|

Ekonomik istikrar, seçimler ve 2023 hedefleri

Partinin ve hükümetin başına bir kişi aramaktan daha önemlisi, hem bugüne kadar iktidara destek verilmesini sağlayan politikaları geliştirerek devam ettirecek hem de ''orta gelir tuzağı'' ve muhtemel ''bölüşüm krizi'' gibi problemleri yönetebilecek kurumsallaşmış bir yönetim ile çözüm oluşturabilmektir.

Dr. Cengiz Yavilioğlu
00:00 - 24/07/2014 Perşembe
Güncelleme: 22:28 - 23/07/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Ekonomik istikrar, seçimler ve 2023 hedefleri
Ekonomik istikrar, seçimler ve 2023 hedefleri

Türkiye, uzun dönemli istikrarsız koalisyon hükümetlerinden sonra yaklaşık 12 yıldır istikrarlı bir şekilde AK Partili hükümetler tarafından yönetiliyor ki bu başarı aynı zamanda bir Türkiye rekorudur. Parti kapatma davası, Gezi Olayları, 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri gibi yaşanan bütün bu kaos ve sıkıntılara rağmen, halkın AK Parti''nin arkasında durmasının ve her seçimde daha yüksek bir oyla seçim kazandırmasının arkasında yatan faktörlerin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Bu yapılabilirse, bundan sonraki seçimlerde de halk desteğini devam ettirecek yol haritasının çıkarılması mümkün olacaktır.

Hemen söylemek gerekir ki halk desteğinin ana unsuru tek parti iktidarı ile sağlanan istikrardır. 2002 öncesinde koalisyon hükümetlerinin uygulamalarından ortaya çıkan istikrarsızlıklar ve belirsizlikler nedeniyle ekonomik ve sosyal hayatta oluşan krizler, toplumsal hafızada önemli travmalar yaşatmıştı. AK Parti ile birlikte güven ortamı oluştu ve hemen her alanda değişim ve dönüşüm beklentileri başladı. Bu beklentilerle uyumlu olarak devlet ile halkı yakınlaştıran demokratik uygulamalar gerçekleştirildi, darbe dönemi yasalardan ve uygulamalardan önemli bir kısmı kaldırıldı, Kürt meselesinde önemli mesafeler alındı, başörtüsü yasağı kaldırıldı, bütün eğitim kademelerinde dini eğitim serbest hale getirildi ve halkın refah seviyesinin artıran ekonomik iyileşmeler sağlandı. Karizmatik ve halktan bir liderin hükümetin ve partinin başında olması ise beklentilerin güvencesi oldu.

EKONOMİDEKİ İYİLEŞMELER İKTİDARA GÜVEN VE DESTEK SAĞLADI

Hiç şüphesiz bu gerekçelerin her biri ayrı ayrı çok büyük bir öneme ve çok hayati bir değere sahiptir. Ama halkın desteğinin sürekliliğini sağlayan ve aynı zamanda ''istikrarlı iktidara'' meşruiyet kaynaklığı oluşturan yukarıdaki faktörler içerisinde hiç şüphesiz en asli unsur ekonomik olanlardır. Sosyal politikalardaki gelişmeler de ekonomik iyileşmelere bağlı olarak gelişmiştir.

Ne demek istediğimizin tam anlaşılabilmesi için şu verilere göz atmamız yararlı olacaktır. AK Parti döneminde kişi başına gelir 3.492 dolardan 10.782 dolara, GSYH 230.494 milyar dolardan 820.012 milyar dolara, borsa endeksi 10.370''den 80.000''lere yükselirken; enflasyon %29.7''den %7.4''e, faiz %62.7''den %7.7''ye, toplam kamu net borç stokunun GSMH''ya oranı %61.5''den %12.7''ye, yoksulluk sınırı olan 4.3 doların altındaki nüfusun toplam nüfusa oranı %30.3''den %2.27''ye, toplanan vergilerin faiz harcamalarına oranı ise %85.7''den %15.3''e geriledi.

