten yana ümidini kesmiş durumda. Dünyaya, Erdoğan yönetim altındaki Türkiye’nin basını nasıl baskı altında tuttuğunu, Türkiye’nin demokrasiden ne kadar uzaklaşıyor olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Polis, medya ve yargı ayaklarıyla oluşturdukları mafyatik yapının yol açtığı mağduriyetler dolayısıyla kendileri hakkında davalar açılıyor. Açılan hiç bir davanın gazetecilik faaliyetleriyle ilgisi yok. Maşallah gazeteleri ve televizyonları Türkiye tarihinin hiç bir döneminden hiç bir gazetecinin teneffüs edemediği bir özgürlük ortamından yararlanarak sabahtan akşama kadar en şiddetli muhalefetini de yapıyor.

Olayı getirip yazdıkları yazılara baskıya dayandırmaları, bunu dünyaya böyle aksettirmeye çalışmalarını şimdiye kadar “hizmet” vaatlerine inanarak bunlara bir nebze himmet vermiş olanların vicdanına havale etmek lazım. O vicdan halihazırda en büyük cezayı veriyor zaten.

#Gülen
#cemaat
#Gülen hareketi
9 yıl önce
Camianın algı yönetimi: Bozuk aynalara güzelliğini söyletmek
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti