|

HSYK seçimleri ve hukukçunun kadim sorumluluğu

''Yargıcın kişilik bağımsızlığı'' açısından yargıcın yargılamadaki nesnelliğini engelleyici olabilme özelliğine sahip etkenler düşünsel, dışsal ya da içsel etkenler biçiminde değişiklik gösterebilir. İdeolojik, dinsel, etnik vb. savların tutsağı ya da bu bağlamdaki organizasyonların içerisine adeta kendisini bir ''belirlenen nesne'' gibi bırakıvermiş bir kişilik, bağımsız ve tarafsız bir kişilik olarak yargılama işlevini gerçekleştirme yetkinliğinden yoksundur

Prof. Dr. Ahmet Gürbüz
00:00 - 5/09/2014 Friday
Güncelleme: 23:10 - 4/09/2014 Thursday
Yeni Şafak
HSYK seçimleri ve hukukçunun kadim sorumluluğu
HSYK seçimleri ve hukukçunun kadim sorumluluğu

Toplumumuz ve günümüz dünyasının adil ve esenlikli bir yaşam ortamına kavuşturulması için yegâne ümit olarak baktığımız Yeni Türkiye''nin kurulup geliştirilmesinin önündeki önemli bir engel olarak, ne yazık ki Paralel Devlet yapılandırılmaları çerçevesindeki Paralel Yargı oluşumları olarak kendisini göstermektedir. Bir ülke ve toplumun kendi sorunlarını çözüme kavuşturabilmesinin en önemli koşulu kuşkusuz bağımsız olması, özellikle günümüz modern kapitalist- sömürgeci egemen ülke ve odakların müdahale ve belirleyiciliğine karşı sağlam, uyanık ve tedbirli olmasıdır. Paralel yapılanmalar, aşikârdır ki bu açıdan egemen güçlerin müdahale ve belirleyicilik girişimleri için bulunmaz uygun vasıta olma özelliğindedirler. Tüm bu nedenlerle ülkemizde yargı mekanizmasının egemen sömürgeci odakların kullanabileceği bir niteliğe bürünmesine/büründürülmesine asla müsaade ve imkân verilmemeli ve buna yol açabilecek her türlü niyet ve girişimlerden uzak durulmalıdır.

İnsanlığın tüm zaman ve mekânlarında geçerli olduğu gibi, günümüz toplumumuz ve dünyasının adil ve esenlikli bir yaşam ortamına kavuşması da ancak nesnel ve cihanşümul hukuk aracılığıyla ve bu bağlamda davranan ''hukukçular'' vasıtasıyla mümkün olmuştur ve olabilir. Özellikle Din-i Hanif/İslamiyet geleneği bağlamında bakıldığında, etimolojik olarak ''hukuk'' isimlendirmesinin ''hak'' kavramının çoğulu olması ve ''Hak'' nitelendirmesinin aynı zamanda Cenabı Hakkın bir sıfatı olması, hukukun Âlemlerin Rabbi olan Allah''ın insana bahşettiği ve emrettiği bir temel insani/esenlikli/barışçıl bakış açısı ve yaklaşım biçimi olarak kabul edilmesini gerektirmektedir.

Dolayısıyla bu noktada, toplumumuzun ve insanlığın barışçıl/adil/esenlikli bir yaşam ortamından yoksun kalmasının en başta gelen sorumlularının ''hukukçuluk'' faaliyetini yürüten kimseler olduğu söylenebilecektir. Hukukçunun bu saygın sorumluluğunu yerine getirebilmesi için de, bağımsız olması yani tek vurguyla ''Hak'' ve evrensel/nesnel ''hukuk'' dışında hiçbir dayanak ve kriterinin bulunmaması olmazsa olmaz bir şarttır.

YARGININ TARAFSIZLIĞI

Bir açıdan bakıldığında günümüz Doğu-İslam dünyasının ya da ''Ümmet-i Muhammedinin'' biricik ümit ve ışığı olduğunda hiçbir kuşku bulunmayan Yeni Türkiye''nin kurulma ve gelişmesini önlemeye yönelik son zamanlardaki ''dizayn operasyonları'' yargı bağımsızlığı ya da hukukçunun gerçek sorumluluğu konusunun önemini bir kez daha gün yüzüne çıkartmaktadır. Genel bir ifadeyle ''hukukçunun sorumluluğu'' ya da benzer bir deyimle ''yargının tarafsızlığı ve objektifliğinin sağlanabilmesi'' konusunda ilk vurgulanması gereken husus, yargıç ve savcıların, yargılama işlevlerini gerçekleştirirken ya da yargısal faaliyetlerde bulunurken psikolojik/ideolojik/düşünsel/inançsal/dinsel vb. açılardan tarafsız ve objektif bir biçimde davranmayı tercih edebilmeleri gereğidir.

