|
Hakim ve Allah

Ben, İngilizce'den Türkçe’ye bir kaç kitap çevirdim. Yani bittecrübe sabit. İngilizce’de ‘vicdan’ kelimesinin karşılığı yok. Yandan çarklı birkaç kelime bulabilirsiniz fakat bunların hiçbiri vicdanın yerine geçmez.

İşittiğim kadarıyla başka Batı dillerinde de yok.

Mehmet Uygun’du yargıçların ‘vicdan ve cüzdan arasında sıkıştığını’ söyleyen hakim. Eski Yargıtay başkanlarından. Baktım. 2006’da vefat etmiş. Bana göre, en kıymetli mirası bu sözdür.

Yargıç elbette yasalarla sınırlıdır. Delillere bakar, mevzuata bakar ve vicdanıyla karar verir.

Eğer, ‘vicdan’ınız ‘takma’ değilse, göz göre göre haksız karar veremezsiniz.

Madem vicdan var, İstiklal Mahkemeleri’nden, 60 ihtilaline, oradan 80’lere kadar, sayısız haksız, hukuksuz karar nasıl verildi?

Cüzdan olabilir mi?

Zannediyorum ‘vicdan’ı, o zamanki mahkeme salonlarına hiç sokmadılar. Vicdan, adliye kapısında, emanette durdu. Yargıçlar, savcılar, dönüşte, evlerine giderken, vestiyerden fötr şapkalarını alır gibi, vicdanlarını alıp gittiler.

Neydi o zaman, mahkeme salonunu hukuk mezbahasına çeviren uğursuzluk?

Cunta. Güç. Faşizm.

Vicdanla cüzdan, daha çok akçalı işlerde veya akçası çok olanların davalarında yargıçları sıkıştırır.

Cüzdan, duruşmada, ‘vicdan’ kılığında, hakimlerin, savcıların arasında ‘sevimli hayalet’ gibi dolaşır.

Böyle yazılarda, iyi insanları tenzih etmek gerekir. Ben de tenzih ediyorum. Çok hakim, çok savcı var, vicdanı, imanı, alınıp satılamayan.

Demek ki güç, vicdanın yerine geçebiliyor.

Cüzdan da vicdanın yerine geçebiliyor.

‘İman’ dedim. Bununla, başka bir şeyi değil, ‘Allah’a iman’ı murad ettim.

Hakim, verdiği kararda, Allah’a karşı da sorumludur.

Laiklikle bağdaşmadığı düşünülebilir. Ama, hakimlerin büyük ekseriyeti için, bu bir gerçekliktir.

Son zamanlarda, bu gerçeğin mutasyona uğradığına şahit olduk.

Hakimler ve savcılar, haksız karar vererek Allah’ın rızasına uygun davrandıklarını düşünebiliyorlar.

Bu nasıl mümkün oluyor?

Allah’ın rızası, haksızlıkla nasıl bir araya gelebiliyor?

Kitap’ta, Sünnet’te böyle bir şey yok.

O zaman nerede var?

Sizi, Allah adına yönlendirme yetkisine sahip olduğunu düşündüğünüz bir merci varsa, o merci’in görevlendirmesiyle haksızlıkta Allah rızası görebiliyorsunuz.

Paralel kumpas öykülerinin hepsinde böyle bir şey var.

Hakim’le Allah arasına giren bir ‘merci’.

Bir hakimin başına gelebilecek en büyük felaket budur.

‘Adalet’in başına gelebilecek en büyük felaket budur. Ve bu felaket, maalesef, vaki olmuştur.

Türkiye’nin önündeki en acil mesele, bu felaketi gidermektir. En büyük ihtiyaç, başka bir şeye, cüzdana, menfaate, güce ve saireye değil, sadece ve sadece adaletin gerçekleşmesine odaklanmış bir yargı düzenidir.

Bu da, herkesin, bütün grupların, bireylerin, inançların, mezheplerin hakkını, hukukunu gözetecek, büyük bir restorasyon süreciyle mümkün olabilir.

Bugün, Adalet Komisyonu’nun geçen sene bu vakitlerde, yolsuzluk iddiaları karşısında görevlerinden istifa eden dört bakanla ilgili kararı konuşuluyor.

Soru şu: Bu dört bakan, Yüce Divan'a gönderilsin mi, gönderilmesin mi?

Bir görüş şöyle: Gönderilmelerine lüzum yok. Nitekim, yerel mahkeme takipsizlik verdi.

Bu görüş herkesi tatmin etmiyor. Ve tatmin olmayanların kendilerine göre gerekçeleri var.

Bir başka görüş: Gönderilsinler, Yüce Divan’da aklansınlar.

Yüce Divan’ın adaletle hükmedeceğinden emin olan bir kimse var mı?

Yok. ‘Ben eminim’ diyenler bile bıyık altından gülüyor.

Benim, bu bakanlarla ilgili hüsnüzannıma veya suizannıma hukuki hiçbir kıymet izafe edilemez.

Ama ister miyim, adil bir yargı sürecinden geçmelerini? Yolsuzluk yaptıysalar cezalandırılmalarını. Yolsuzluk yapmadıysalar, masumiyetlerinin ortaya çıkmasını?

İsterim.

Yargı sisteminin parallelle malül olduğu şu zeminde, herkesi tatmin edecek adil bir sonuca ulaşılması mümkün müdür?

Bana mümkün görünmüyor.

‘Yüce Divan, Yüce Divan’ diye bağırıp çağıranların adalete meftun olduklarını hiç zannetmiyorum.

Onları heyecanlandıran şey, adalet değil, siyaset.

#İngilizce
#vicdan
#Mehmet Uygun
9 yıl önce
Hakim ve Allah
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’