|
Felsefesiz ilâhiyat, ilâhiyatsız felsefe: İki çıkmaz sokak

İlâhiyatlardan felsefe derslerinin kaldırılması cinayettir, derken, son derece ciddiydim. Ne dediğini bilen, sorumluluğunu müdrik biri olarak kurmuştum bu cümleyi.

FELSEFESİZ İLÂHİYAT: DÖRT TEHLİKE

İlâhiyatlarda şimdiye kadar verilen felsefe eğitiminin yeterliliği-yetersizliği sorunu, elbette ki tartışılmalı. Aynı şey, Türkiye"deki genel felsefe eğitimi için de geçerli; belki de daha fazla, üstelik de.

Ama İslâm dünyasının, son iki asırdır, idrak kapılarımızı kapatan, anakaynaklarımıza neyse o olarak nüfûz etmemizi imkânsızlaştıran ve tecdid / yenilenme imkânlarımızı iptal eden köklü bir medeniyet buhranı yaşadığı bir zaman diliminde, örneğin Gazalî"nin yaptığı silkinmeye benzer bir silkinmenin felsefesiz olamayacağını ne kadar idrak edebilmiş durumdayız, kuşkuluyum doğrusu.

İlâhiyat"larda felsefe derslerinin kaldırılmasının ya da iyi bir felsefe eğitiminin verilememesinin dört büyük tehlikeli sonucu olacak.

BİRİNCİ TEHLİKE: SIĞLAŞMA VE İÇ-ÇATIŞMA

Sözkonusu yazıda da vurguladığım gibi, ilk büyük tehlike: Selefîleşmenin bir anda kontrolden çıkarak çığ gibi yayılması.

Selefîleşmenin yayılması, İslâm"ın, bütün gücü, vaatleri ve derinliğiyle yeniden tarih sahnesine çıkmasından önce daha doğmadan boğulmasıyla sonuçlanacaktır.

Çünkü selefîleşme, düz mantığın, sığlığın yaygınlaşmasına; fikrin, düşünmenin, aklın büsbütün dumura uğramasına; "İslâm"a karşı İslâm" çatışmasının fitillerinin ateşlenmesine yol açacak; İslâm dünyasını, başa çıkılması zor bir iç-kargaşanın, kısacası fikrî, akîdevî ve siyasî bir çıkmaz sokağın ortasına fırlatacaktır.

Dün, Batılılarla boğuşan Müslümanlar, bu kez birbirleriyle boğuşmaya başlayacaklar maazallah. Mısır başta olmak üzere, bu tehlikeli fitilin nasıl ateşlendiğini ve hızla yayıldığını göremiyorsak, vay hâlimize!

İKİNCİ TEHLİKE: "İLÂHİYATÇI FELSEFECİ" FOBİSİ

İkinci tehlike, felsefeyi sadece Batı"da üretilen fikirlerin, akımların burada acentalığını yapmaktan başka bir yaratıcılıklarına şahit olmadığımız seküler çevrelerin Türkiye"de felsefeyi tekellerine almalarının önünün sonuna kadar açılmasıdır.

Bu, uzun vadede Türkiye"nin entelektüel hayatının bitirilmesi demektir. Bu çevreler, son onyıllarda ilâhiyatlardan dikkat çekici felsefecilerin çıkmasından fenâ hâlde rahatsız oluyorlar.

Nitekim bu nedenle son yıllarda, "ilahiyatçıdan felsefeci olmaz, ilâhiyatçı felsefeciler bizi ortaçağ karanlığına sürüklerler" diyerek (evet aynen bu ifadelerle) yeterince duyulmayan bir kampanya başlattılar.

Söylemek bile gerekmiyor: Bu seküler felsefe çevrelerinin kaygıları, felsefî değil, siyasî-ideolojik bir kaygı. Siz buna "kayıkçı kavgası" da diyebilirsiniz! Tahtlarının sarsılması korkusu açıkçası. Korkunun ecele faydası yok, ne yazık ki.

İLÂHİYAT"SIZ FELSEFE MÜMKÜN MÜ?

"İlâhiyatçı"dan felsefeci olmaz" diyen felsefecilerin felsefeciliğinden şüphe ederim: İlâhiyatsız felsefe, özelde felsefenin, genelde düşüncenin köküne kibrit suyu çakmaktan başka bir işe yaramadı ve felsefeyi de bitirdi zaten, bunu görün, derim.

Bu arkadaşlar, felsefenin ölümünü ilan eden Nietzsche"yi, Heidegger"i, Wittgenstein"ı, Deleuze başta olmak üzere bütün bir "postmodern felsefe"yi nasıl okuyorlar acaba, merak ediyorum gerçekten.

Dahası, din-felsefe ilişkisini müstakil kitaplar yazarak tartışan Derrida, Vattimo, Agamben, hatta papa Ratzinger"le aynı kitaba imza atan Habermas"a da "ortaçağın karanlıklarında gezinen mürteciler" diye bakıyorlardır, mutlaka!

Daha da önemlisi, ilâhiyat"la derinlemesine ilgilenmeyen, ilâhiyat"a kayıtsız kalan felsefecinin aslâ felsefeci olamayacağından şüphe bile edilmez. Neden dünya çapında bir felsefeci, bir düşünür çıkaramıyor bu seküler "felsefeciler" sanıyorsunuz ki?

FELSEFÎ KOMEDYA!

"Nusret Hızır" mı, dediniz?

Hay Allah!

Kesinlikle komedi yapıyor olmalısınız!

Üçüncü sınıf bir pozitivist mi, çıkarabildiğiniz filozof? Sahi, kimdir bu kadar "büyük" filozof da, hiç kimse bilmiyor adını bile, kelaynaklardan başka!

