|

Iraklı kadınların hal-i pür melali

Bugün Irak'da sadece erkekler ölmüyor. Kadınlar da ölüyor, dul kalıyorlar. Yaşanan tam bir insanlık dramı ve buna karşı çıkmak için ise bir şeylerin yapıldığını söylemek güç.

Yıldız Ramazanoğlu
00:00 - 26/12/2006 Salı
Güncelleme: 01:23 - 26/12/2006 Salı
Yeni Şafak
Iraklı kadınların hal-i pür melali
Iraklı kadınların hal-i pür melali

Yeni Irak Stratejisi Raporu açıklandı. Televizyonun karşısında yeni olan ne var diye bakıyoruz. Doğu'da her türlü tiranlığa son vermek ve demokrasiyi desteklemeye devam için önemli kararlar alınmış. Demek katliamlar devam edecek.

Erkek işgalciler 650 bin Iraklıyı öldürüp, müzeleri yağmalayıp, kütüphaneleri yakarak bir medeniyeti topyekun imha ederken, kadınların onurunu ayaklar altında çiğnerken, kanlı ganimeti sevgililerine taşırken kadınlar da boş durmuyor. Müslüman kadınlarla yakından ilgileniyorlar.

Inter Press Service'in 11 Aralık 2006 tarihli haberine göre kadınlar artık okula gidemiyor. Sokağa çıkmak ölümcül tehlikeleri göze almak demek. Kadınların kaçırılması, tecavüze uğraması vakayi adiyeden. Kimsesiz kalan ya da kaçırılan yüzlerce kadın bir meta olarak alınıyor satılıyor tasnif ediliyor, darp ediliyor. Irak'ın kadınları talan ediliyor, yağmalanıyor, ey insanlık! diye haykırası geliyor insanın.

Freedom House'ın 31 Aralık 2003 tarihli Irak raporuna göre seksenli yıllarda Iraklı kadınların okuma yazma oranı yüzde 75'in üzerindeydi. Şimdi BM ambargosu, ardından işgal, yağma derken yüzde 20'lere gerilediği yazılıyor. Zalim bir tiran olan Saddam bütün kötü adamlığına rağmen kadınlara, erkeklerle eşit eğitim ve iş fırsatı vermiş, boşanmaların mahkemede olmasını güvence altına almış, eş izni olmadan ikinci eşi yasaklamıştı. Şimdi artık bunlar da yok. Ne hak ne hukuk ne de insanlık var.

DÜNYA MAHKEMESİ'NDE IRAK'LI KADINLAR

Irak'ta olup bitenlerle ilgili inanılmaz olayları Irak Dünya Mahkemesindeki canlı tanıklar bir bir anlatmışlardı. Özgürleştirilmiş Irak'lı kadınlara söylenen şu: 'okulu unut, kocanı unut, oğlunu unut, onurunu ve benliğini unut. Bedenini hazır tut saldırılara, baskınlar tutuklamalar ve tek kurşunla infazlar'a. Kadınlar giyinik yatıyorlar çıplak halde bir baskında ölmemek için. Oysa Irak Mahkemesi İstanbul oturumundan sadece birkaç gün önce başka bir Iraklı kadın, Rejaa Khuzai bambaşka şeyler söylemişti, 20-21 Haziran 2005'de TESEV'in İstanbul'da düzenlediği Kadınların Kamu Hayatına Katılımının Güçlendirilmesi ve Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesinde Demokratik Gelişme toplantısında. Kendileri Irak Ulusal Kadın Konseyi başkanı ve parlamento üyesi.Iraklı bir vatansever olarak ABD müdahalesinden çok mutluyuz, seçimlerin ardından Irak'taki kadınların konumu daha da güçlendi diyordu.

İslam dünyasının önemli bir kısmı işgaller yüzünden adeta açık bir cezaevine hatta dullar kampına dönüştü. Dayanılmaz acılara yolaçan işgale ses çıkaramayan insanlar Dünya Bankasının Irak'lı kadınlara iş kurmaları ve çocuklarının hayatını kazanmaları için bir kereye mahsus vermeyi düşündüğü ikiyüz dolardan övgüyle sözediyorlar. Bütün petrolü ve varlığı çalınan insanlara verilen cüz'i sadakalar için bin teşekkür. Bu şekilde şimdiye kadar iki bin kadın desteklenmiş. Sadece iki haftanın dulları. İşte Özgür Irak işte Özgürleştirilmiş Iraklı kadınlar.

Dünyada Müslüman kadınları susturan, her konuşma teşebbüsünde sözlerini kesen, kendilerini tanımlamalarına bile izin vermeyen bir psikoloik şiddet sarmalı giderek etkisini daha çok hissettiriyor. İslam dünyası bu konularda gelişmelerin arkasında sürüklenmek, ithamları yalanlamak, cevap yetiştirmek ve sorunları görmezden gelerek kadınlarla ilgili mevcut statükoyu muhafaza etmek eğiliminde. İyi kötü ayıklamadan her şeyi muhafaza etmeyi geleneği ihya etmenin gereği gibi görüyoruz. Önden gidip yolu açmak, ağırbaşlılık, soğukkanlılık özgüven ve sabırla İslamın vaad ettiklerindeki zenginliği ortaya koymak, kötü pratikleri ve söylemleri, bağnaz din algılarını kendi iç dinamiklerimizle ayıklamak emek istiyor çünkü. Kafa konforundan, doğru -yanlış mevcut toplumsal yapılanmalardan hiçbir şekilde fedakarlık etmeyi göze almayan insanlarla iş görmek, yola çıkmak mümkün değil. Örneğin Afganistan'daki din kardeşlerimiz Kur'an öğretisiyle taban tabana zıt bir takım pratikleri kadınlara zorla kabul ettirmeye kalkıştıklarında herkesten önce Müslüman din adamları ve kamuoyları ayağa kalkmalı ve kadına statü kaybettirici, aşağılayıcı, engelleyici uygulamaların ilim irfan incelik ve nezaket dini olan İslamla hiçbir alakası olamayacağını onlara söylemeliydi. Derin bir sessizlikten başka bir şey kulağımıza gelmedi ne yazık ki.

Batılı kadınlar da akıl almaz aşağılamalara, şiddetin her çeşidine, cins ayrımcılığına muhataplar ve milyonlarca kadın antidepressan kullanıyor. Onları da içine alan geniş bir kurtuluş örgütlemek için gerekli söylemsel ve pratik altyapıya sahip olmamıza rağmen bu konular her zaman hafife alındı. Meseleye ilgi duyan, bu yönde çalışmalar yapan bir avuç insan ümmetin muteber olmayan işlerle uğraşan kadınları olarak sürekli dışlanıp itildi. Doğal olarak düşman uyumuyor ve sözümona iyiliksever Batı Müslüman kadınlar adına harekete geçiyor. Fransa'da İspanya'da İskandinav ülkelerinde yüzlerce kadın eşleri ya da sevgilileri tarafından bırakın dayağı öldürülürken, bunu hiç gündem yapmayan uygar dünya İslam dünyasındaki istisnai töre cinayetleriyle çalkalanıyor. Bu çok dikkat çekici. Yüzlerce yıldır hiçbir çatışma olmadan dostça yaşamış olan şii ve sünni kardeşlerimizin birbirlerini ve dolayısıyla kendilerini ve ülkelerini yokedecek bir çatışmaya sürüklenebileceklerini hayal edebilir miydik. Şimdi de benzer şekilde kadın-erkek çatışması örgütleniyor.

Ciddiye ister alalım ister almayalım şimdi Gender Jihad gündemde. Bu kavramsallaştırmanın tarihi Ekim 2005. Barselona'da gerçekleşen Birinci Uluslararası İslamcı Feminist Kongrede konuldu bu isim. Cinslerarası cihad mı demeli yoksa toplumsal cinsiyet savaşı mı, mesele bu konuda yazılan metinlerden ve nihai bildirilerin içeriğinden ve eylem planlarından anlaşılabilir. İslamcı Feminizm'in ikinci kongresi de yine Barselona'da 2-3 Kasım 2006'da yapıldı. Hedef poligami boşanma aile planlaması kürtaj gibi konuların feminist perspektifle yeniden yorumlanması ve cinsel özgürlük olarak konulmuş, kimi ayetlere savaş açılmış.

IRAK'TA KADINLAR ÖLÜYOR

2005'e girerken milyonlarca kadın yürüyüşler yapmış, bu dünyayı reddediyoruz demişlerdi ve İnsanlık İçin Küresel Kadın Şartını ortaya koymuşlardı. Başka bir dünya yaratacak gücümüz var diyerek kapitalizmin dizginsiz kar arayışına, ayrımcılığa, sömürüye, her türlü adaletsizliğe karşı, yazıların hayallerin ve şarkıların çiçek açmasını istemişlerdi. 2003'de Irak işgal gücünün komutanı, Sünni-şii çatışması bekliyoruz ama yeterli nefret yok demişti ve bunu ürettiler. Feminizmin üsttenci ve kibirli kolu ise yıllardır İslam dünyasında literatür olarak ilgi çekse de oryantalist dili yüzünden takipçiler bulamamıştı. Çünkü kadın erkek çatışması üretmek için yeterli nefret yoktu, kadına yönelik haksızlıklarla savaşmak da hiçbir cinsin tekelinde değildi.

Son durum şu: Irak'ta ve İslam coğrafyasında Müslüman olan hatta olmayan milyonlarca kadının bedeni ve onuru ayaklar altında çiğnenirken İslamcı Feminizm kongresi düzenleniyor ve sonuç bildirisinde bundan bir tek kelimeyle söz edilmiyor. Bu işin mimarlarından Amerikalı Margot Badran kendisini İslamcı feminist olarak ilan etti ve bunun için Müslüman olmanın gerekmediğini söyledi. Kongreye katılanların büyük çoğunluğu ateist, deist, agnostik, Hristiyan ve başka inançlardan. İslam dünyasından gelenlerin ise büyük kısmı kendini Müslüman olarak tanımlamıyor.

Barselona'nın üs olarak seçimi ise bana çok manidar geldi. Biz tarihimizi unuttuk ama birileri kaldıkları yerden devam etmek istiyor belli ki. Şimdi bir beyit geldi aklıma bu yazıyı tamamlarken. Irak'lı kızlar için tekrarlayabileceğimiz. Ebülbeka Salih bin Şerif'in Endülüs'e Ağıt şiirinden. İspanya'da vahşete uğrayan Müslüman kızlardan sözediyor: Ya o kızlar ki, yakuttan ve mercandan dökülmüşlerdi sanki / Ve sabah bir dağ ucundan yeni çıkan bir güneşin masumluğu .

* Yazar



17 yıl önce