Kadim İnsanlık Kültürünün ve Din-i Hanif İslamiyet''in toplumsal yaşama yönelik yegâne temel ilkesi olan ''adalet'' kabulü, toplumsal fonksiyonunu, yargı organları/yargıç ve savcılar aracılığıyla gerçekleştirmek durumundadır. Bu bağlamda soyut ''adalet'' ilkesinin somut içeriğini oluşturan ''cihanşümul/evrensel hukuk değerleri ve ilkelerinin'' toplumsal yaşamdaki uygulayıcı dinamikleri olan yargı organlarına, özel olarak da yargıç ve savcılara büyük ödev ve sorumluluklar düştüğü ortadadır.

Dikkate sunmak istediğimiz vurgu açısından ''hukukçunun sorumluluğu'' ya da ''yargı bağımsızlığı'' birey olarak yargıcın kendisiyle, ''yargıcın kişilik bağımsızlığıyla'' ilgili bulunmaktadır. Yargıcın yargılamada/yargısal faaliyetlerde bulunmada objektif olması ya da yargıcın kişilik bağımsızlığı, onun, yargılama işlevini yerine getirirken hiçbir etkenin etkisi altında kalmadan hukukun gerektirdiğini yerine getirme tavrını gösterebilmesini ifade eder. Yargıç yargılama yaparken ve karar verirken; kendisinin dışsal ve içsel etkenleri algılama biçiminin karşı karşıya bulunduğu somut olayla ilgili olarak hukukun gerektirdiği değerlendirmenin dışına çıkmasına yol açmasına olanak vermemelidir.

YARGICIN BAĞIMSIZLIĞI

Eğer yargılamanın ve hukuksal kararın biçimlenmesini ve niteliğini belirleyen temel belirleyici, hukukun gerektirdiği ölçü değil de, yargıcın etkisi altında kalmaktan kendisini alıkoyamadığı içsel ya da dışsal etkenler ise, bu durumda yargıcın yargılamadaki nesnelliğinden, dolayısıyla somut kararın objektif ve evrensel hukukun buyruğunu yansıttığından söz edilemez. Yargıç, yargılama yaparken kin, öfke, intikam, kıskançlık gibi kendisine ilişkin olası olumsuz psikolojik duygulanımlardan soyutlanabilmeli; yalnızca somut olay açısından hukukun gereğini yerine getirme amacını gütmeli ve bu onurlu, değerli tavrı ortaya koyabilmelidir.

''Yargıcın kişilik bağımsızlığı'' açısından yargıcın yargılamadaki nesnelliğini engelleyici olabilme özelliğine sahip etkenler düşünsel, dışsal ya da içsel etkenler biçiminde değişiklik gösterebilir. İdeolojik, dinsel, etnik vb. savların tutsağı ya da bu bağlamdaki organizasyonların içerisine adeta kendisini bir ''belirlenen nesne'' gibi bırakıvermiş bir kişilik, bağımsız ve tarafsız bir kişilik olarak yargılama işlevini gerçekleştirme yetkinliğinden yoksundur. Bunun gibi, bireysel olarak kendisinin, çevresinin ya da herhangi bir nitelikteki herhangi bir inançsal/ideolojik topluluk ve cemaatin istek ve çıkarlarını sağlamak amacını içselleştirmiş bir yargısal kişilik, tarafsız/objektif/adil/insani bir yargılama yapma yetkinliğine sahip olmaktan uzak kalmış olacaktır. Daha da önemlisi tutku/kin/nefret/çekememezlik/kibir/tahakküm gibi olumsuz psikolojik duygulanımları yansıtan içsel etkenlerdir. Yargıç, kendisini sorgulayarak, yargısal işlevlerini gerçekleştirme sürecinde ''içerde/içerden'' ve ''dışarda/dışardan'' bulunan/gelen her tür etkenin boyunduruğundan ve bağımlılığından kendisini kurtarabilmelidir.

HUKUKUN GEREĞİ

Güç de olsa, bu ideolojik/psikolojik despotların hükümranlığının etkisinde kalmayı aşmayı başaramayan bir yargısal kişilik, yargılama işlevini, Hak ve Adil Olanın hukuk ve adaletinin gerek ve istemine uygun bir şekilde gerçekleştirilemez. Yargı erki mensupları, yargısal fonksiyonlarını ifa ederken, kendi etnik/politik/dinsel/mezhepsel/ vb konum ve yaklaşımlarından, görüş ve düşüncelerinden, değer yargılarından, ayrım gütme/taraf destekleme güdü ve tavırlarından soyutlanabilmeli; yalnızca aynı zamanda din-i hanif''in temel ilkesi ve kadim insanlık kültürünün ortak kabulü olan cihanşümul adalet buyruğunun gereğini yerine getirme amacını gütmeli ve bu onurlu, değerli tavrı gerçekleştirebilmelidir.

10 years ago