Bahse konu ekonomik iyileşmeler özel sektöre ve kamuya hem önemli gelirler sağladı hem de kamu ve özel sektörün harcamalarını (maliyetlerini) önemli derecede azalttı. Ekonomik gelişmelerden kamunun sağladığı imkanların sonucunda sosyal politikalarda önemli iyileşmeler ve hizmet alanlarında genişlemeler yaşandı. Bu anlamda eğitimde doğrudan destekler artırıldı, sağlık harcamaları yaklaşık 6 kat yükseltildi ve genel sağlık sigortası kapsamında sosyal güvencesi olmayan vatandaş bırakılmadı, yoksul ve kimsesizlere yardımlar ile bakıma muhtaç olanlara katkılar inanılmaz derecede yükseltildi, TOKİ aracılığıyla cazip şartlarda konut edindirme imkanı sağlandı, asgari ücretlerde net reel artışlar gerçekleştirildi, kara, hava ve tren yolu imkanları kat kat artırıldı, KÖYDES-BELDES-SUKAP projeleriyle köylere ve ilçelere kadar kamu yatırımları artan oranlarda gerçekleştirildi ve daha birçok alanda iyileşmeler yapıldı.

EKONOMİDEKİ İYİLEŞMELER SOSYAL POLİTİKALARI DA GÜÇLENDİRDİ

Bu politikalar çerçevesinde alt ve orta gelir gruplarına doğrudan ve dolaylı destekler sağlandı. Alt ve alt-orta gelir grubunda olan vatandaşlarımızdan elinde avucunda olanı satıp hastaneye ve ilaca verenler, okul kitaplarını kendi imkanlarıyla satın alanlar, dul kalıp da sığınacak bir yer bulamayanlar, evindeki bakıma muhtaç hastası nedeniyle hayatı kararanlar, küçükte olsa sığınacak bir evi olmayanlar, AK Parti ile birlikte kendilerine sığınılacak güvenilir bir liman buldular. Bu anlamda, hem yoksulluk sınırının altında olan vatandaşlarımızın önemli bir kısmı bu gruptan çıkarıldı hem de alt gelir grubunda olanların azımsanmayacak bir kısmı da alt-orta gelir grubuna taşındı.

Yine orta gelir grubunda olup evi ve arabası olmayan bazı vatandaşlarımız da kredi faiz oranlarının da cazip olmasından faydalanarak konut ve taşıt sahibi oldular. Şimdi bunlar siyasal ve ekonomik istikrarın olduğu bir ortamda borçlarını geri ödüyorlar.

İstikrar ve güven ortamının olduğu bu dönemden en fazla gelir sağlayanlar ise hiç şüphesiz büyük sanayici ve sermayedar kesim oldu. Son yıllara ait en büyük 500 şirketin verileri bunu doğrulamaktadır.

EKONOMİDE YENİ SORUNLAR VE İKTİDARIN GELECEĞİ

Neticede 2002 yılından itibaren AK Parti, büyük oranda yukarıdaki istikrarlı ortamın yarattığı gelişmeler neticesinde oylarını artırarak seçimleri kazandı. Ama artık sorunlarımızın şekli ve içeriği farklılaştı. Daha çok enerji ithalatından kaynaklanan cari açığımızın büyümesi, yurtiçi tasarruflarımızın yetersiz olması nedeniyle yatırımlarımızın dış borçlanma ile yapılması, büyümenin reel sektör ayağının zayıf kalması, üretimde KOBİ''lerin payının azalması, yüksek teknolojili üretimde rekabet gücümüzün eskiye göre gerilemesi ve nihayet imalat sanayiinin toplam krediler içerisindeki payının düşmesine paralel olarak toplam GSMH içindeki payının gerilemesi AK Partinin gelecek seçimlerde dikkatini bu alanlara yoğunlaştırması gerektiğine işaret etmektedir. Aksi takdirde ekonominin orta gelir tuzağında uzun süre sıkışıp kalması kaçınılmaz olacaktır.

Şurası bir gerçek ki Türkiye artık darbeler ve dışarıdan müdahalelerle kısa dönemde iktidar değişikliği yaşayacak bir ülke olmaktan çıkmıştır. Kanaatimce muhtemel bir iktidar zayıflaması ancak ekonomik alanda yaşanacak uzun süreli krizler ve bu krizlerin yaratacağı refah düşüklüğünden kaynaklanacaktır.

O halde sorulması gereken en öncelikli ve hayati soru şu olmalıdır: AK Parti iktidarının 2023 hedeflerini gerçekleştirmesine imkan sağlayacak uzun dönemli iktidarın alt yapısı nasıl oluşturulabilir veya iktidarın sürdürülebilirliği için neleri yapmak gerekir?

