|
Hakikat medeniyeti

Medeniyet, Mekke’de hakikatin şiarlarına hayat buldurtan, Medine’de hakikat şuurunu hayat oldurtan, medeniyet sürecinde bütün insanlığı hakikat şiirine durduran, bütün varlığa ve insanlığa hayat sunan hak dinin hem ifadesi, hem de kendini ifade eden hakikatli hakikat yolculuğudur.

Medeniyet, hayata hayatiyet kazandırma mücahedesi ve mücadelesidir.Hakikatin hayatına ve hayatın hakikatine. İnsana, tabiata ve bütün varlığa.

Hayatiyet, kalbin işlediğinin, iş gördüğünün ve işini iyi gördüğünün alâmet-i fârikası ve yegâne vasıtasıdır. Kalbin çalışıyor olması ise, ruhun atılım yapmasının yegâne şartı. Ruhun hayat bahşeden fütûhatının.

“AKLEDEN KALP”

Medeniyetin merkezinde kalp vardır: Akleden kalp. Kalp atıyorsa, orada hayat vardır ve hayatiyetini sürdürüyor, demektir.

Burada dikkatimizi çekmemiz gereken hakikat şu: Medeniyetin bir merkezi vardır. Aklı da, gözü de, ruhu da, sözü de harekete ve hayata geçiren bir merkezi: Kalp.

Kalp, yaratıcı ruhun kaynağıdır. Vicdanın. Fıtratın. Su katılmamışlığın. Saflığın. Arınmanın, Arı-duruluğun. Hakikatin yani. Hakk’ın hakikatinin.

O yüzden, hem hayatın hakikatinin, hem de hakikatin hayatının, hayat bulmasının, hayat olmasının, herkese ve her şeye hayat sunmasının doğurgan dölyatağı.

Müslüman şehirde cami, insandaki kalbin işlevini yerine getirir: Hayatın merkezi, camidir. O yüzden cami, her gün beş defa insanları yıkayan ve arındıran gürül gürül akan bir çağlayanı andırır. Tıpkı kalbin bedeni ve ruhu her dâim arındırması ve temizlemesi gibi.

MÜSLÜMAN ŞEHİR: “PEYGEMBER-ŞEHRİ”
Müslüman şehir ne peki? Sadece bir mekân’dan mı ibaret?

Elbette ki, hayır. Müslüman şehir, her şeyden önce, Efendimiz”in (sav) tarifiyle, kendisidir. Efendimiz, kendisini “ilmin medinesi” diye tarif etmiştir.

Yani Müslüman şehir, ilâhî hakikatin nebevî bir dille insan tarafından hayata ve harekete geçirildiği bir “peygamber-şehri”dir: Müslüman şehirde, ilâhî sesle beşerî ses’in buluşması, medceziri gerçekleşir.

Dün İstanbul böyle bir şehirdi. Kudüs böyle bir şehirdi. Herat böyle bir şehirdi. Bağdat, Kurtuba, Bosna, Şam ve Kahire böyle bir şehirdi.

Neden bu kadar “kirlendiğimizin” cevabı, işte bu “Müslüman şehrin” yok olması gerçeğinde gizli biraz da, öyle değil mi?
AKLIN SÜRGÜNÜ: SİVİLİZASYON / UYGARLIK
Nasıl kalp yaratıcı ruhun (dikey eksen’in) vasıtası ise, akıl da kurucu iradenin (yatay eksen’in) vasıtasıdır. Eğer akıl, kalple buluşabilirse, hayata da, hakikate de giden yapı taşlarını döşeyen bir kurucu irade vazifesi görür. İnsanın yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirmesinde rolünü bihakkın yerine getirir.

Ama eğer akıl, kalple buluşamaz da, kendi başına hareket etmeye kalkışırsa, kurucu iradenin kaynağı yıkıcı ve yok edici bir kudrete dönüşür; şiddetin ve şirretliğin kaynağı olur. İnsanın taşımayacağı bir yük hâline gelir.

***

Sivilizasyon yani uygarlık, hakikatin bittiği yerde başlar ve hayatı da bitirir. O yüzden uygarlık eleştirileri yerden göğe kadar haklı. Ama uygarlık eleştirilerinin medeniyet eleştirileri olarak yapılması ise sonuna kadar, dibine kadar hastalıklı.

***

Uygarlığın kaynağı, tek dayanağı akıl’dır. Modern akıl. Akıl, ölçmeye biçmeye, hesap kitap yapmaya, insanlar, hayat ve hakikat üzerinde tahakküm kurmaya ve tahakküm kuran kişilerin kurulu düzenlerini aklamaya yarar.

Akıl, indirger, tecrit eder. Hayatı da, insanı da ruhsuzluğa mahkûm eder. Akıl, ayırır; bağları koparır. Kendisini yegâne bağ katına yükseltir. Ama ortaya çıkan şey yalnızca ağdır: Hayatı, insanı ve hakikati boğan bir ağ.
AKIL, KALPLE BİRLEŞTİĞİ ZAMAN HAKİKAT TECELLÎ EDER
Akıl, sadece bilmeye yarar; anlayabilmeye değil. Bilimin kaynağı akıldır. Bilim, Michel Henry’nin enfes bir şekilde dikkat çektiği gibi, varoluşunu yalnızca akıl üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı zaman, yalnızca akla dayandığı zaman, hayatın varoluş dayanaklarını yerle bir eder: Hissi yok eder. İnsanı hissizliğe, ruhsuzluğa mahkûm eder. Canavarlaştırır.

Akıl, ancak kalple birleştiği zaman, hayata ruh üflemeye başlayabilir. İnsanın vicdanını hayata geçirir ve böylelikle başka insanlara, başka varlıklara, tabiata hikmet nazarıyla, nimet nazarıyla, hem kendi hakikatinin, hem de hayatın hakikatinin dercedildiği, şifrelendiği, yansıtıldığı kendini keşif nazarıyla bakar.

Dolayısıyla kalp birleştirir. Kalp, insanın kabesidir: Yaratıcı”nın “yerleştiği” yegâne “yer”. Hayatın ve hakikatin merkez”i, merkez üssü.

O yüzden bütün bağları birbirine bağlar kalp. Hem insanlarla insanlar arasında, hem de insanlarla diğer varlıklar arasında birbirini vareden, birbirinin varlığından haberdar eden, birbirinin varlığıyla var olabildiklerini ihbar eder muazzam bir medcezir icat eder.

Kalp, o yüzden insanı ve dünyayı, Tek Bağ’a, Yegâne Özgürleştirici, Kuvvet ve Kudret Sahibi, yaratıklarına hayat ve hakikat bahşeden Bağ’a bağlar.

Böylelikle akıl, kalbin tesis ettiği vicdanla, insanı arş-ı a’lâya yükseltecek merdivenler döşer, kanatlandırıcı güzergâhlar çizer.

Düşen insanı tutup kaldırır ve başka dünyalara, başka âlemlere, başka varlıkların kâinâtlarına, âlemlerine, dünyalarına (ZAMAN’larına) ulaştırarak leziz, nefis ve doyumsuz bir yolculuk yaptırır insana.

Mülk âlemini aşamayan ve melekût âlemine ulaşamayan, seküler kültür, insanı mülk âleminin meliklerinin tahakkümlerine mahkûm eder. Bu kaçınılmazdır. Melekût âleminde (yani Zaman’ın gerçek boyutlarında) yolculuk yapamayan seküler kültür, mülk âleminin yükleri altında ezer insanı.

#hakikat
#medeniyet
#kudüs
#mekke
#medine
9 yıl önce
Hakikat medeniyeti
İnsaf!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir