|

İngiliz deneyimi Kürt meselesini çözer mi?

PKK'ya başlatılan askeri operasyon ekonomik ve diplomatik olarak da sonuç alacak şekilde genişletilmeli. Bu süreçte BDP'ye de büyük sorumluluk düşmektedir.

Can Acun
00:00 - 22/08/2011 Pazartesi
Güncelleme: 00:57 - 22/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
İngiliz deneyimi Kürt meselesini çözer mi?
İngiliz deneyimi Kürt meselesini çözer mi?

Kökenleri asırlık olan Kürt meselesinin halli, son otuz yılda 40 binden fazla inasanın can verdiği bir sorun haline geldiğini de göz önüne aldığımızda, artık Türkiye için en önemli önceliklerden birisisir. Son dönemlerde Kürt meselesi, artan ekonomik ve siyasi kabiliyetleri ile bölgesinde lider ülke olma vizyonu ile hareket eden Türkiye için gerek iç bütünlüğü gerekse bölgesel ilişkilerinde de temel bir belirleyici unsur haline gelmiştir. Türkiye'nin İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerle olan ilişkisini de ipotek altına almaktadır. Ayrıca bölgesel anlamda Arap Baharı altına şekillenen yeni Ortadoğu'da demokrasisi ile model ülke olarak gösterilen Türkiye'nin iddiasını sürdürebilmek adına yumuşak karnı olan Kürt meselesi'ni halletme mecburiyeti ortadadır. Ancak bu derece hayati olmasına rağmen bu meseleye dair yeterli ilerleme şuana kadar mümkün olmamıştır.

AK Parti hükümetinin ve ilgili devlet kurumlarının başlattığı “Demokratik Açılım” süreci yukarıda ifade edildiği şekilde önemli bir başlangıç sunsa da istenen başarıya heniüz ulaşmamıştır. Bu anlamda Türkiye'nin daha önce benzer sorunlar yaşamış ülkelerin deneyimlerinden yararlanması önem arz etmekte ve alternatif çözüm paradigması oluşturabilme potansiyeline sahiptir. Özellikle 1969-94 yılları arasında 25 yıl devam eden yoğun bir çatışma döneminin ardından çözüm sürecinin başladığı Kuzey İrlanda meselesi önemli bir örnek teşkil etmektedir.

SORUN VE MUHATAPLIK MESELESİ

Kuzey İrlanda meselesi ile Türkiye'nin Kürt meselesi arasında önemli farklılıkların yanında benzerlikler de mevcuttur. Mesela iki sorunun da etnik farklılıklardan beslenmiş olması ve PKK-BDP arasındaki ilişki modelinin bir benzeri İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) ile Sinn Fein arasında mevcut olması gibi hususlar önemlidir. Daha da önemli olan ise İngiltere'nin de Kuzey İrlanda meselesi'ne Türkiye'nin Kürt meselesi'ne baktığı gibi bir güvenlik ve sosyo-ekonomik bir pencereden bakmış olması, sonrasında ise siyasi çözümü başlatmış olmasıdır.

Peki Türkiye'nin Kürt meselesi'nin hallinde yeni uluslarrası gelişmeleri de göz önüne alarak İngiltere'nin Kuzey İrlanda deneyiminden nasıl yararlanabiliriz?

Bir sorunun tarafları kimse müzakarelerinin de onlar tarafından yürütülmesi sonuç almak adına temel bir gerçekliktir. Türkiye'de Kürt Sorunu'nun tarafları kimlerdir. Bu cevaplanması gereken önemli bir soru olarak önümüzde durmaktadır.

Elbette temel muhattap genel anlamda tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları iken, özel anlamda da Kürtler'dir. Demokratik Açılım'da şimdiye kadar Kürtleri muhattap alarak onların anti demokratik uygulamalardan ileri gelen sorunlarını çözmeye gayret etmiştir.

Kürt etnik temelli vatandaşların yoğunlukta oldukları sivil toplum kuruluşları ve aydınlar dikkate alınmıştır. Ayrıca bugün itibari ile Kürtler büyük çoğunluk ile iktidarı da elinde tutan AK Parti tarafından Meclis'te temsil edilmektedir. Ancak bugün Kürt meselesi diye adlandırdığımız ve genel olarak mevcut devlet sisteminden ve uygulamalarından rahatsızlık duyan Kürt kesimini daha ziyade PKK ve ona yakınlığı ile bilinen BDP temsil eder gözükmektedir.

Türkiye'de yıllar boyu, bir klişe genel kabul görmüştür “Kürt Sorunu ile PKK ya da terör sorunu aynı değildir... PKK, neden değil, sonuçtur... Kürt Sorunu, PKK yok iken de vardı.” Ancak Kürt Sorunu ve PKK'yı ayrıştırmak gelinen noktada artık pek mümkün değildir.

Nihayetinde PKK Kürt Sorunu'nun çözülememiş olmasının sonuçlarından biridir ve zaman içinde sadece sonuç olmanın ötesinde sebep durumuna da gelmiştir. PKK ve siyasal uzantıları Kürt meselesini tamamen kuşatır hale gelmişlerdir. AK Parti Hükümeti'nin ve devletin bir önceki açılım denemesinde PKK'yı ve BDP'yi yok sayması sorunun çözümünü engelleyen en önemli unsurlardan bir olmuştur.

