|

Fazıl Say elitizmi ve ekonomi politik

Artık kritik bir refah düzeyini aşarak kendini anlama, anlamlandırma ve açıklama eşiğine gelen bu ''orta sınıf'', sanatın ve her düzeydeki entelektüel faaliyetin gelişimi için en büyük fırsattır. Bu fırsatı fark edemeyen ve ''bizim hayat tarzımızı koru!'' diye sızlanarak devletçiliğe çağrı yapan birine nasıl ''evrensel sanatçı'' denilebilir. sanatın en büyük destekçisi olan orta sınıfın gelişimini bir tehdit olarak algılayan bürokratik ve despotik bir devletçi zihniyeti, bir piyanist nasıl savunabilir.

Prof. Dr. Enver Alper Güvel
00:00 - 21/04/2013 Pazar
Güncelleme: 22:15 - 20/04/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Fazıl Say elitizmi ve ekonomi politik
Fazıl Say elitizmi ve ekonomi politik

Fazıl Say, dine hakaretten ceza almış. Kendince ''ifade özgürlüğünü sınırlandırılması anlamına gelen'' bu cezadan dolayı da Türkiye Cumhuriyeti yargısı adına hicap duymuş. Aslında ceza biraz ters yerden gelmiş; Fazıl Say''a yurtiçinde/yurtdışında bazı safî/kasdî niyetlilerin destek vermesine uygun bir gerekçe oluşturmuş. Oysa, bendeniz, Fazıl Say''ın asıl ''antidemokratlık ve ifade özgürlüğü karşıtlığı''yla malul olduğuna inanıyorum. Bu yargıya varmamın temel nedeni ise bir ''yurdum piyano çalgıcısı'' olarak Fazıl Say''ın, kendinden menkul elit(ist)lere mahsus bir psikopatolojik megalomani olan ''ne yazsam gider!'' naifliğinin etkisi altında klavyeye aşırı abanarak ve bir ilköğretim öğrencisinin kaleminden çıkması durumunda belki hoşgörüyle karşılanabilecek derecede kötü bir Türkçe''yle bir dönemin kronik muhalefet lideri olan Baykal''a ''saygıyla ve içtenlikle'' yazdığı mektup.

SAY''IN MEKTUBU

Entelektüel düzey kaygısı gözetilmeksizin yazılmış bu mektubu okuduktan sonra, iyi piyano çalabilmenin zorunlu olarak iyi ekonomi politikçi olmak anlamına gel(e)meye(bile)ceğini bizzat müşahade ettim. Şöyle ki; Say''ın yazdığı bu mektuptaki temel argümanı, şuydu:

Efendim, ''mösyönün hayat tarzı tehdit altındaymış!''

Bu nasıl bir ''paranoya'' ise mektup öncesi yapılan yerel seçimde ''kronik muhalefet partisi''ne oy veren yüzde 24 de zaten bu tehdidin (!) idrakiyle  bir mesaj vermek için toplanmışmış. ''Hayat tarzlarına yönelik bu tehdidin ortadan kaldırılması için de ''İlk hedef Anadolu'' olmalıymış. 1930''lara mahsus bu tepeden inmeci ve kibirli projeksiyonların uygulayıcısı olarak da iktidara gelebilmek için darbe çığırtkanlığı yapan, militarist destek arayan ''kronik muhalefet partisi''ni uygun görmüşler.

Sanki Anadolu, hala devlet eliyle medeniyet getirilmesini bekleyen cahil ve bilinçsiz halk kitlelerinden oluşan ilkel bir dünyadan ibarettir. Sanki bu dünyada tüm kısıtlara rağmen hızla gelişen, zenginleşen, üreten ve tüketen ''yeni bir orta sınıf'' yoktur. Sanki bu ''yeni orta sınıf'' hangi siyasal partinin kendi çıkarını tam olarak temsil ettiğini algılayabilecek kemalata sahip değildir.

Halâ farkında olamayanlara hatırlatma bâbından kısaca belirtelim:

HAYAT TARZI KAYGISI

Artık kritik bir refah düzeyini aşarak kendini anlama, anlamlandırma ve açıklama eşiğine gelen bu ''orta sınıf'', sanatın ve her düzeydeki entelektüel faaliyetin gelişimi için en büyük fırsattır. Bu yeni orta sınıfın sanatçıya ve entelektüellere sunabileceği fırsatları hiçbir politikacı ya da bürokrat sunamaz.

