|
Medyatik şiddet, fiîlî şiddetten daha şiddetli ve tehlikeli
Modernlik: Küçük azınlığın büyük çoğunluğu kontrol ve kolonize etmesi.

Bir yanda elitler var, öte yanda elitlerin bir şekilde yönetime kattıkları ama peşlerine taktıkları kitleler.
İZLEYİCİ’DEN DİKİZLEYİCİ’YE...
Foucault, bu durumu, Panopticon üzerinden enfes bir şekilde anlatır. Panopticon, hapishane yöneticisinin (veya gardiyanın) hapishane kulesinden bütün hücreleri merkezden / tepeden kontrol etmesidir.

Panopticon metaforu, modernliği çok iyi açıklar: İktidar aygıtlarına sahip küçük bir azınlık, büyük çoğunluğu izler, kontrol eder.

Postmodern süreçte, bu ilişki biçimi değişti: Büyük çoğunluk, küçük azınlığı dik/izlemeye başladı bu kez. İnsanın medya tarafından ayartılarak ve estetize yöntemlerle dik/izleyici konuma yerleştirilerek kontrol altına alındığı, Synopticon düzeni.
İKİ TÜR MEDYATİK ŞİDDET
Medyatik şiddet’ten sözederken iki tür medyatik şiddete dikkat çekmek istiyorum..

Birincisi, bildik hikâye: Medyada gerek haberlerde gerekse dizilerde, yarışma programlarında, “reality show”larda vesaire gördüğümüz görülür, açık şiddet.

Ne var ki, medyatik şiddetten sözederken yalnızca medyanın şiddeti resmetmesini, hikâyeler, karakterler üzerinden şiddet üretmesini anlamak, medyanın doğasını, dilini, medyatik şiddettin gerçek mahiyetini, felsefî temellerini anlayamamak demek.

Asıl medyatik şiddet, medyanın hikâyeler üzerinden ürettiği şiddet değil, bir medyanın gerçekle ilişkisinden, gerçeği dönüştürmesinden, sanal / medyatik olarak üretilen gerçekliğin fiîlî gerçekliğin yerine yerleşmesinden üretilen söylemsel / felsefî şiddet.
MEDYA MI BİZE “BAKIYOR”, BİZ Mİ MEDYAYA BAKIYORUZ?
Felsefî düzlemde karşımıza çıkan medyatik şiddet sadece bu kadarla sınırlı değil; bir de medyanın hayatımızdaki ontolojik konumuna ilişkin bir boyutu var.

Medya, hayatımızda merkezî bir konum işgal ettiği için, bir araç / bir nesne olarak medya Özne’leşiyor. Bu araca maruz kalan insan ise, Nesne’leşiyor.

Soru şu o hâlde: Medya mı bize “bakıyor”, biz mi medyaya bakıyoruz?

Başka bir ifadeyle, bakan, gören, gösteren, tanımlayan biz miyiz, medya mı?

Elbette ki medya: Biz medyanın yaptığı eylem/ler/i seyrediyoruz.
SÖYLEMSEL ŞİDDET, EYLEMSEL ŞİDDET’TEN DAHA TEHLİKELİ
Foucault, söylemsel şiddetin eylemsel şiddetten daha tehlikeli olduğunu söyler. İlk bakışta düşünmediğimiz, düşünemeyeceğimiz bir tespit bu. Ama gerçek böyle.

Medya çağında, söylem gerçek’ten ya da fiîlî eylem’den daha gerçek, daha etkili, daha belirleyici.

Medyanın fendi, gerçeği yendi, diyebiliriz. Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu diyen bilgelik, medya için böyle söylerdi herhalde.

Medya çağında, medya hükümran. Medya çağında, insan medyanın kurbanı. Medyaları kullananlar elbette ki insanlar ama sonuçta, medya, insanı kullanıyor...

Şöyle ki: Hem hayat medyalar’la yürüyor, medyalar’da yürüyor; medyalar üzerinde/n işliyor.

Hem de medya yani araçlar, insanın da, amaçların da önüne geçiyor. Sonuçta gerçek medyatikleşiyor, medya hem gerçek katına yükseliyor hem de hayatı medya şekillendiriyor.

Sonuçta, medya gerçeği buharlaştırıyor, sanal gerçek, fizîkî-fiîlî gerçeğin yerine geçiyor. Cins adam Paul Virilio, bu olguya, “gerçeğin kazaya uğratılması” der.
MEDYANIN DİLİ VE SÖYLEMİ
Söylemin; bir dili, mantığı, felsefesi ve işleyiş düzeneği var. Eylemin olduğu gibi.

Eylem’le söylem arasındaki ilişkiler bir hayli karmaşık.

Medyanın dili ve dünyası, bir söylem üretir. Medyanın dünyası gibi söylemi de sanaldır. Görüntü, ses, yazı, renk üzerinden işler.

Hayat somut, medya soyuttur. Medyanın dili o yüzden söylemseldir. Fiîlî gerçekliğe değil sanal gerçekliğe dayanır.
ŞİDDETİN MEDYASI, MEDYANIN ŞİDDETİ
Şiddetle medya arasında birebir ilişki kurmak yanlış elbette. Medya, doğrudan şiddet üretmez, medyadaki şiddet, gündelik hayatta hemen karşılık bulmaz.

Bu, medyadaki şiddetin hayatta şiddet üretmediği anlamına gelmez. Aksine medya, şiddeti doğrudan değil dolaylı olarak izleyiciye veya hayata yansır.

Başka bir deyişle, medyanın izleyiciyle ilişkisi dolaylı bir ilişkidir.

Medyanın izleyiciyle doğrudan değil dolaylı ilişki kurması, medyadaki şiddetin gündelik hayattaki doğrudan, fiîlî şiddetten daha karmaşık ama daha derinlemesine, kalıcı, köksalıcı sonuçlar doğurmasına yol açar.

Özlü bir ifadeyle, medyatik şiddet, fiîlî şiddetten daha tehlikelidir.

Dünyayı, içinde yaşadığımız çağı anlamanın yolu medyayı anlamaktan geçer. Medyayı anlayamazsak, çağı da anlamakta zorlanırız.

Sözün özü: Medyadaki şiddeti konuşmak önemli; ama daha önemlisi medyanın bizatihî kendisinin ürettiği, gerçekliği buharlaştıran şiddet daha önemli.

twitter.com/yenisafakwriter
#modernlik
#medya
#şiddet
9 yıl önce
Medyatik şiddet, fiîlî şiddetten daha şiddetli ve tehlikeli
ABD ve Türkiye Merkez Bankası arasındaki hedef farklılıkları
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak