|

Netanyahu'nun çöküşü

Benyamin Netanyahu’nun başkanlığındaki İsrail hükümeti, ikinci yılını doldurmadan parlamento tarafından oy çokluğu ile feshedildi. 17 Mart 2015‘te sandık başına gidecek olan İsrail’de kamuoyu anketleri Netanyahu için çok da olumlu görünmüyor. Yirmi iki ay önce yemin ederek göreve başlayan Netanyahu hükümetinin çöküşü elbette bir sürpriz olmadı ama asıl sürpriz olan bunun neden iki yıl sürdüğü.

Yeni Şafak ve
04:00 - 15/12/2014 Pazartesi
Güncelleme: 21:35 - 14/12/2014 Pazar
Yeni Şafak

Beş partiden oluşan İsrail hükümet koalisyonu, İsrail’in Ortadoğu’daki pozisyonu başta olmak üzere birçok konuda birbirine taban tabana zıt görüşlerdeki siyasi parti liderlerinden oluşuyordu. Liderleri tarafından bir araya getirilen 5 partinin gönülsüz birlikteliğinden oluşan bu koalisyonda, tarafların tek ortak noktası liderlerinin güce olan açlıkları (çünkü her beş parti lideri de iktidar nimetlerinden faydalanmak istiyordu), kişisel hırsları ve şahsi ajandalarıydı. Mavi Marmara olayı sonrası ABD’nin girişimleri ile Türkiye’den özür dilenmesine rağmen devamı getirilemeyen süreç, Mısır’daki askeri darbe sonrası İsrail hükümetinin kararsız kalması, İŞID saldırıları karşındaki sessizlikleri, başta Filistin barış süreci olmak üzere, siyasi, sosyal ve ekonomik birçok alanda ‘sıfır ilerleme’ hatta gerileme kaydetmesiyle bu durum ispatlanmış oldu.


Benyamin Netanyahu başkanlığındaki beşli koalisyon hükümetin neden daha başında ölüme mahkûm bir yapı olduğunu anlamak için, koalisyon ortağı liderlerin kişiliklerine ve şahsi ajandalarına bakmak gerekiyor. İngilizlerin yüz yıl önce yarattığı Ortadoğu metaforu hızla çöküşe sürüklenirken, hükümetin Ortadoğu halklarını anlayan ve bir arada yaşamasına olanak sağlayacak vizyoner liderliğe en çok ihtiyaç duyduğu süreçte bu liderler iktidar için en küçük paydada bir araya gelemediler. (Ortak noktaları, uyumları azdı.)


İki devlet  temelli çözüm

Netanyahu’dan başlamak gerekirse, ülkesini ve hükümetini Ortadoğu halkları ile her an savaşa sürükleyebilecek büyük İsrail’e adamış hırslı bir ideolog. İsrail’in ulusal güvenliğini Filistinlilere yönelik uygulanan sert politikaların devamı için bir bahane olarak kullanan tam anlamıyla egomanyak bir siyasetçi. Sadece bununla sınırlı değil tabi, Netanyahu, kendi siyasi ajandasına ‘iki devlet temelli çözüm’ kapsamında Filistin devletinin kurulmasını engellemek ve İsrail’in kendinden makul anavatana dönme hakkını koruyacak kurallar koymak var. Bu hedefe ulaşmak için her şeyi tereddütsüz yapabilecek kadar kör ve bir o kadar da acımasız bir milliyetçi.

Radikaller tarafında alkışlanan Netanyahu halkının gücünden ve yaşamsal değerlerinden çok Ortadoğu gerçeğinden binlerce Km uzaktaki diasporanın gücüne inanarak ve sırtını buraya dayayarak ayakta kalmayı tercih eden bir üslubu vardı. Netanyahu’nun bu tavrı çoğu kez demokrat ve çözüm arayışı olan İsraillileri bile çileden çıkarıyordu.

Koalisyonun sert üslubu ve Türkiye karşıtlığı ile bilinen Dışişleri bakanı Avigdor Lieberman ise ideolojik olarak Netanyahu’ya en yakın olan isimlerden. Filistin sorunu konusunda benzer düşüncelere sahip olsalar da son Gazze saldırısı sırasında savaşı sürdürme isteği Netanyahu ile fikir ayrılığına düşmesine neden oldu. Lieberman İsrail dış politikasına yön verecek kalibrede bir şahsiyet olmamasına rağmen o koltukta oturuyordu. Diplomasiden çok İstihbaratçı gibi davranıp Ortadoğu’daki silahlı gruplarla görüşme trafiği içinde olması çoğu zaman konuşma üslubuna da yansıyordu. Hakkında ki yolsuzluk iddiaları nedeniyle kısa bir süre görevine ara vermek durumunda kalsa da sözde aklanıp tekrar döndü ancak bu kez Netenyahu ile arasına mesafe koydu. Koltuğuna geri döndüğünde ise bir sonraki başbakan olma yönünde ki hırsını ise artık saklama gereği bile duymuyordu.

 Kadima Partisi’ndeki liderliğini kaybeden Tzipi Livni ise hiç zaman kaybetmeden yeni bir parti kurma yoluna gitti: Hatenua. Adalet Bakanlığı’na getirilen Livni, Netanyahu ile temel olarak zıt bir pozisyona sahipti. Yerleşimlere yönelik politikasında ise karşıtlığını yüksek sesle dile getiren bir muhalifti. Yine de, eğer Filistinlilerle yapılan müzakerelerde baş müzakereci görevi verilirse Netanyahu hükümetine katılmaya istekli olduğunun mesajını vermişti. Ancak Livni ilk dönemde Netanyahu’nun ona müzakerelerde özgür davranma şansı tanımayacağını bilmiyordu elbette.  Netanyahu güvenilir danışmanı Yitzhak Molcho’yu da müzakere ekibine dahil ederek somut bir ilerleme sağlanmasını engellemeye çalıştı.

İsrail kabinesinde zikzak çizen isim

Bir diğer isimde İsrail Ekonomisini yerle bir eden Maliye Bakanı Yair Lapid. Sosyal ve ekonomik kalkınmaya odaklanan gazetecilikten politikaya geçmiş bir siyasetçi olan Lapid, Filistin sorununa yönelik herhangi bir çözüm düşüncesi olmadığı gibi illegal yerleşim yerleriyle ilgili gelişmelerden de oldukça memnuniyet duyan biriydi. Son Gazze saldırıları sürecinde Netanyahu’ya uzun sürebilecek bir savaş için Maliye bakanlığının her türlü desteği vereceği mesajını vererek Diaspora ve radikal Musevilerin sempatisini kazanmıştı.  Lapid, kendi yeteneklerinin çok ötesinde olan ekonomi bakanlığına getirilince kısa süre içinde tecrübesizliğini herkese gösterdi. Yirmi iki aylık hükümetin son dokuz  ayından itibaren Lapid mali politikalar üzerinden Netanyahu ile sürekli bir didişme içinde oldu. Ayrıca İsrail’i bir Yahudi ulus devleti olarak kabul edecek bir taslak üzerinden de Netanyahu’yla bir karşıtlığın içine girince bu nihayetinde hükümetin sonunu getirdi.


İsrail kabinesinin belki de en fazla zikzak çizen ve kafa karıştıran parti yöneticisi kabinenin Ekonomi Bakanı Naftali Bennett ise aşırı sağcı bir isim olarak biliniyor. Hükümete katılmak için başta Lapid ile görünürde bir ittifak içine girmişti. Fakat bunu sağlar sağlamaz ondan uzaklaştığı her zaman Telaviv kulislerinde konuşula geldi. Çoğunlukla Lieberman ile aynı görüşlere sahipti ve daha da önemlisi Filistin konusunda Netanyahu’yu ürkek buluyordu.


 Dördüncü kez başbakanlığa gitmek, siyasi zemini kendi diktalarını rahatça uygulayabileceği bir hükümet için uygun hale getirmek Netanyahu için çok önemliydi. Kendisi ve dört lider, ayrıca koalisyon hükümetinin disfonksiyonel doğası baştan buna kanıt sayılabilir. Dört parti lideri bakan da kendi siyasi konumlarını konsolide etmek ve muhalefette durmaktansa halkanın içinde yer almayı tercih etti. Siyasete daha fazla etki edebilme güdüsüyle koalisyona dahil olmuşlardı.


İsrail halkının geleceği

Netanyahu, hükümeti bir arada tutmak için olağan üstü çaba gösterdi. Hatta erken seçim kararından pişman olduğu ve gizlice ultra Ortodokslarla yeni bir koalisyon kurmaya çalıştığı da konuşuldu. Öyle ki tüm kabineden kendine yönelik eleştirilerin bitirilmesi, uygun fiyatlı konut ve savunma için finansman, barış sürecine sadece kendi şartlarında devam etme ve tartışmalı İsrail’in Yahudi ulus devleti olduğuna yönelik taslağına destek gibi taleplerle ortaya çıkıyordu. Ancak ilk bakışta komik gelse de, Netanyahu kendisinin yerini dolduracak bir lider olmadığını biliyordu. Seçimden sonra ise halkın bu vahşi, bir avuç sözde liderden İsrail’i kurtarması için kendisine destek vereceğini düşündüğü için hükümeti dağıttı. Demokratik siyasal sistemlerde sandıktan çıkacak sonuç önemlidir. Dolayısıyla Netanyahu’yu geri dönüşü olmayacak bir emekliliğe gönderebilecek vesilenin de yine İsrail halkının sandıktaki tercihi olduğunu düşünüyorum.


Netanyahu için artık sonun başlangıcı geldi denilebilir. 17 Mart seçimleri, İsrail halkına bölgesinde kalıcı bir barışın sağlanabilmesi ve demokratik değerlerin muhafaza edilebildiği bir fırsat sunuyor. İsrail halkının geleceği ve güvenliği bu seçimlerden çıkacak sonuçlar ve yeni kurulacak hükümetin politikalarına bağlı. Aksi taktirde I. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu metaforu çökerken İsrail bu yıkımın altında ezilebilir.

#israil
#hükümet
#netanyahu
9 yıl önce