“İmralı”dan gelen 10 maddelik açıklama, Kürt meselesi’nde yeni bir dönemecin habercisi. En azından söylemsel düzlemde böyle bu.
Bu 10 maddelik açıklamanın “çözüm süreci”ne bir katkısının olup olmayacağını atılacak pratik adımlar gösterecek...
Dolayısıyla hem liberallerin hem de HDPKK’nın Kürt meselesi’ne ilişkin çözüm önerileri de kaçınılmaz olarak seküler önerilerden ibaret.
Çözüm sürecinde yapılagelen en büyük yanlışlık, Kürt meselesi’ni seküler yollarla çözmeye kalkışmak.
Oysa şu yakıcı gerçeği çok iyi görmek zorundayız: Seküler öneriler, nihai çözümlemede, Kürt meselesi’ni kalıcı olarak çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz hâle getirecektir: Zaten Kürt meselesi’nin patlak vermesinin en temel nedeni, etnik kimlikleri kutsayan, bu toplumun yegâne ortak paydası ve sigortası İslâmî kimliği yoksayan bizzat sekülerizmin kendisidir.
Şunu iyi bilelim: Seküler çözüm önerileri, Kürt meselesi’ni dinamitler, iyice içinden çıkılmaz hâle getirir.
Seküler öneriler, etnik kimliği İslâmî kimliğin önüne geçirir ve 30’dan fazla etnik kimliğin olduğu, “imparatorluk” bakiyesi bu toplumu balkanlaştıracak, paramparça edecek bir dinamit koyar toplumun temeline.
Benim anlayamadığım şey şu: Onlarca farklı etnik, din, kültür temeline sahip toplulukları en az beş asır barış içinde birarada yaşatabilmiş muazzam bir medeniyet tecrübesi geliştirmiş dünyanın tek coğrafyası burası. Tarihin tanık olduğu, herkese hayat hakkı tanıyan, Batı küreselleşmesinin aksine hiç kimsenin kültürünü eritmeyen, tektipleştirici ve düzleştirici bir küreselleşme tecrübesi üretmeyen aşılamamış ve anlaşılamamış muazzez bir küreselleşme modeli bu.
Şu yakıcı gerçeği kavrayabilecek entelektüel bir çapa henüz ulaşamadı bu ülkenin entelijansiyası: Sekülerizm, sanıldığının aksine, başkalarına hayat hakkı tanımaz. Herkesi kendisine benzetmeye çalışır: Vattimo’nun enfes tespitiyle, “zayıf düşünce”ye dayanır ve “zayıf düşünce”, sadece kendini dayatır, başkalarına hayat hakkı tanımaz.
Oysa Osmanlı’nın dayandığı İslâm inanç ve düşüncesine göre, hepimiz Âdem aleyhisselâm’ın çocuklarıyız ve Allah, insanları, birbirleriyle tanış ve kardeş olsunlar diye farklı kabileler, kavimler ve inançlara mensup yaratmıştır.
O yüzden İslâm, toplumları, ait oldukları ırka göre değil, sahip oldukları inançlara göre ayırır / tanır. Dolayısıyla “İslâm yurdu’’nda herkese hayat hakkı tanıyan “Selâm Yurdu” inşa eder.İşte Türkiye, böylesine muazzam ve herkesi kucaklayan bir medeniyet tecrübesine sahip bir ülke.
Ortada böyle bir tecrübe varken, bu kucaklayıcı tecrübeyi yoksayıp, eritici / etnik kimlikleri kışkırtıcı / bölücü seküler önerileri izlerse, kendi ayağına kurşun sıkmış olur, uzun vadede tam bir çıkmaz sokağa saplanıp kalır ve bunun faturası sadece bu topluma değil, bölgemize sanıldığından da pahalıya patlar!