|

Unuttuğumuz Afrika umudumuz

1990''lı yılların başında ''Afrika''da ne işimiz var'' mantığı maalesef asıl ilgi duyması gereken çevrelerde bile 2000''li yılların başında da devam ediyordu. Ama 2010''lu yılların başında artık kıtanın her hangi bir ülkesine adım atan her bir vatandaşımız ''Afrika''da çok işimiz'' var demektedir. Vakit ''çok işimiz var'' diyenleri dinlemek ve onlara rehberlik edip kıtanın son 12 asırlık tarihi boyunca iz bırakan atalarımızın mirasına sahip çıkmak ve yeni nesilleri arasında sağlam köprüler kurmakla değerlendirilme vaktidir.

Prof. Dr. Ahmet Kavas
00:00 - 5/08/2014 Salı
Güncelleme: 22:28 - 4/08/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Unuttuğumuz Afrika umudumuz
Unuttuğumuz Afrika umudumuz

Sene 1989 idi. Tam 25 yıl olmuş. Afrika konusunda meseleleri yakından bilenlerin bulunduğu Paris''te ulaşabildiğim akademisyenlerin derslerini takip ederek bilgi edinmek için o günlerde benim için fazla umut vaat etmese de bir gayretin içine girmiştim. Gerçi birçok Fransız akademisyen bir Türk gencinin tam ne istediğini anlatamadığı bu talebini anlamamıştı bile. Çünkü oldukça garipti, bir Türk Afrika''yı neden öğrenecekti? Sadece onlar değil birçok Afrikalı akademisyen, hatta doktora seviyesindeki öğrenciler de şaşkındı.

Dahası Türkiye''den zaman zaman gelen akademisyenler de ''Türkiye Diyanet Vakfı bunun için mi burs veriyor'' diye hayretlerini ifade edip harcanan maddi imkâna ve hayatımdan geçecek yıllara üzüldüklerini ifade ediyorlardı. Aslında konuya ilgi duydukça hevesim artmasaydı ben de onlar gibi düşünebilirdim. Zira biz Afrika''yı unutmuştuk. Kimse o yıllardan bugüne öngörüde bulunup bu devasa kıtanın bir gün bizim için de umut olacağını söyleyemezdi.

1913 yılında Çad''daki küçücük askeri birliğimiz Trablusgarp''ın İtalyanlara bırakılmasıyla bu ülkeden zorunlu olarak ayrılmıştı. Aradan geçen tam yüzyıl sonra bu ülkeye tayin edilecek ilk büyükelçi olarak görevlendirilmek benim için bile hayal dahi değildi. Az zamanda bu kadar mesafe almanın imkânsızlığı ile alakalı bir durumdu. 30 milyon kilometre karelik yüzölçümü ile koskoca kıtada ciddiye alınabilecek ne ikili ilişkilerimiz, ne ekonomik alış-verişimiz, hatta Türkiye ile karşılıklı neredeyse yok denecek uçak seferlerimiz, Sahraaltı Afrika ülkelerinin çoğu ile doğrudan telefon bağlantılarımız bile yoktu. 1985 yılında Büyük Sahra''nın güneyinde felakete dönüşen kuraklığın sebep olduğu açlık karşısında büyük bir yardım kampanyası başlatılan ülkemizde toplanan paraların bir türlü ihtiyaç sahiplerine gönderilememesi medyamızda epeyce eleştirilmişti.

