|

Değişen istihbarat karşısında yargı

Dünyada yaşanan değişimler devlet kurumlarını da etkilemiştir. MİT kurumsal olarak bu değişim yaşayan kurumlardan birisidir. Türkiye'de de yargı organları ve iç güvenlik birimlerinin görevlerini yerine getirirken istihbarat birimlerinin performansını azaltıcı girişimlerden kaçınması büyük bu süreçte önem taşımaktadır.

Enver Alper Güvel
00:00 - 17/02/2012 Cuma
Güncelleme: 02:58 - 17/02/2012 Cuma
Yeni Şafak
Değişen istihbarat karşısında yargı
Değişen istihbarat karşısında yargı

Terörizm, modern ulus devletlerin politik ve ekonomik istikrarını hedef alan son derece yıkıcı bir olgudur. Ulus devletler, terörizmin bu yıkıcı etkilerini önleyebilmek ve azaltabilmek amacıyla büyük finansal yatırımlar yaparak istihbarat örgütleri kurmuşlardır. Ulus devletler bünyesindeki bu istihbarat örgütleri de diğer kamu kurumlar gibi yerleşik kurumsal ve hukuksal kısıtlar içerisinde kendilerine verilen teknik görevleri etkin bir şekilde başarmayı amaçlamaktadır. Bu kuruluşlar, hiçbir şekilde, mer-i mevzuatla çizilmiş sınırların (görev tanımlamalarının, rutinin) dışına çıkma salahiyetine sahip değildir. Ancak, özellikle son yirmi yıl içinde gelişen teknolojilerle birlikte terör örgütlerinin ve terörizmin hızla küreselleşmesi, terör örgütlerinin yapısal özelliklerinde büyük değişmeler ortaya çıkması, hiyerarşik devasa örgütlenmelerin yerini birbirinden bağımsız küçük gruplardan oluşan ağyapıların (network) alması istihbarat örgütlerinin performansı üzerinde son derece olumsuz etkilerde bulunabilmektedir. Bu yeni teknolojiler ve örgütlenme biçimi, terör örgütlerinin esnek hareket etme potansiyelini büyük ölçüde artırmıştır. Bu durum, kendisine ayrılan bütçe ve kadro imkânları ölçüsünde etkinliği başarma hedefine odaklanmış hiyerarşik istihbarat örgütlerinin son dönemde art arda büyük başarısızlıklar yaşamasına yol açmıştır. Buna küresel ölçekte en tipik örnek, 11 Eylül 2001 ve sonrasındaki gelişmelerdir.


DEĞİŞEN İSTİHBARAT SİSTEMİ

Bu başarısızlıklar, ulus devletler bünyesindeki istihbarat örgütlerinin, bir yandan yerleşik kurumsal ve hukuksal yapının sınırları içerisinde kendilerine verilen teknik görevleri daha etkin bir şekilde başarmaya çalışırken diğer yandan değişen koşullara hızla uyum sağlama esnekliğini iyileştirilmesini de kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu noktada, günümüz dünyasında tüm istihbarat örgütlerinin, etkinliği iyileştirme hedefi ile esnekliği iyileştirme hedefi arasında bir trade-off'la karşı karşıya olduğu söylenebilecektir. Bu, doğal olarak çözümlenmesi son derece güç bir problemdir.

Bu temel problemin çözümü için atılması gereken ilk adım, doğal olarak, yukarıdan aşağıya doğru istihbarat kalitesini artırmaya yönelik yapısal reformların gerçekleştirilmesi; bir reorganizasyona gidilmesidir. Ancak, istihbarat örgütlerinin reorganizasyonu, sorunu çözmede ve terörle mücadelede tek başına yeterli olamayacaktır. Bir diğer ifadeyle, sadece yasal düzenlemelerden, kurum bütçesindeki, kadrosundaki ve yönetimindeki değişikliklerden sonuç almayı beklemek, yanıltıcıdır. Asıl başarılması gereken, istihbarat birimlerinin değişen koşullara uyum yeteneğinin (esnekliğinin), terör örgütlerinin (özellikle de terörist ağyapıların) kesintisiz inovasyonlarına ayak uyduracak yönde artırılmasıdır. Bu süreçte atılması gereken en önemli adım istihbarat örgütleri çalışanlarının nitelikleri ile örgüt içi tutum ve davranışların (sadakatin, tutarlılığın ve geleneklerin) iyileştirilmesine odaklanılmasıdır. Bunlardan daha önemlisi ise çalışanların hayal gücünü kullanabilme yeteneklerinin ve gerektiğinde kuralları yadsıyabilme becerilerinin geliştirilmesidir.