Unutulmamalıdır ki, toplumsal refah düzeyindeki iyileşmeler halkın beklentilerini de artırmaktadır. Dolayısıyla iktidarda kalabilmek, beklentileri yönetmekle ve karşılamakla eşanlamlı hale gelmektedir ki tüm beklentilerin kaynağında da ''para, para, para'' vardır. Halkın cüzdanları uğruna vicdanlarına ket vurmasının tarihi örneklerini akıldan çıkartmamak gerekir.

İlk elde yapılması gereken, ekonomik istikrarın devamlılığının sağlanması ve bu suretle oluşturulacak kamu kaynakları ile alt ve orta gelir gurubunun refah seviyesini artırarak bölüşüm krizi yaşanmasının önüne geçmek olmalıdır. Bu bağlamda KOBİ için desteklerin daha da artırılarak KOBİ kaynaklı üretimin yükseltilmesi; işsizliğin düşürülmesi; yüksek teknolojili üretimin gerçekleştirilmesi; tasarrufların artırılarak yatırımların yurtiçi tasarruflarla yapılmasının sağlanması; kredilerin tüketimden ziyade üretimde kullanılması öncelikli alanlar olmalıdır. Halihazırda yeni teşvik sistemi, yeni AR-GE yasası ile alt yapı çalışmalarının desteklenmesi, gönüllü emeklilik sigortası ile yurtiçi tasarruflarının artırılması gibi uygulamaların daha da geliştirilerek ekonomik istikrar ve güvenin öncelenmesi gerekmektedir. Ekonomik istikrarın olmadığı bir ortamda sivil anayasa yapmak, Çözüm Sürecini tamamlamak, Alevi meselesini çözmek ve hatta siyasetin normalleşmesini sağlamak çok zor olacaktır.

EKONOMİK İSTİKRAR SEÇİM KAZANDIRIR AMA TERSİ DE DOĞRUDUR

Tarihsel tecrübeler bize, ekonomik krizlerin yarattığı ''bölüşüm krizlerinin'', hükümetleri ve toplumu dışarıdan müdahalelere ve darbelere açık hale getirdiğini göstermektedir. 1957 yılında %7.8 olan ekonomik büyümenin 1959 yılında %4.1''e gerilemesi, enflasyonun aynı yıllarda %11.9''dan %24.4''e, bütçe açığının ise %3''ten %5''e yükselmesi Menderes hükümetine baskı oluşturulmasının önemli sebeplerinden birisidir.

1977''de büyüme hızının yıllık %3 iken, 1978 ve 1979''da sırasıyla %1,2 ve -0,5 olarak gerçekleşmesinin, enflasyonun söz konusu üç yıl için sırasıyla %28, %47,2 ve %56,8 olmasının, 1980''de enflasyonun %115,6 olarak gerçekleşmesinin, 1978''de %9 olan bütçe açığının 1980''de %22''ye yükselmesinin de 1980 darbesinin en önemli gerekçelerinden biri olduğunu da yine bu ülke yaşamıştır.

1990''lı yıllar ise ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda ülkenin ''kayıp onyılları'' olarak tarihe geçmiştir. Zirve yapan borç stoku ve cari açık ile kronikleşen enflasyon, ekonominin yapısal sorunlarıyla birleşince 1994-2001 arasındaki 8 yıllık dönemde ard arda dört ekonomik kriz yaşanmıştır. 28 Şubat post-modern darbesinin gerekçeleri de bu süreçte gizlidir.

İKTİDARIN SÜREKLİLİĞİ EKONOMİK İSTİKRARLA MÜMKÜNDÜR

Sonuç olarak, yaşanan tecrübeler de göstermektedir ki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında oluşacak yeni hükümetin başına kimin geleceğinden ziyade, R. Tayyip Erdoğan''ın ortaya koyduğu vizyonla oluşan ekonomik refah artışının nasıl devam ettirileceği daha önemli ve öncelikli bir konudur. Başka bir ifadeyle, partinin ve hükümetin başına bir kişi aramaktan daha önemlisi, hem bugüne kadar iktidara destek verilmesini sağlayan politikaları geliştirerek devam ettirecek hem de ''orta gelir tuzağı'' ve muhtemel ''bölüşüm krizi'' gibi problemleri yönetebilecek kurumsallaşmış bir yönetim ile çözüm oluşturabilmektir. Zira gelecek seçimleri ve doğal olarak ülkenin geleceğini kazandıracak olan şey, ekonomik istikrarın devamının sağlanması ve halkın beklentilerini karşılayacak refah düzeyinin artırılması olacaktır.

10 yıl önce
default-profile-img