Bu fırsatı fark edemeyen ve ''bizim hayat tarzımızı koru!'' diye sızlanarak devletçiliğe çağrı yapan birine nasıl ''evrensel sanatçı'' denilebilir. Tüm sanatçıların bir an önce aşılması için omuz vermesi gereken böylesine kritik bir eşikte, sanatın en büyük destekçisi olan orta sınıfın gelişimini bir tehdit olarak algılayan bürokratik ve despotik bir devletçi zihniyeti, bir piyanist nasıl savunabilir.

Velev ki ''görev''e çağırılan ''devlet elitleri partisi'' hatır için 1930''lardaki gibi fethe (!) girişti… Ne olacak?

Bu halk, eline her alanın gönlünce tıngırdatabileceği türden cansız, ruhsuz, hissiyatsız, tarihsiz ve tepkisiz  bir çalgı mıdır?

SAY PİYANİST''İ İZLEMELİ

Antika bir Sauter ya da Steinway marka piyano kadar, bir Stradivarius keman kadar dahi bütün orjinalliğiyle kendisi olarak varolabilme hakkına saygı duyulmasını haketmemekte midir?

Bir sanatçı, hayatı böylesine totaliter ve despotik politik kavramlarla mı okur? Böyle mi anlar? Böyle mi yorumlar?

İnsanların bireyselleşmesinin ve özgürleşmesinin en önemli kaynağı olan sanat, dudak bükerek bir ''halk''a ''kendini dayatan'', insanları ''pasif alıcılar''a indirgeyen bir tasallut aracına nasıl dönüştürülebilir? Bu memleket bireylerinin bütün çeşitlilikleriyle, kendi hayat tarzlarının sanatçısı olma, kendi bireyselliklerinin zenginliğini ve derinliğini hayata aksettirme hak ve özgürlükleri yok mudur? Her bireyin kendi özgünlüğü içinde hayatını bir sanat eserine çevirme hakkı olamaz mı? Bir toplumda hayat tarzlarının çeşitlenmesini, farklılaşmasını kendi hayat tarzı için tehdit olarak algılamak nasıl bir travmadır?

Oysa ''sanatçı'', Adrian Brody''nin Oscarlık performans sergilediği ''Piyanist'' filminde izlenebileceği gibi Say''ın aksine kategorize edilemeyecek, hiçbir kalıba sığmayacak, ırkı ya da dinsel inancı ne olursa olsun tüm insanlığa hitap edebilen, her bireyin kendi bireyselliğini yeniden keşfetme macerasına katkı sağlayabilen, yeni ufuklar açabilen, kendi bireyselliğinin zirvelerinde dolaşan; o uzun ve kıvrak parmakların tuşlara dokunurken çıkardığı olağanüstü zenginlikteki ses demetleriyle insanı iki boyutlu bir dünyanın, siyah ve beyazın, ben ve ötekinin, ''rahat ve hazrol''un ötesine taşıyan; ''gestapo''ların yargılayıcı ve yok edici faşist ruhunu dahi dize getirebilecek kudrete sahip özgür bir ruh, canlı ve coşkulu bir hayat kaynağı değil midir?

PİYANO MU DÜDÜK MÜ?

Bu vesile ile her tür farklılığı ve çeşitliliği kendi hayat tarzı için tehdit olarak gördüğünü pervasızca ifade eden Say''a da şunu söylemek isterim:

Mösyö, ekonomi politiğin kuramsal ve kavramsal birikimine aşina olmadığın açık. Doğal olarak hayatını müziğe ve piyanistliğe adamış biri için bu bir eksiklik değil. Neticede biz de piyano çalamıyoruz ve müziğe ilgimiz de dinleyici düzeyinde. Ancak senden bir farkımız var: Okumalarımızdan olsa gerek, haddimizi biliyoruz. Komik duruma düşmemek için de olur olmaz toplum içinde piyano çalmaya atlamıyoruz. Sana da tavsiyem şudur: Aşina olmadığın konularda olur olmaz ahkam kesme. Yok eğer ''biz'' jargonuyla kendini birilerine dayatma, birilerini ötekileştirme çabasını yol edindiysen, kendi hayat tarzını olabilecek tek mümkün hayat tarzı gibi algılıyorsan, kendince ötekileştirdiklerine ve değerlerine her tür hakareti reva görüyorsan bunca yıl emek harcayıp da piyano tıngırdatmayı neden öğrendin? İnsanları ''ben'' ve ''ötekiler'' biçiminde ikiye ayırmak için çok daha maliyetsiz, daha tekdüze, iki boyutlu entelektüel düzeyine ve militarist sapmalarına daha uygun enstrümanlar kullan. Mesela; git, ''düdük çal!''

11 yıl önce