|

Kandil’e açık mektup

Yeni Şafak
04:00 - 25/12/2014 Perşembe
Güncelleme: 21:01 - 24/12/2014 Çarşamba
Diğer
Size “kim” adına yazdığımı bilmezlikten gelmeniz yüksek ihtimaline karşı, Bayık’a yazdığım mektuplarda (2005) iki kez tekrarladığım ve Öcalan’a Mektup adlı kitabımda (2012, s.283,284 ve s.286) yayınlanan; ve “Abdullah Abi” seçilmiş başlığıyla Öcalan’a yazdığım İkinci Mektup’ta tekraren tekrarladığım paragrafı aşağıya tekrarlayarak başlayayım:

...Doğrudur, henüz tam bilmediğim taraflarım var. Ama bildiğimi bildiğım bazı taraflarım da var. Bunlardan en önemlisi, “tarihi yaşıyorum” dediğim tarafım: sınıflı tarih boyunca; Enkidu-Gılgameş ilişkisinden Spartacus yenilgisine, Zerduşt’ten Mani’ye, Sokrates’ten Marx-Engels’e, İsa’dan Ali’ye, Mazzini’den Trotski’ye, Hallac-ı Mansur’dan Said-i Nursi/Kurdi’ye, Roza Luxemburg’dan Antonio Gramsci’ye, Lenin’den Mao’ya, Grigory Zinovyev’den Saime Aşkın’a, Ernesto’dan Ho Chi Minh’e,  Mahir’den Deniz’e, Mazlum’dan Mahsun’a, Haki’den Kemal’e, Zilan’dan Eser-Beritan’a, Sema’dan Ronahi-Berivan’a, İbrahim İncedursun’dan Selçuk Şahan’a, Mustafa Kemal’den Abdullah Öcalan’a... benzeri bütün hakketmeden yenilenlerin, ihanete uğramışların yaşanmamışlıklarının toplam ruhunun bir parçacığı olduğumu biliyorum.

Sizi bu “ruh”la çağırmaya devam ediyorum: Çünkü ölüler konuşamazlar. Ancak ruhunda/vicdanında onlardan “iz”ler taşıyanlar onlar adına konuşabilirler.

Siz buna inanmayabilirsiniz, “görmedim-duymadım-bilmiyorum” diyebilirsiniz. Ama bu böyledir...

Bu böyle olduğu için Socrates, fiziki ölümünden 2414 tane senedir Savunma’sıyla bize öğretmeye, bizi eğitmeye devam diyor...

Bu da benim, kırmalı-dökmeli, yakmalı-yıkmalı “eylemsellik”lerle ölüp-öldürmeli siz reel PKK’nin iktidar güçlerine karşı “Savunma”mdır...

Siz buna inanmıyor olabilir, “vallahi görmedim billahi duymadım tillahi bilmiyorum” demekten dönmeyebilirsiniz. Ama bu böyledir.

Siz şaşılığınızı derinleştirip gönül gözünüzü iyice kör edebilirsiniz. Ama sakın küçümsemeyiniz, sakın gülümsemeyiniz!.. Çünkü bu böyledir.

Yukarıda sözünü ettiğim Ortakvatan’ın Sentezmillet’i İçin Öcalan’a Mektup adlı kitabımın arka kapağının sonunda şunlar aktarılıdır:

Mektubum da, mektubumu “yer”ine ulaştıracaklar da, mektubumu okuyacaklar da bu otuz yıllık çatışmada gidenleri geri getirmeyecektir. Hiç bir dinin tanrısı da geri getirmiyor çünkü, hayatından olanları birkerecik. Ama gidecekleri, zamanından önce gidecekleri, zamanından çok önce gidecekleri durdurabilir mektubum... Bu kitap bu işi yapacak. Deliksiz ve delice huzurum bundandır.  (4 Temmuz 2012)

Hiç küçümsemeyin, hiç gülümsemeyin: bu Herkese Açık Mektup’ta herşeyi yazamam, ama geldiğiniz “yer”in hikayesini özetlerim.