Bu noktada, ulusal meclislerin (örneğin T.B.M.M'nin) istihbarat örgütleri üzerindeki denetiminin artırılmasını savunanlara karşı, çağdaş yaklaşımlar, meclislerin denetiminin risk üstlenmekten ve uluslararası arenanın bir aktörü olmaktan caydıracak kadar etkin olduğunu ileri sürmektedir. Buna bağlı olarak da istihbarat örgütleri yurtiçinde kendi vatandaşlarına yönelik istihbarata öncelik ve ağırlık verecek; insanların resmi görüşe uygunluk derecesini fişleyen bir birime dönüşecektir. Bu noktada da, “güvenliğin sağlanması” ile “hesap verebilirlik” arasında bir denge sağlama zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Hesap verebilirliğin aşırı derecede abartılması, uyum yeteneğini ve esnekliği azaltarak istihbarat örgütlerinin terör örgütleriyle mücadele ve güvenliği sağlama performansını azaltabilecektir.

Her ne kadar yerleşik ulusal politik karar alma mekanizması istihbaratı büyük ölçüde ulusal bazlı bir olgu olarak görse de, çağdaş dünyada küresel terörle mücadelede başarımın sağlanabilmesi için, ulusal istihbarat örgütleri arasındaki işbirliğinin ve istihbarat paylaşımının giderek artması da zorunludur. Bu paylaşım, büyük ölçüde istihbarat değerlendirmeleriyle ilgili olup istihbarat uzmanları arasındaki düzenli “enformel kişisel etkileşimler kanalıyla” gerçekleştirilmektedir. Çağdaş ulusal istihbarat örgütleri, diğer örgütlerle enformel irtibat kanalları kurma yönünde büyük çabalar göstermektedir. Bir diğer ifade ile istihbarat sadece formel (resmi) sınırlar içerisinde yürütülebilecek bir faaliyet olmaktan giderek uzaklaşmakta; enformel bir boyut kazanmaktadır.

Bu enformel niteliğin artmasına paralel olarak da, formellik incelemesi yapan “yasa uygulama birimleri” ile istihbarat örgütlerinin işlevleri arasındaki mesafe giderek açılmaktadır. Bu durum, istihbarat işlevinin zayıflamasına yol açabilecek boyutlar kazanabilmektedir. Bu tür aksaklıkların giderilebilmesi için yasa uygulama birimleri ile istihbarat örgütlerinin işlevlerinin bir araya getirilmesi, bütünleştirilmesi zorunludur. Ancak, yasaların ve dolayısıyla da yasa uygulama birimlerinin (yani yargı organlarının ve emniyet güçlerinin) büyük ölçüde olguları izlemesine (bir sosyal, ekonomik ya da politik sorunun çözümüne yönelik olmasına) karşılık ulusal istihbarat örgütlerinin, özellikle de terörle mücadele gibi kapsamlı bir konuda, topluma yönelik tehditleri “önceden görerek engellemeye odaklanması” nedeniyle bu iki yapı arasında yer yer çatışmalar çıkması kaçınılmaz olmaktadır.


OSLO GÖRÜŞMELERİ

Nitekim, son günlerde Türkiye'nin gündemini meşgul eden Oslo Görüşmesi, bu çatışmaya son derece tipik bir örnek olarak değerlendirilebilecektir. Bu vakada, istihbarat örgütünün terör tehdidini engellemeye yönelik bir öngörüyle enformel nitelikli istihbarat işlevinde bulunması, konumu gereği mer'i mevzuatla hüküm vermek zorunda olan yasa uygulama birimlerinin harekete geçmesine yol açmıştır. İstihbarat işlevi ile yargı işlevi arasında bir tür “kısa devre” yaşanmıştır. Ancak, yukarıdaki açıklamalardan da görüleceği gibi yasa uygulama birimlerinin “ulusallık, hiyerarşi, görev etkinliği, formellik, hesap verebilirlik” üzerindeki bu vurgusu, her ne kadar yasallık adına yapılsa da, artık küresel ölçekte ağyapılar şeklinde örgütlenen ve ileri teknolojinin bütün imkânlarından yararlanan terör örgütleriyle mücadele için gereken “esnekliği ve enformelliği” zedeleyeceğinden istihbarat işlevinin performansını azaltacak; güvenliği riske atabilecektir.

Bu çerçevede, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yasa uygulama birimlerinin, yargı organlarının ve iç güvenlik birimlerinin görevlerini yerine getirirken istihbarat birimlerinin performansını azaltıcı girişimlerden kaçınması büyük önem taşımaktadır.

* Prof. Dr., Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi
12 yıl önce