AFRİKA EYLEM PLANI

Mısır dahil beş Kuzey Afrika ülkesi dışında Senegal, Nijerya, Sudan, Etiyopya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Güney Afrika''da ve bir ara açılıp kapanan Somali, Gana, Tanzanya büyükelçiliklerimiz dışında uluslararası ilişkilerde her işin başı olan diplomatik ilişkilerimiz maalesef sembolik bir durumdaydı. Gerçi bu durum 20. yüzyılda sadece Türkiye için geçerli değildi. Afrika''da diplomatik anlamda etkin olan kıta dışı ülkelerin sayısı iki elin parmaklarını biraz geçiyordu. Eski sömürge ülkeleri olan Fransa, İngiltere, İtalya, Portekiz, Belçika, İspanya ve Almanya dışında Çin, Sovyetler Birliği, Hindistan ve ABD özellikle 1990''lı yıllardan itibaren kendilerine gittikçe genişleyen alanlar açıyorlardı. Küba, Güney ve Kuzey Koreler, Japonya, Kanada ve İsviçre gibi ülkeler de belli alanlarda varlık gösterme eğilimindeydiler. Kuveyt, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran''ın yaklaşımları ise daha çok Müslümanlarla ilgili olup biraz da daha o yıllarda Batı medyasında radikal akımları destekledikleri yönündeki ithamlarla daima karalanmaktaydılar. Türkiye ancak 1990''lı yılların sonunda Dışişleri eliyle cılız da olsa ''Afrika eylem planı'' belirlemeye kalkışmışsa da buna ne maddi kaynak, ne de insan gücü ayırmıştı.

1990''lı yıllarda Sovyetlerin yıkılışı ile bağımsız olan Türk Cumhuriyetlerine gösterdiğimiz ilginin benzeri 2000''li yılların ortasında bir anda Afrika''ya da yansıtıldı. 2005 yılı ''Afrika''ya Açılım Yılı'' ilan edildi. Aradan geçen tam 10 yılda gelinen bugünkü seviye ile ilk başta öngörülenin de çok ilerisinde bir seviye yakalandı. Unutulan kıta artık gelecek nesiller için umut kaynağı olmaya başladı. Eğer son 7/8 yılda dünyada yaşanan ve daha ziyade gelişmiş ülkeleri vurmaya başlayan ekonomik krizin rotası Afrika''ya ve Arap dünyasına evrilmeseydi bugün yaşanan insanlık dramları belki de hiç gündemde olmayacaktı. Petrolün varil başına 100 doların altına düşmeyen fiyatı, tüm ana üretim malzemeleri için birinci derecedeki madenlerden elde edilen gelirler devam etseydi Afrika 2010''lu yılları birbirini kovalayan kalkınma hamleleri ile yaşayacaktı. Beklenilmeyen bir dönemece girildi. Kıtanın büyük bir kısmında zor anlar yaşanıyor. Birçok Sahraaltı Afrika ülkesinin her konudaki en büyük hamisi Libya himmete muhtaç hale getirildi. Batı Afrika''daki Ebola virüsü sadece kıtayı değil tüm dünyayı tehdit eder hale geldi. Nijerya''daki ve Somali''deki şiddet tüm acımasızlığı ile devam ederken Mali ve Orta Afrika''da yaşanan acılı yıllar için az da olsa bir nebze sükunet havası yakalandı.

TÜRKİYE ARTIK AFRİKA''DA VAR

Türkiye 2008''de başlattığı Afrika''da etkin bir ülke konumunu başta açmaya karar verdiği büyükelçilikleri faaliyete geçirerek diplomatik yönünü güçlendirdi. Büyükelçilik sayısını 12''den 40''a çıkardı ve tamamına büyükelçi tayin ederek görevlerine başlattı. Bugün Afrika ülkelerinin birçoğunda kıta içinden ve dışından açılan temsilciliklerde genelde maslahatgüzarlar ile ikili ilişkiler yürütülmektedir. Kıtada son yıllarda çok yönlü etkinlikleri ile öne çıkan dört ''yeni aktör'' arasında Çin, Hindistan ve Brezilya ile artık Türkiye''nin adı anılmaktadır. Durduk yere hiçbir ülkenin adı herhangi bir etkinlik kuramadan bu derecede öne çıkarılamaz. Düne kadar Afrika ülkelerinin başkentlerini söyleyebilmek bile büyük maharet sayılırken bugün İstanbul Yeşilköy havaalanından havalanan onlarca uçak istikametini Afrika''ya çevirmektedir. Kıtada yıllardır tekel oluşturan birkaç havayolu şirketi arasında artık  THY bulunmaktadır.