Devletin “kör inkâr”ına karşı 1984’te başlattığınız “şaşı isyan” hareketini, Başkan Apo, Rêber Apo, Önder Apo ve Önderlik değiniz ve sizin objektif/aktif (“yetersiz yoldaşlık”) desteğinizle İmralı’ya kapatılan Öcalan Kasım 1999’da yayınlanan ilk savunmasında bitirdi. Tarihî işlevini bitirdiğini söylediği PKK’yi “aşmayan aşılır” uyarısıyla 2002’de feshederk, “üçüncü alan” sosyolojik zemini üzerinden Örgüt’ü sivilleştirip demokratik bir mücadele gücüne dönüştürmek istedi. O günkü koşullarda “Amerika üçüncü göz olsun” anlamına yakın söylemleriyle “mayın eşşeği” önderliğine soyunanların girişiminden ağzı yanan Öcalan, geri kalan “yetersiz yoldaşlar”ına PKK’yi “sadece felsefî olsun” hayaliyle 2005’te yeniden kurdurtma yoluna gitti.

O gün bu gündür – 99 Şubat’tan bu yana – “yetersiz yoldaşlık”ınız ruhsuz (yani felsefesiz) yoldaşlık olarak devam etmekte, 50 insanın katledilmesiyle sonuçlanan 6-7 Ekim Öcalan’a Karşı Darbe Girişimi’nize “serihıldan” demekle Brütüsleşme dediğim vicdansız yoldaşlık zirvesine tırmanmış bulunmaktadır. 

Çünkü siz “sadece felsefî olsun”u sadece iktidarî olsun diye “tercüme” ederek uygulamada adeta kusur etmediniz.

O gün bu gündür sizi –kırmama, dökmeme, incitmeme özeniyle– girdiğiniz bu uğursuz yoldan çevirme özlü soluksuz-çabalarıma cevap verme/olma yerine; 2 İngilizce 3 Türkçe kitap ve onlarca ulusal /uluslararası makale ile kayda geçen bu çabalarıma sadece “görmedim-duymadım-bilmiyorum”u oynamakla kalmayıp, yukarıda tekrarladığım ruh ile yüklenme dışında başka derdi –ve mülkü– olmayan şahsımla ilgili  en pespaye dedikodulara zemin ve zaman verme “pratik”ine tutunmuş bulunmaktasınız. 

Uluslararası komplonun  İmralı’ya tesliminden önce İtalya’da uyanıp “Bu örgüt benim kurduğum örgüt değil, artık örgütten istifa ediyorum” temelindeki feveranını Öcalan, İmralı’daki ilk en kapsamlı savunmasında tekrar ederek kalemine şunları döktü: 

Kendim dışarıdayken 1998 sonlarında, 6. Kongre sürecine yakın şu konuşmaları yaptığımı çok iyi hatırlıyorum: ‘On sefer kazanılabilecek bir meşru savunma savaşını bu hale getiren lağım farelerinin ve yarasaların zihniyetine karşı ben ne yapayım?...’ Örgüte karşı yenilmiştim. Çete eğilimi yapıda o kadar duyarsız, sonuç almaktan uzak bir durum yaratmıştı ki, yenilgi asit gibi içimi ertiyordu. Bir İtalyan gazetesine gayri ihtiyari ‘artık örgütten istifa ediyorum’ diyecek noktaya gelmiştim. (Sümer Rahip Devletinden...2001, Cilt II, s. 97, İstanbul.)

Devamındaki birkaç cümlesini size bugün tekrar hatırlatmalıyım:

Kürt halkının başına tarih boyunca gelen felaketlerin bir benzeri daha kendini gösteriyordu. Kürt gericiliği intikamını alıyordu. Yıllarca dışarıdan devletlerle anlaşarak yapamadığını, içerden, hem de PKK’nin altın değerinde olanaklarını yok ederek, adeta PKK’yi kör taşa vurarak kendini tatmin ediyordu.

Şunu demek için bu satırları hatırlattım: altın değerindeki imkânları yerlere pervasızca çalmaya devam ederek, hem Kürtleri hem Öcalan’ı kör taşa vurmaktan hicap duymamaktasınız. Silahsız-şiddetsiz, kırmasız-dökmesiz, yakmasız-yıkmasız, ölmesiz-öldürmesiz mücadeleye 15 yıldır gelmeyerek, gelmek istemeyerek, Osman-Botan-Kani çizgisinin daha uğursuz bir “versiyon”unu yaşatmaya devam ediyorsunuz. 

Bunu bilmezlikten yaptığınızı –artık– düşünmemekteyim. 

Hatası-sevabıyla yürüttüğü isyan liderliğini bırakıp barışın liderliğinde karar kılan Öcalan, “ölüp öldürme değil, yaşayıp yaşatma zamanı” diyeli 15 yıl oldu. 

