|

Irak Kürtlerini anlamak

Belirsizlik üzerine kurulu tarihiyle Irak'ta, etnik-mezhepsel kavganın tarafları geçmişten bu yana gelen taleplerini artık en berrak şekliyle dile getirmeye başlarken Kuzey'de Kürtler, ABD'nin yardımıyla kurdukları küçük 'imparatorluklarını' tehlikeden ırak, itinayla ama diken üstünde büyütmenin telaşındalar.

Hatice Kılıç
00:00 - 17/05/2012 Perşembe
Güncelleme: 23:02 - 16/05/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Irak Kürtlerini anlamak
Irak Kürtlerini anlamak

Saddam döneminin mazlumları, şimdinin 'karnı tok, sırtı pekleri' Kürtler, 'ulusların kendi kaderini tayin hakkını' dile getiren ilk Irak halkı. Şimdilik bu her ne kadar psikolojik savaş söyleminden ibaret olsa da, bunu dillendirmeye cesaret edebilmeleri ekonomik olarak hızla gelişiyor olmalarıyla ilgili. Türk ve İran yatırımları ülke ekonomisinin bel kemiğini oluştururken petrol zenginliği dışında, Bağdat'tan giden ülke gelirinin en az yüzde 17'si Kuzey'i ayakta tutan yegane unsur. Tüm hararetli tartışmalar da bu noktadan itibaren başlıyor...

Erbil'de takside giderken radyoda spiker olası bir bağımsızlık ilanıyla ilgili halkın nabzını tutuyor. Yayına bağlanan biri 'Bağımsızlık elbette ilan edilsin ancak önce kendi içimizdeki sorunları halledelim. Mesela geçim sıkıntısı' diyor. Spiker hemen müdahale ediyor: 'Neyin eksik?!'

ÇEKİŞME GEÇMİŞTE KALDI

Konuştuğumuz her Kürt bundan birkaç yıl önce adeta çöl olan bölgenin şimdi bir yatırım merkezi haline geldiğini söylüyor. Yatırımların neredeyse yüzde 50'si Türklere ait. Başkent Erbil'de adım başı bir Türk firmasına, Türk okuluna, Türk restoranına rastlamak mümkün. Sayıları hızla artan lüks alışveriş ve yaşam merkezlerinde de yine Türkiye etkisi hakim. Tarihsel olmayan, 'tepeden inme' veya 'Dubai modeli' bir kentleşme söz konusu olduğu için 'varoş' kavramına da yabancılar. Keskin bir zengin-yoksul ayrımı göze çarpmıyor. Bugün Irak'ta siyasi açıdan en mazlum konumda olduklarını söyleyen Türkmenler dahi Kuzey'de geçim sıkıntılarının olmadığını kabul ediyor.

Başta Erbilliler olmak üzere Kuzey Irak Kürtleri bu nedenle 'Kak Barzani'yi seviyor. Onların yanında yapılan masum bir eleştiri dahi keyiflerinin kaçmasına yol açıyor. 'Barzanici' olmayanlar da ondan nefret etmiyor. Süleymaniye merkezli 'Talabanici' görüş ile Barzani yanlıları arasında, bir zamanlar olduğu gibi tehlikeli bir çekişme söz konusu değil. Kürtlere göre iki lider arasındaki fark Barzani'nin doğrudan söylediği şeyi, Talabani'nin cumhurbaşkanı olduğu için dolaylı olarak söylemek zorunda kalması.

'DOĞRU ZAMAN' MUAMMASI

İnsanlar zaten 'bölünme' kabusu içinde kıvranan geleneksel Irak siyasetinden bezmiş durumda ve Barzani sayesinde 'belki de en doğrusu bölünme' diyebilme özgürlüğünü elde ettiklerini düşünüyorlar. Bunun sağladığı özgüvenle, 'vaktinden önce' ilan edilecek bir bağımsızlığın gerçekten yararlarına olup olmadığını da rahatlıkla tartışabiliyorlar. Ve çoğu, bağımsızlık ilanı için doğru zamanın gelmesi gerektiğini düşünüyor. İşte Kuzey Irak'ın gündemi bu 'doğru zaman' tartışması etrafında şekilleniyor.

'Zaman' Iraklı Kürtler için öncelikle kendileriyle yarış halinde oldukları bir süreç anlamına geliyor. Saddam rejiminden kurtularak ansızın'özgürleşmenin' verdiği şokla sosyo-ekonomik açıdan yönünü arayan, kapitalist olmak için can atan ama bunun uzağında görünen Kürtler, hummalı bir modern kimlik arayışı içindeler. Bilerek veya bilmeyerek 'tarihin neresindeyiz, kimiz, kim olmalıyız?' soruları yaşam mücadelelerinin bir parçası haline gelmiş durumda. Her ortamda rastlayabileceğiniz Süleymaniye-Erbil atışmasında 'Kürdistanlılık' üst kimliği sınanıyor.

KUZEY IRAK'IN İZMİR'İ

Seküler bir toplum hayal eden Talabani'nin egemen olduğu, 'Kuzey Irak'ın İzmir'i' Süleymaniye, kendisini Kürt kimliğini layıkıyla yaşayan ve yaşatan, sosyo-kültürel açıdan daha elit bir konumda görüyor. Muhafazakar tabiriyle anılan Erbil ise bunun altında ezilmeyi asla kabul etmiyor. Erbil'e ilk girdiğimizde, üniversitenin kapısında tamamına yakını başörtülü olan genç kızları görüyoruz. Ancak, saçının yarısını kapatan uçuk pembe başörtüsü, onunla uyumlu olacak şekilde uçuk pembe ruju ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla üniversiteli genç kız Süleymaniye'li başı açık kadınlara 'modern' bir mesaj veriyor sanki. Süleymaniye'de ise bahsedilenden daha daha fazla başörtülü kadın görüyoruz. Ve ortak kanı 'bundan bir kaç yıl öncesine kadar dahi İslam'ın etkisinin bu kadar yoğun hissedilmediği' yönünde. Çoğuna göre Kuzey Irak'ta İslami eğilim etkisini giderek artırıyor. Ancak bizim gördüğümüz durum, kentleşmeyle birlikte kırsal-muhafazakar kesimin bir kent yaşantısı yaratıyor olması...

'Petrolden akan para ülkeye harcansa Kuzey Irak dünyanın en gelişmiş bölgelerinden biri olur' diyor Duhok'ta yaşayan ve Barzani'yi seven bir 'muhalif.' Ona göre 'bu toprakların genlerine işlemiş' aşiret yapılanması ve yolsuzluk halka layıkınca hizmet götürülmesinin önündeki en büyük engel. Bunun ıspatı olarak da altyapıdaki büyük sıkıntıları ve Duhok halkının geri bırakılmışlığını gösteriyor. Her ne kadar pazardaki tezgahta duran deste deste paraya kimse elini dahi sürmüyor olsa da devletin gücü sadece küçük 'hırsızlara' yetiyor gibi. Ve bu durum tüm Irak'ın en temel sorunlarından biri olarak görülüyor. Nasıl çözüleceğini sorduğunuzda ise 'kafalar değişmeli' cevabını alıyorsunuz. Devlet-halk ayrımı netleşmediği için doğrudan yönetime karşı bir muhalefet de şimdilik kendisini öteliyor. Saddam sonrası travma yeni yeni atlatılıyor ve 'ne olduk, ne olacağız' sorusuna cevap aranıyor:

'Rahata kavuştuk devrimci ruhumuz öldü' diyor, 'off the record' konuşan üst düzey bir Kürt... Bunu Türkiye'deki Kürt meselesine olan yaklaşımı sorulduğunda söylüyor. Ancak Kuzey Irak'ın bağımsızlığı sorulduğunda da aynı görüşü dile getiriyor. 'Bağımsızlığı iliklerime kadar istiyorum' diyor ama 'Şimdi Bağdat'tan koparsak nasıl geçiniriz?' sorusu devrimci ruhunun önüne geçiyor. Öyle ki Bağdat'la sorun yaşandığı dönemlerde bölge ciddi ekonomik krizler yaşamış. Bir çok işyeri kapanmış, insanlar evlerindeki eşyaları satıp borçlarını ödemek zorunda kalmışlar. Aynı 'gerçekçi' tutumunu Türkiye'deki Kürt sorunu hakkında da sürdürüyor: 'Acı çekmemiş tek bir Kürt'ün varlığına inanmıyorum. Hepimiz çektik, onlar da çekecek. Ama geçecek...'

ÖNEMLİ OLAN ÇIKARLARIMIZ

Bağımsızlık ilanı 'ellerinin altındayken' bunu kendi iç çatışmaları ve çıkarları için erteleme veya reddetme lüksüne sahip Kuzey Irak Kürtleri Türkiye'ye de artık bu pragmatik bakış açısıyla yaklaşıyorlar. Sempatiyle bakıyor fakat güvenmemeye özen gösteriyorlar. Aynı şey PKK'ya yaklaşımları konusunda da geçerli. Türkiye'deki Kürtlerin zamanında yaşadıkları sıkıntılara soğukkanlılıkla yaklaşırken çözümün silahla değil diyalog yoluyla mümkün olacağına inanıyorlar. Saddam rejiminin yol açtığı travma bir 'acıda üstünlük' kompleksini beraberinde getirirken 'refaha kavuşmanın' verdiği özgüvenle kendilerini 'Kürtlüğün merkezinde', çözümün başlangıç noktasında görüyorlar. Bir zamanlar olası gördükleri dört parçanın birleştiği 'Kürdistan'ın mümkün olmadığını ise kabullenmiş durumdalar.

Tarihin hiçbir döneminde asilimilasyon politikasına maruz kalmayan Kuzey Irak Kürtleri için 'Kürdüm' demek de ayrı bir heyecan kaynağı değil. Ve bugün artık varoluşlarının temelinde Kürt olmaktan önce köylü veya kentli olmak yatıyor.

Onların zihinlerini bağımsız Kürdistan'dan önce Erbil-Süleymaniye çekişmesi işgal ediyor...

'Hero Talabani'yle görüştük'
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin, çok nadiren görüşme kabul eden eşi Hero Talabani ile Kuzey ırak'ın Süleymaniye kentindeki ofisinde 'off the record' bir sohbet gerçekleştirdik. Bölgedeki Kürt siyasi hareketinin tarihine damga vurmuş ünlü aydın ve yazar İbrahim Ahmed'in kızı olan, Kürtlerin sevgili 'Hero Han'ı, geçmişte peşmerge olarak dağlarda Saddam rejimine karşı savaşması, Halepçe katliamını gizlice kameraya çekerek dünyaya duyurmasıyla biliniyor. Bugün Irak Kürt siyasetinin perde arkasındaki ismi olarak görülen ve artık bir medya patronu olan Hero Talabani dünyanın en güçlü kadınları arasında yer alıyor. Hero Talabani, dünya çapında çocuklar için yürüttüğü yardım faaliyetleriyle de ünlü bir aktivist aynı zamanda...

12 yıl önce