Limanlarımızdan yüklenen ticaret malları çok değil on sene öncesine kadar önce Fransız, İngiliz, İtalyan, İspanyol ve Alman müşterilere gider, onlar aldıklarını Afrika ülkelerine pazarlarlardı. Artık Türk tüccarları ile Afrikalı muhatapları doğrudan alış veriş yaparak aracıları ortadan kaldırmışlardır. Yüz milyon dolarla ifade edilen ticaret hacimleri artık onlarca milyar dolar seviyesine çıkmıştır. Çok değil 1980''li yıllarda üniversitelerimizde göstermelik de olsa Nijerya''dan, Sudan''dan, Kenya ve Tanzanya''dan toplam sayıları yüzü geçmeyen öğrenci vardı. Son on yılın gayretleri ile bu rakam 4000/5000 civarına ilerlemiştir. Her yeni eğitim yılında bu öğrenci ordusuna kıtadan en az bin öğrenci katılmaktadır. Akademik anlamda da karşılıklı ilişkilerin bir an evvel başlatılıp hızlı ve verimli neticeler alınması zaruridir.

Ülkemizin yurt dışı faaliyetlerine ağırlık veren resmi ve sivil toplum kuruluşlarımızın Afrika''ya ilgisi artık nadir olmaktan çıkıp olağan hale gelmiştir. TİKA ile kıtanın neredeyse her ülkesinde kalkınma yardımları ile adını altın harflerle yazdıran ülkemiz ayrıca Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel müdürlüğü, AFAD, Kızılay ve diğer kamu kurumları ile Afrikalıları artık unutmadıklarını ve onlara umut olmaya devam edeceklerini tüm imkanları ile göstermektedirler. Acil durumlarda anında harekete geçebilen onlarca STK''mız her an felaket bölgesine adım atarak ihtiyaç sahiplerinin yanında yer alan uluslararası kuruluşlarla yarışarak ilk yabancı ülke temsilcileri olarak kendi aralarında yarışmaktadırlar. Ramazan ayı ve Kurban Bayramında en fazla sevinenler arasında Afrikalı kardeşlerimiz ön sıralarda yer almaktadırlar. Sağlık, eğitim ve özellikle temiz içme suyu temininde adeta hepsi seferber olmuş vaziyettedirler.

AFRİKA''DA YAPILACAK ÇOK İŞ VAR

2008 yılında birincisi yapılan Türkiye-Afrika devlet adamları zirvesi, 2010 yılında Başbakanlıkça belirlenen ve imzalanan ''Afrika Strateji Belgesi'' ülkemiz adına ciddi adımların artarak atılacağının işaretlerini vermişti. Bugün gelinen noktada artık her alanda Afrika ülkeleri Türkiye adına umut ve gelecek vaat eden ilişkiler ağı içine girmiştir. Ciddi atılımların önünde daima aşılması zor engeller olacaktır. Bu aşılması güç süreçler geçmiş dönemlerde herkesin gözünü korkutmuş ve kimse adım atmaya cesaret edemez hale gelmişti. 1990''lı yılların başında ''Afrika''da ne işimiz var'' mantığı maalesef asıl ilgi duyması gereken çevrelerde bile 2000''li yılların başında da devam ediyordu. Ama 2010''lu yılların başında artık kıtanın her hangi bir ülkesine adım atan her bir vatandaşımız ''Afrika''da çok işimiz'' var demektedir. Vakit ''çok işimiz var'' diyenleri dinlemek ve onlara rehberlik yapıp kıtanın son 12 asırlık tarihi boyunca iz bırakan atalarımızın mirasına sahip çıkmak ve yeni nesiller arasında sağlam köprüler kurmakla değerlendirilme vaktidir.

Bu da her şeyden önce sağlam irade, maddi imkân, dinamizm ve gerçekten dert edinmekle olur. Türkiye son on küsur yılda bu kıvama geldi ve bunun artırılarak devam ettirilmesi gerekmektedir. Zaten hak etmediği halde kapalı kutuya çevrilen ülkemizin her gündemi Afrika''da da ciddi yankı buluyorsa artık verilen emekler meyve tutmaya başlamış demektir. Türkiye-Afrika ilişkileri on yılda unutkanlık alışkanlığını tamamen kırıp her iki tarafın yarınları için umut vaat eder seviyeye geldi.

10 yıl önce