Örgüt üyesi yaptığınızı Allah’ın da kulun da bildiği bir figürün cumhurbaşkanı adayı olduğu bir Türkiye’de (çözüm dilinin birazcık kullanılmasının 20 yıllık yüzde 5-6’yı yüzde 10’a fırlattığı bir Türkiye’de) siz hâlâ onlarca insanın katliyle sonuçlanan çıngar “eylemsellik”inize serihıldan diyebilme günlerinizdesiniz.

Evet, bunu bilmezlikten yapmadığınızı biliyorum. Çünkü “ben” (bu ruh) bunu değişik tarihlerde (2001 R.Altun, 2002 M.Ayata, , 2004 A.Aktaş, 2005 C.Bayık iki kez, 2006 S.Ok iki kez) birebir ve en çıplak ifadelerle size söyledim. Hatta en son görüştüğümüz S.Ok’a sarih bir ifade ile Sarp Kuray’ın da dahliyle şöyle söyledim: 

– AKÖ: Diyarbakır’da yüzde 60 oy alıyorsunuz, bana bura örgütünü (maliyesine karışmam, anlamam çünkü) üç aylığına teslim edin, ben bir bardak kırmadan çözümü Türkiye’ye de Dünya’ya da kaçamayacağı şekilde dayatayım. 

SO: [gayri ihtiyarı] Hadi hemen başlayın! 

SK: Örgüt sizsiniz, talimatı verin arkadaş başlasın. 

özlü diyalogumuzu S.Ok’un nasıl bir viraja alıp hiçsöylenmemişlediği bir raya aldığını hâlâ ne ben ne Kuray hatırlamaktayız!.. Ve 9 sene sonra; yanından ayrılan gence “bir ara gelsin görüşelim” demesini de –hazır olduğum yazılı bildirilmesine rağmen– hasır altında tutalı bir buçuk yıl oldu.

Yine öğrencilerime dolaysız ve sakınmasızca “Hocam bu serihıldan (6-7 Ekim) olmasaydı önderliğe sekreterya, gözlem heyeti tartışılmazdı” dedirttiğinize göre; siz reel PKK’de bunun yaygın/yoğun “eğitim”ine (dedikodusuna yani) devam ettiğiniz anlaşılıyor. Yani, Karasu’nun (H.Ali) ağzından, Ö.Gündem’deki köşesinde, 1970 başları “lügat”ı, marjinal sol jargonu ve mahalle ağzı karışımı bir kelime dağarcığı ile “başkan Apo’nun barış çabalarına bakmayın siz, onlar taktikdir, devletin elinde olduğu için öyle konuşmaya mecburdur” demeye getiriyorsunuz. 

H.Ali Karasu bu “seviye”de durmadan yazıyor, konuşuyor: “Bazıları, AKP demokratik bir politika sahibi olmasa da müzakere ve çözüm olabilir, diyorlar. Bunlar kendini kandıranlardır.” (21 Kasım) Yani “başkan Apo” hükümetle çözüm müzakerelerini ciddiyet ve tarihsellikle sürdürdüğüne göre “kendini kandıranların başında Öcalan geliyor”dur Karasu’ya –ve size– göre. 

Öyle mi? Kandil’in bu “açık sözlü” sesi birkaç hafta önce de barış çabalarından söz ederken “Önder Apo’nun tüm bu çabaları sonuçsuz kalmıştır” (Ö.Gündem, 14 Ekim) diyerek aslında “Önder Apo akarsuya kürek çekmemelidir” demiş olmuştu. 

Siz ne yapıyorsunuz beyler? Siz kendinizin farkında mısınız? İçindeki iktidarınıza ne düzeyde kilitlenip “elimizde silahlar ve ölüme-hazır silahlı insanlar var” diye ne kadar pervasızlaştığınızın farkında mısınız?

Bu pervasızlıkla Oslo, Habur, Silvan, Paris, “çaycı” sızdırması ve Bingöl Diyarbakır provokasyon dizisinin ya düzenleyicisi ya zemin hazırlayıcısı olduğunuzun farkında değil misiniz sizce?

Siz Aysel hanıma “AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır... Bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünen seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır” dedirtirken, “partner AKP” ile Çözüm Süreci’ni Öcalan’ın yürüttüğünü, kendinizi “içinizdeki iktidar” ile kaybedip ne zaman unuttunuz?
#Bayık
#Öcalan
#Said-i Nursi
#Zerduşt
9 yıl önce