PKK KÜRTLERİ DEĞİL KENDİNİ DÜŞÜNÜYOR

PKK'nın istemediği bir çözümü provoke ederek engelleme çabası çözümün önünde çok önemli bir engel teşkil etmiştir. PKK açıkçası ben olmazsam çözüm de olmaz kartını oynamakta ve Kürtlerin hakkını koruyan bir örgüt olmaktan ziyade kendi yapılanmasının bekasını savunan bir yapılanma şeklinde görüntü vermektedir.

Tam bu noktada İngiltere'nin Kuzey İrlanda meselesini idrak ettiğimizde, İngiltere'nin çözüme giden yolda Kuzey İrlanda meselesi ile IRA'yı ayrıştırmadığını ve beraber el alındığını görmekteyiz. İngiltere çok uzun bir süreden itibaren IRA'nın sorunda temel belirleyici rolünü görmüş ve siyasi çözüm öncesinde IRA'nın siyasi uzantısı olan Sinn Fein ile müzakere sürecine başlamadan önce IRA'ya yoğun bir askeri baskı uygulayarak gücünü büyük ölçüde azaltmıştır. Ancak bundan sonra ki süreçte İngiltere Sinn Fein ile daha sağlıklı bir dialog zemini oluşturarak çözüme giden müzakereler sürecini başlatabilmiştir.

Tabii bir şeyin altını çizmekte fayda var, Margaret Thatcher, IRA'nın silah bırakmasını, herhangi bir Kuzey İrlanda temsilcisiyle görüşmenin önkoşulu olarak dayatarak barış sürecini daha önceleri sürekli kilitlemişti. Bu duruşun gerçekçi olmadığı sonunda görüldü ve İngiltere bunu bir önkoşul yerine görüşmeler sonucu varılacak hedef olarak kabul ettiğinde barış sürecinin önü açıldı. Bu önemli bir detaydır. Bu modelde Türkiye için alınacak temel ders özellikle PKK'nın bensiz çözüm olmaz dayatmasını göz önüne aldığımızda askeri ve lojistik imkânlarının öncelikle minimize edilerek, legal alanda ki siyasi uzantısı olan BDP üzerinden masaya çekilmesi şartlarının oluşturulmasıdır.

ÖRGÜTÜN KORKUSU NE?

PKK'nın, 2002'den itibaren yapılan tüm demorkatik iyileşmelere, Kürtlere yönelik dil ve kültürel hakların geliştirilmesine ve bölgeye yapılan ekonomik yatırımlara rağmen, Arap Baharı'nın yarattığı yeni uluslar arası konjoktürde tekrardan saldırılarını yoğunlaştırması kafalarda ciddi soru işaretleri oluşturmakta.

Türkiye'de özellikle demokratik reformlar artarak devam ederken, asker sivil ilşkileri normalleşirken, ekonomik bir kalkınma tüm bölgede tezahür ederken, sivil bir anayasa çalışması yürütülürken ve herşeyden önemlisi örgütün tek lideri Abdullah Öcalan ile devlet kurumları İmralı'da görüşmekteyken, PKK neden ve hangi saikle saldırılarını artırarak çatışmazlık ortamını fiilen bitirmiştir.

Bu sorular PKK'nın demokratikleşme ortamından mevcut hali ile rahatsızlık duyduğu, kendi bekasına bir tehdit gördüğü ve mevcut şartlarda, çözüme katkı sunmayacağı bilakis karşısında duracağı görüşünü güçlendirmektedir. Bu anladama İngiliz deneyimininde ışığında PKK'nın çözüme yönlendirilenbilmesi için örgüte savaşın maliyetinin barışın maliyetinin üstüne çıkartılması gerekmektedir. Yani örgüt askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan ciddi bir ablukaya alınmalı ve barışa zorlanmalıdır.

KCK VESAYETİ BİTMELİ

Bugün yapılan çalışmalara göre PKK uluslar arası uyuşturucu ve kaçakçılığın lojistiğinde rol alarak ciddi gelirler elde etmekte, Avrupa ve Türkiye'de çoğu zaman baskı ile ciddi bağışlar (haraç) toplamakta ve ciddi bir ekonomiye hükmetmektedir. Ayrıca Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde oluşturulan KCK örgütlenmesi ile adeta bir vesayet sistemi kurmuş durumdadır.

Dolayısı ile hem ekonomik anlamda hem kurulan baskı rejimi anlamında oluşturulan bu güçten PKK liderlerinin barış adına vazgebilmesi mümkün gözükmemektedir. Bundan önceki açılım çabasıda böyle bir eğilimin olmadığını doğrulamaktadır.

Sonuç olarak PKK'ya başlatılan askeri baskının ekonomik ve diplomatik olarak da sonuç alacak şekilde genişletilerek nihayetine erdirilmesi esasında barışın birincil şartı olarak önemli bir adımdır. Bu alanlarda başarı sağlandıktan sonra ancak örgüt BDP aracılığı ile masaya çekilerek, makul bir zeminde dağdan inişin önünün açılması mümkün gözükmektedir.

* Yeditepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Öğrencisi

13 yıl önce