Yetiş Hızır, yetiş! "Kurtar" bizi şu "hınzır"lardan!

Şaka bir yana, Türkiye"de seküler felsefeciler, genelde ilâhiyata, özelde İslâm felsefesine ve düşüncesine kayıtsız kaldıkları sürece sadece acentalık yapacaklarını, komik duruma düşeceklerini göremeyecek kadar zihinleri sömürgeleşmiş durumda.

"Ben felsefeciyim ama ilâhiyat"la ilgilenmiyorum" diyen adama, "komedi yapıyorsun galiba?" diye sorarlar. Nerede? Elbette bizim felsefecilerin acentalığını yaptıkları Batı"da!

ÜÇÜNCÜ TEHLİKE: ENTELEKTÜEL CİNAYET

Üçüncüsü de, hem çağın tanınması hem de İslâm ilim ve tefekkür geleneğinin canlandırılması, tecdid edilmesi, bize yeniden hayat sunabilecek ölçüde hayatiyet kazanması açısından felsefe gözardı edilemeyecek bir "imkân"dır.

Felsefenin kaldırılmasının ya da felsefenin imkânlarını ve zaaflarını gösterebilecek, hikmetin yapı taşlarını döşeyebilecek iyi bir felsefe eğitiminin verilememesinin, uzun vadede entelektüel bir cinayetle sonuçlanacağını bir kenara not edin, derim.

DÖRDÜNCÜ TEHLİKE: GENÇLER ARASINDA ATEİZMİN YAYGINLAŞMASI

Son birkaç yıldır ateizm gençler arasında hızla yaygınlaşmaya başladı ve "ateizm modası" salgın hâlini aldı.

Bunda ülkedeki seküler eğitim sisteminin, özellikle de bayağı postmodern popüler kültürü yaygınlaştıran soysuz, yoz medya rejiminin payı çok büyük.

Hız ve haz kuşağı geliyor: Dinle bağlantısı sıfırlanan, müzik, futbol, film ve internet endüstrine kaçan, orada yaşayan neo-pagan bir kuşak bu.

YENİ BİR "KELÂM": HEMEN VE ŞİMDİ!

Bu dekadanla dans dalgasının ve insan türünün geleceğini tehlikeye sokan bu yokoluş sürecinin önünde İslâm"dan başka hiçbir güç duramaz.

İşte iyi bir felsefe eğitimi, bu küresel dalganın önüne set çekebilir. O yüzden yeni bir "kelâm"a ihtiyacımız var şiddetle.

İLÂHİYAT NEDİR, FELSEFE NEREYE DÜŞER?

Felsefe, düşünmeyi mümkün kılan bir "yer" değil, düşünmeyi başlatan bir "yer"dir. Düşünme, sadece felsefeye indirgendiğinde, insanı düşürür, yerinden eder, hatta perişan eder.

Neden?

Şundan: Felsefe, akılla yapılan bir "düşünme çabası"dır. Akıl, sınırlıdır. Felsefe, eğer aklı, sanki sınırsızmış bir "şey"miş gibi düşünerek, düşünmeyi sadece akla indirgemeye kalkışırsa, insanı, bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükler.

Düşünme, sadece akla indirgendiğinde biter. Akıl, o andan itibaren sadece aklamacılık yapmaya başlar, aklı da bitirir, hayatı ve hakikati de: Akıl donar, hayat solar, hakikat söner. İnsan, ruhsuz bir varlığa dönüşür.

METAFİZİK: İNSANI TANRILAŞTIRAN SÜRECİN ADI

İlâhiyat, teoloji demek değildir. İlâhiyat"ın bütün Frenk dillerindeki karşılığı "divinity"dir.

İlâhiyat, metafizik demek de değildir. Teoloji de, metafizik de, düşünmeyi, salt akılla yapılan zihnî faaliyete indirger.

O yüzden meselâ İbn Sînâ"nın kitabının başlığı, "Metafizik" değil, "el-İlâhiyat"tır. İbn Sînâ"nın veya Konevî"nin "ilâhiyat ilimleri"yle ilgili kitaplarını "Metafizik" olarak çevirmek tam bir cinayettir. İbn Sînâ"yı da, Konevî"yi de, Kartezyen felsefeye indirgemek, ilâhiyatı, antroposantrik (insanı tanrılaştıran) bir algılama biçimine hapsetmek ve bitirmektir.

İlâhiyat, marifetullah (Yaratıcı"yı "bilme") yolculuğunun temel kaygı ve kalkış noktası olduğu, felsefenin aşıldığı ve hikmete ulaşıldığı, insanın kendini aştığı ve kemâl mertebelerine ulaştığı hakikat yolculuğunun adı, adresi ve yöntemidir. Zirvedir.

FELSEFE, HAKİKAT DERYASINDA BİR DAMLA OLABLİR SADECE

Düşünmeyi sadece felsefeye indirgemenin insanı götüreceği tek yer, izafileşmedir. Atomlaşma. Parçalanma. Hakikatin paramparça edilmesi. İnsanın yersiz-yurtsuz, amaçsız, oraya buraya savrulan bir varlığa dönüştürülmesi.

Dolayısıyla aklın arzuya, ayartıya yenik düşmesi: Ayartının ve paganizmin zaferi.

İlâhiyat"sız felsefenin nefesi, hakikatin izini sürmeye yetmez. Yetmez; çünkü hakikat, aklın aklının alamayacağı kadar engin bir deniz, doyumsuz bir deryadır.

Felsefe, bu deryada bir damla olabilir sadece. Felsefe, derya olmaya kalkıştığı ân, deniz suyunu çeker; insanı, susuzluğa, çöle mahkûm eder.

٪d سنوات قبل
Felsefesiz ilâhiyat, ilâhiyatsız felsefe: İki çıkmaz sokak
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı