|

Örtüşen çıkarlar ve Türkiye Rusya ilişkileri

Rusya, Türkiye'nin bölgesel çıkarlarına saygı duymanın ötesinde, Türkiye'nin dış politikası ile daha uyumlu bir politika geliştirerek ve ancak bu şekilde, bu coğrafyada kendi çıkarlarını koruyabileceğinin farkındadır.

Dr. İsmail Safi
00:00 - 13/01/2013 Pazar
Güncelleme: 00:25 - 13/01/2013 Pazar
Yeni Şafak
Örtüşen çıkarlar ve Türkiye Rusya ilişkileri
Örtüşen çıkarlar ve Türkiye Rusya ilişkileri

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2012'nin son ayındaki Türkiye ziyareti, Avrasya bölgesinin güçlü iki ülkesinin, özellikle dış politikada yaşanan kimi fikir ayrılıklarına rağmen, işbirliğinin devamı yönündeki kararlılıklarını göstermeleri açısından önemli bir köşe taşı olmuştur. Bu bakımdan esas itibariyle Erdoğan-Putin görüşmesi, başta Kürecik'te konuşlandırılan NATO radar savunma sistemleri olmak üzere, Suriye sınırında yerleştirilecek olan patriot füzeleri ve silah sistemleri taşıdığı gerekçesiyle Moskova Şam seferini yaparken Ankara'ya indirilen uçağın getireceği sıkıntıların gölgesi altında geçmesi beklenirken, beklenenin aksine, bu sorunların görmezden gelinerek aşılmasını temin edecek çok daha önemli karşılıklı çıkarlarının varlığının teyid edilmesiyle sonuçlanmıştır.

ŞAM'IN AVUKATI DEĞİL

Görüşmede Rus tarafın, kendilerinin Şam rejiminin avukatı olmadıklarını ifade etmeleri yanında, Suriye konusunda 'yeni fikirlerin' tartışıldığını ve bu fikirler üzerinde çalışacaklarını belirtmeleri aslında Türk-Rus ilişkilerinin asla ve asla 'Suriye' meselesine feda edilmeyecek kadar mühim bir mesele olduğu gerçeği de birinci ağızdan ifade edilmiştir. Esasen Kürecik'teki NATO Savunma Sistemleri ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde konuşlandırılacak olan Patriot füze sistemleri meselelerinde,  Rusya'nın kaygılarının temelinde, Türkiye'nin kendini savunma hakkına itirazdan çok, ABD ve NATO'nun bölgeye olan artan ilgi ve müdahalelerine karşı bir tepkiden kaynaklandığı bizzat Putin tarafından ifade edilmiştir.

ABD ve NATO'nun Suriye sorunu bahanesiyle bu bölgeye müdahale etmesini istemeyen Moskova, Türkiye'nin Suriye konusundaki tutumuna daha fazla muhalif bir duruş sergilemek yerine, bundan sonra Türkiye'nin çıkarlarını ve söylemlerini destekleyecek yeni bir politika üzerine çalışacağı beklenebilir. Bu bakımdan bölgesel ve global çıkarlarını göz önünde bulunduracak olan Rusya, mümkün olduğu kadar ABD'siz ve NATO'suz bir çözüm için başta Türkiye olmak üzere, bölge ülkelerinin de içinde olacağı yeni stratejiler geliştirme çabası ve arayışı içine girecektir. Sergiledikleri güçlü liderlik ve başarılı performansları ile, ülkelerinde ve Avrasya coğrafyasında etkili birer siyasal aktör olan Erdoğan ve Putin'in karşılıklı güven ve dostlukları ülkeler arası ilişkilerin gelişmesine de büyük katkı sağlamıştır. Rusya ve Türkiye arasında ikili ilişkilerin ileri bir boyuta geldiğinin çok önemli bir göstergesi olan ve üçüncüsü de İstanbul'da gerçekleştirilen 'Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı'nda, ekonomiden kültüre 11 önemli anlaşmaya imza konulmuştur. Özellikle enerji, inşaat ve turizm alanlarında planlanan ve gerçekleştirilen karşılıklı yatırımlar ile bugün 35 milyar dolar civarında olan Rus-Türk ticaret hacminin çok yakın bir gelecekte 100 milyar dolara çıkarılması planlanmaktadır. 20 milyar dolarlık bir yatırım gerektiren Akkuyu Nükleer Santrali ekonomik boyutu yanında Türkiye'yi nükleer teknoloji alanında sınıf atlatarak nükleer klübe sokacak bir imkan sunmaktadır.

ORTAK ÇIKAR VE PROJELER

Ayrıca bu proje ile Türkiye'nin petrol ve doğalgaza bağımlılığı azaltılmaya ve kaynak çeşitlendirilmesine gidilirken, diğer yanda da; Mavi Akım Projesi, Samsun-Ceyhan Projesi, Güney Akım Projesi gibi enerji nakil projeleri ile Rusya güvenli geçiş hatları bakımından da Türkiye'ye bağımlı olmaya başlamıştır. Ayrıca, Sberbak'ın Denizbank'ı 3,6 milyar dolara satın alması, daha çok enerji ve inşaat alanında yoğunlaşan ikili yatırımların ekonomi ve finans alanlarına da sirayet etmeye başlaması gelecek yıllarda Türk-Rus ticari ilişkilerinin ekonominin diğer alanlarına da yayılıp derinleşeceğinin önemli bir göstergesidir.

Sonuç olarak, uluslararası güç dengesinin geleneksel Atlantik eksenden Asya-Pasifik eksine doğru kaymaya başladığı günümüzde, Türkiye'nin de bölgesel bir aktör olarak temayüz etmeye başlaması ve  geniş Ortadoğu İslam coğrafyasında başlayan 'Arap Baharı' ile eski diktatörlerin bir bir devrilmesi ve yerlerine Türkiye'yi kendine model alan ülkelerin ortaya çıkışı, bu coğrafyanın geleceğinin belirlenmesinde Türkiye'nin başat aktör olacağının bir göstergesidir. Bu gerçeği gözardı etmeyecek olan Rusya, Türkiye'nin bölgesel çıkarlarına saygı duymanın ötesinde, Türkiye'nin dış politikası ile daha uyumlu bir politika geliştirerek ve ancak bu şekilde, bu coğrafyada kendi çıkarlarını koruyabileceğinin farkındadır.

11 yıl önce